Nerelerdesin?

1.1K 45 11
                                    

Pera Arslan

Hafif bir bahar esintisi, saçlarımı savurdu. Ellerimde elleri, kendi etrafımızda daireler çiziyorduk. Poyraz öylesine neşeliydi ki... Kahkahaları gökyüzünü sevindiriyordu.

"O kadar güzel gözüküyorsun ki şu an." dedi sevinç çığlıkları içinde döndürürken bedenimi. Ayaklarımı yerden kesmişti... İki türlü de.

"Seni seviyorum Poyraz! Seviyorum!" dedim tüm gücümle bağırarak ben de. Bir anda durdu ve yere bastırdı ayaklarımı.

"Ne dedin sen?" Yakışıklı adam, şok ifadesiyle bakmaya başladı bana. Gülüşlerim arasında açıkladım tekrardan ona. "Seni seviyorum dedim!" Yüzünü şoktan daha etkili bir ifadeye, endişeye çevirdi ve bir an benden ters yönde yürümeye başladı. Ne oluyordu ne yapıyordu bu adam? Yetiştim ona ve önünü kestim. "Yanlış bir şey mi söyledim?" dedim küçük bir çocuk gibi sıkıntıyı çözmeye çalışırken.

Kaşları çatık beni yana iterek yürümeye devam etti. "Tabi ki de söyledin, artık seninle olamam daha fazla." diyerek beni uçurumdan aşağı itti. Uçurum mu? Evet!

Fazla hızlı bir şekilde düşüyordum, boğazımı yırtana kadar bağırdım ama sesimi duymadı yukarıdan bakan adam, sevdiğim adam. Etrafa tutunmaya, ona tutunmaya, elimi ona uzatmaya çalıştım ama tutabildiğim şey sadece karanlıktı.

"Pera! Pera aç şu gözlerini!" dedi biri üstümde sarsarken beni. Uzanmış pozisyonda tişörtünü kavramıştı elim üstümdeki kişinin. Ter içindeydim ve nefes nefese. "Pera orada mısın!" dedi tekrar sesin sahibi.

Burada mıydım? Evet, gerçek dünyaya geri dönmeye çalışıyordum. Gözlerimi araladığımda üstümdekinin Toprak olduğunu anladım.

"Yine mi kâbus?" dedi bıkkın bir şekilde. Evet, öyleydi. Başıma topu yediğim günden beri her akşam, güzel başlayan ama berbat sonlanan kâbuslar görüyordum. Ve pazartesi, yani bugün işe tekrardan başlıyordum. Rüyamda peşimi bırakmayan kalpsiz Poyraz yüzünden, berbat ötesi bir güne başlamıştım. Gerçek Poyraz ise, kamp macerasından sonra sadece bir kez aramış ve onda da Toprak konusunu sormuştu, o konuşma da yaklaşık iki dakika sürmüştü. Toprak'ı attım üstümden. Bu, ikinci rüyamdı ve hiçbirinden kendim çıkamamıştım. Oda arkadaşım Toprak yardımıma yetişiyordu iyi ki... Baş ucumdaki telefona uzandım ve saatin daha sabah dört buçuk olduğunu gördüm. İçim içimi kemiriyordu, rüyalarım fazla sinir bozucuydu. Sürekli inandığımız şu tersi çıkar lafına kafamı yoruyordum ama öyle hissettirmiyordu. Berbat hissettiriyordu. Arama listeme girdim ve saatin kaç olduğunu umursamadan aramak istedim Poyraz'ı.

"Hiç aramaya kalkma, yatıyorsun, sabah şirkette görüşürsünüz." dedi Toprak yatağına geri dönerken. Haklıydı. Ama yakınmak istiyordum, ona ve rüyalarımdaki Poyraz'a.

"Rüyalarımı ele geçirmekten vazgeç, seni özledim." yazdım ve gönderdim mesajımı. Onu cidden özlemiştim... Sevgili olmadığımız için bu mesaja nasıl tepki verecekti bilemiyordum ama içimden gelmişti.

Kendimi asansöre zorla soktum. Solgun ve uykusuzdum. Ve umursanmıyordum. Gecenin köründe attığım mesaja cevap almak ne kelime, mesajım onun tarafından görülmemişti bile. Biraz zaman derken büsbütün uzaklaşmayı da kastetmemiştim. Gerçekten bize ve ilişkimize zaman vereceğini düşünmezdim. Onsuz zaman, zaman değildi. İç çekerek masama yürüdüm. Bana günaydın tadında gülümseyen Pelin'e zorla gülümseyerek karşılık verdim. Masamdaki, yığın halinde duran çizimleri söylenerek köşeye ittim.

"Onlar itilmek için değil, yapılmak için, Arslan Hanım." dedi tanıdık bir ses. Eniştemin yakışıklı yüzüne döndüğümde, benim kadar solgun gözüktüğünü gördüm.

Dört Renk Tek Ton (DÖRT RENK SERİSİ 1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin