Tatlıları yedikten sonra çatıdan aşağı indiğimiz gibi kızlar ve erkekler halinde iki gruba bölündük. Nedenini bilmiyordum ama kızlarla konuşma isteğim bir anda içime dolmuştu, onlar da öyle hissetmiş olacak ki konuştukça keyiflendik. Deniz birkaç sevinç çığlığı attı ve konuşmaya başladı. "Yeni oyunumdaki kavalyem kimdir sizce?"
"Şu kaslı Can mı?" Tahminde bulundu Masal, Deniz başını olumsuz şekilde salladı.
"Peki, herkesin aşık olduğu şu D...." Dedim ismi aklıma gelmeyerek, çocuğun.
"Doğukan ve o da oyunda ama eşim değil, hadi Toprak sen bilirsin!"
"Enis mi?" Son kozunu oynadı gülerek, Toprak Duru.
"Ne boktan tahminler yaptınız ya! Beni çok ama çok şaşırtacak biri?"
"Bora mı?" Fikrimin saçmalığını biliyordum ama tahminimi sundum dalgayla karışık.
Cevabıma karşı kusuyor gibi yaptı ve üçümüze de tek tek vurdu Deniz.
"Kendimizi oynuyoruz, birlikte..." Son ipucunu da vermişti, bununla beraber üçümüz de Rüzgar diye bağırdık, istemeden.
"Efendim?" Dedi bir erkek sesi yan taraftan, muhtemelen Rüzgar aitti.
"Yok bir şey hayatım!" Deniz sevgilisine geri seslendi ve bize döndü. Dörtlü olarak sevinme sarılışımızı yaptık. İnanamıyordum, hayallerine sonunda ulaşmak için ilk adımı atmıştı Rüzgar. Aile mesleği olan işletmeyi de bırakmıyordu ama zaten etkinlik adı altında başka dallara da odaklanma hakkı vardı. Ve biliyorduk ki, ruhu ne zaman Deniz'i sahnede görse, o da ait olduğu yere koşmak istiyordu, sahnede onun yanına. Sonunda artık ikisi de mutluydu, hiç olmadıkları kadar.
"Ben de bir haber vereyim... Çağın'a bir teklif gelmiş kızlar." Masal, mutlu olmaya çalışır gibiydi ama gözlerinin içine baktığınızda anlıyordunuz, kötü bir şey olabilirdi vereceği haber. "Ne gibi bir teklif?" Konuştum devam etmesi için merakla.
"Bir albüm teklifi."
Üçümüz de birbirimize baktık ve gülmeye başladık. Hiç de kötü değildi bu haber. "Bu muydu? Muhteşem bir şey bu!" Diyerek yükseldi fikre Toprak.
"Albüm şirketi Ankara'da ve teklifçisi de Ahmet Bey, babası yani." O an tepetaklak oldum. Tercih zamanları babası Ankara'da kalması için zorluyordu onu, gidersen evladım olmaktan çıkarsın raddesine kadar gitmişti aralarındaki olaylar. Ve Çağın gitmişti. Şimdiyse yeteneğini dışa vurmak istiyordu, bütün stüdyolara göndermişti kayıtlarını ama İstanbul'da ünlü olmak zordu, hele ki tanıdığın yoksa. Ve Ahmet Bey yani babasının stüdyo şirketi ona albüm teklifi gönderiyordu. Tek kötü yanı, Ankara'da olmasıydı. Çağın, babasının üstünden geçinmek istemiyordu ama bu da fazlasıyla büyük bir fırsattı. Gitmesi ise ilişkilerinin bitişi olurdu ve bu Masal'ı bitirirdi. Tabi, şu an pek kötü gözükmüyordu Rapunzel.
"Nasıl hissediyorsun peki?" Dedim ister istemez, önemli olan Masal'ın hisleriydi.
"Biraz üzgün biraz mutlu. Çağın'ın kararının ne olacağını bilmesem de iki türlü de bu iki hissi hissedeceğim. Gitmezse, kaçırdığı için üzüleceğim ama kaldığı için sevinirken. Ya da tam tersi. Bilmiyorum, düşünüyorum, benim elimde böyle bir şans olsaydı. Mesela kendi kliniğim gibi, kalır mıydım bilmiyorum. O yüzden onu da etkilemek istemiyorum. Anlıyorsunuz değil mi kızlar?"
Anladığımızı belli eden o anlamlı bakışları gönderdik ona ve omzunu sıvazladık, elini tuttuk ve dikkatini dağıttık bir süre. Saatin fazlasıyla geç olduğunun farkına, Mert'in esneyişiyle vardık. Hepimiz birbirimize sarıldık ve ev sahibini de es geçmedik. Herkes ayaklandığında, bir şeyin eksik olduğunu fark ettim, çantamı salonda bıraktığım aklıma geldi. "Hemen geliyorum!" Asansörün önünde oluşan kalabalığa doğru konuştum. Çantamı elinde tutan bedene baktığımda, gülmeden edemedim. Bu beden, kalbimin sahibinindi. "Burada kalmanı istiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dört Renk Tek Ton (DÖRT RENK SERİSİ 1)
RomansaOnlar dört farklı renkti, ama tonları aynıydı. Sevecekleri kişileri de renklerine uygun seçmelilerdi. "Benimle evlenmek isteyen bir adam, aceleci bir genç, tanımak için can attığım bir yabancı, yasaklanmış bir romandı Poyraz Çakır." 2. Kitap Dört R...