Birbirimizi tanıyoruz işte!

1.9K 77 1
                                    

Pera Arslan

Bu sabah bir farklı kalkmıştım çünkü kendi kendime uyanabilmiştim. Dün gece aşırı içmiş olsam da bu sabah garip bir şekilde dinç hissediyordu bedenim. Nasıl olmuştu da geceden kalma bir enkaz olmamıştım? Şaşırtıcıydı. Belki de bugün biriyle planlarım olduğu için dinç hissediyordum, kim bilir? O birisi ile buluşmak, benim için yeni bir heyecandı ve içimde bir his, onun hayatımda kalıcı olmasını deli gibi istiyordu. Bedenimden yukarıya doğru yükseldiğini hissettiğim mutluluk dalgaları, Poyraz için beslediğim sempati ile birleşiyordu ve bu beni aşırı heyecanlandırıyordu. Tavanıma yapıştırmış olduğum Amerika'nın ilk ve en güzel gökdelenlerinden biri olan Empire State* binasının fotoğrafını uzun uzun inceledim. Belki de Poyraz ile bu bina kadar sağlam bir bina yapabilirdik, duygularımız ve bedenlerimizle. Ayak ucumdaki diğer yatağa uzanıp Toprak'ı uyandırmaya çalıştım ama dürtsem bile uyanmayacak derinlikte bir uykuya sahipti. O an aklıma Gökhan'ı gördüğüm gerçeği dank etti. Hatırladığım gerçekle olduğum yerde titredim. Yeniden kullanmaya başladığına inanamıyordum. Muhtemelen, ortaya çıkarsa onu bırakılacağından korktuğu için evlenme teklifi etmişti Toprak'a. Toprak, bunu öğrendiğinde çok kötü günler geçireceğimizi hissediyordum. Ama şu an üzgün olamıyordum. Kanıma bir şey katılmış gibiydi, yepyeni hisler bedenimde dolaşıyordu. Toprak'a eğer uyanmazsa maçına geç kalacağını söyledim. Başıyla onayladı ama yatmaya devam etti. Tam tekrar uğraşmak üzereydim ki uykulu sesle konuştu. "Saat on birdeki maçıma geç kalmam, merak etme."

"Kıskandım, umarım ben odadan çıkınca bir anda uykun açılır." Ona yalandan bir özenme cümlesi kurmuştum ama uzun zamandır ilk defa erken kalktığım için mutsuz hissetmiyordum, sıcak yatağımdan fırladım sıcak bir kalple beraber. Diğer kızları hiç rahatsız etmeden giysilerimi seçtim, Toprak ile ortak dolabımızda bugüne uygun giysiler bulabilmiştim. Dizime gelen dökümlü siyah beyaz bir etek, üstüme de düz beyaz bir gömlek giyip eteğin içine doğru sokmuştum. Saçlarımı özellikle açık tutmak istiyordum çünkü Poyraz'ın onlara parmaklarını dolamasının hayalini kurmak beni neşelendiriyordu, gerçekten çocuk gibiydim. Topuklu botlarımı da giyip çıktım. Saatime baktığımda kahve almaya bile zamanım olduğunu gördüm. Tek başına işe gitmek ne güzel bir duyguydu. Hızlıca en sevdiğim vanilyalı kahvemi aldım ve arabama geri atladım. Rotamı iş yerime çevirirken hoparlöre dolan zil sesiyle telefonumu açtım.

"Günaydın, bebeğim." Telefondan hoparlöre doğru yükselen Mert'in sesini duymamla onu ne kadar özlediğimi fark etmem bir oldu, bebeğim onun klasik lafıydı, hepimize söylerdi, hepimiz derken bütün var olan kızlara demeliydim.

"İşte benim adamım! Günaydın." Mert'e de neşemi aktarmıştım ister istemez.

Meraklı sesi, mutluluğumu sorguluyor gibiydi. "Duyduğuma göre iş kadını olmuşsun."

"Kimden duyduysan evet doğru. Tamamen iş kadınıyım. Kremasız kahvem ve beyaz yakalı gömleğimle."

"Seni o dövmen ile nasıl aldılar kız?" Diyalog yaş sınırını aşacak noktalara gidiyordu ki, bir an düşünmeden atladım bu sorusuna cevap vermek için. "Nasıl görsünler oradaki dövmemi? Sen çok hainsin!" Oltasına düştüğüm gibi kahkahalara boğulmuştu. İşe başka yollarla girdiğimi ima etmişti üstü kapalı, her zaman böyle bel altı espriler yapardı kendileri. "Bir buluşalım, sana göstereceğim gününü..."

"Bu öğlen nasıl olur?" Poyraz'ın bana soruşuyla uzaktan yakından alakası olmasa da, onu hatırlayınca içim bir hoş oldu. "Başka zaman yapsak... Başka bir planım var da."

İkinci şok dalgası Mert'in sesini ele geçirmişti, bütün araba onun kahkahasıyla çalkalandı. "Belli ki yakışıklı biri bu planın ardındaki... Yoksa kesin benimle yemeği tercih ederdin. Kimmiş bakalım, ben sormasam anlatan yok!"

Dört Renk Tek Ton (DÖRT RENK SERİSİ 1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin