Karakol

1.3K 46 4
                                    

Deniz Öztürk

"Eminsin geleceğinden yani?" dedim yüzüncü kez. Her seferinde hayır diyecek ümidiyle soruyordum.

"Evet Deniz, evet, hatta iki üç sahneye karışırım bile dedi." Rüzgar arabayı park ederken ben de emniyet kemerimi çıkartıp kaçınılmaz sona hazırladım kendimi. Muhtemelen bugün bir kavgayla bitecekti, hissediyordum. Bu kadının olduğu her tiyatro oyunum ya bozulur ya da bozulurdu. Ben ne yaparsam tersini yapmaya ant içmiş bir kadındı. Ve onu gördüm, ikinci sırada oturmuş, Enis ve Melisa'yı konuşmalarıyla boğuyordu, Enis fazla sıkkın şekilde sahte gülüşlerinden atıyor, Melisa'ysa zoraki bir ciddiyette dikiliyordu. Yanlarına geldiğimizde döndü ve gözlüğünü eğdi. "İşte assolistimiz de salona teşrif etti." dedi iğnelerini bana batırarak.

"Daha yeni seyahatten döndüm efendim." dedim ben de sesimin en iğneleyici tonunu kullanarak.

"O zaman prensesimizi çok yormayalım, en merak ettiğim sahneye geliyoruz. Geçmiş anıları canlandırın." Konuşma tonundaki nefrete kıyasla cidden heyecanlı bakışlarla bakıyordu gözlerime. İçimdeki sinir bir an olsun yatıştı, önceden göz gezdirdiğim geçmişe döndüğümüz metinde, ilk tanışmayı, ilk kalp kırıklığını ve en önemlisi ilk öpüşmeyi yapacaktık. Tüylerim diken diken oldu ve bütün yorgunluğum uçup gitti. Sahnede sevdiğim adamla sevdiğim hayatı oynamak, yapabileceğim en kolay şeydi.

"Hadi kaldırın şu değerlilerinizi, başlayalım, hem biliyorsunuz assolistimiz yorgun." dedi tekrardan bana takılarak. Şeytandı bu kadın... Elimdeki metni, diğer herkesi unuttum ve sadece Rüzgar'a odaklandım. Karşımda duran, hafif açılmış saçlarıyla, her zaman hayran olduğum o dolgun dudakları ve rengini tahmin edemediğim bir kahve tonunda bakan gözlerine daldım. Benim ona baktığım gibi, aşkla bakıyordu o da bana. Ece olmam lazımdı, karşımdaki Mehmet'e, ilk defa görüyormuş gibi bakmalıydım. Bir markette tanışıyorduk, üst rafa uzanamıyordum ve o da benim kahramanım oluyordu. Basitti ama paylaşması muhteşem bir andı. Dekor olarak koyduğumuz rafa yaklaştım, parmaklarımın ucuna yükseliyordum, aynı gerçek hayatta olduğu gibi en üstteki konserveye uzanmaya çalışıyordum. Ve o an bir el elimin üstüne kondu ve birlikte uzanıp aldık. Nefesim boğazımda, role konsantre olamıyordum, hep Rüzgar'la böyle bir tesadüf hayal etmişimdir... Aldı ve bana döndü yüzündeki çekici gülüşle. "Yardıma ihtiyacın var gibi gözüküyordun?" dedi elime bezelyeleri verirken.

Yutkundum ve roldeki gibi tatlı tatlı konuşmaya başladım. "Evet, ben, şey, bezelyeler, tabi ki... Sağlıklı ama benim için değil... Her neyse, çok teşekkürler, ben reyon görevlisi bekliyordum... Allah verdi manken..."

"Pardon?" dedi gülüşlerinin arasında Mehmet'i oynayan Rüzgar. Utanarak toparlamaya çalıştım, rol icabı. "Ben aslında sadece teşekkür ediyordum."

"Güzel bir hanımefendiden güzel bir teşekkür, umalım ki bir dahakine de bezelye yemeği yapman gereksin." dedi seksi ses tonuyla. Kararmış bakışları, bana olan duygularını gizlemeye çalışır gibiydi, şaka mıydı, tekrar tanışıyor gibiydik...

"Ya da domates salçalı bir şeyler." dedim diğer tarafı göstererek. Güldü ve ışıklar ortalığı kararttı. Yeniden aydınlanınca, tatmin olmuş Enis ve diğer arkadaşlarımı ayrıca aksine yüzünü ekşitmiş cadıyı gördüm. Hayır, bir şeyimi de beğenseydi? Ama hayır, yapamazdı, günahtı ona beni taktir etmek. "Diğer sahneye geçiyoruz, öpüşme, tatlı öpüşmeye." dedi parmaklarını şaklatıp. Tam o esnada gözlerimi çevirdim yuvalarında. Tatlı öpüşmeyeymiş, çok biliyordu o öyle öpüşmeleri. Arkaya geçtik ve rol için uygun olan elbiselerimizi giydik. Benim üstümde fıstık yeşili bir elbise, Rüzgar'ınsa takımı vardı. Kravatı elbisemin rengindeydi. Birbirimize yürüdük metinde yazıldığı gibi yavaş yavaş. Hatasız ve pürüzsüz adımlar attım ona doğru. Arkada çalan yavaş müzik, kanımı hem kaynatıyor hem de yavaşlatıyordu. Bir an bile sıkılmadan sevdiğim adamda kaybolma hissiyle ona yaklaştım, o da aynı hareketi tekrarladı. Bedenlerimiz birbirine değdiği an dudaklarıma gömüldü. Saniyeler durmuştu, metindeki gibi ellerimi ilk önce havada şaşkınlıkla asılı tutmuş, sonra ensesine koymuştum. Rüzgar ise büyük bir açlıkla parmak şıkırtısı yüzünden ayrıldı benden.

Dört Renk Tek Ton (DÖRT RENK SERİSİ 1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin