"Selam, çalıştığın yere çok yakınım. Vaktin varsa öğle yemeğini birlikte yiyebilir miyiz?" Kim Doyoung. Gönderdiği mesaja bakarken sızlanarak sandalyeme yaslandım, onu nasıl reddedebileceğimi bilmiyordum, üstelik reddetmek konusunda da kararsızdım. Bir mesaj daha. "Ben ısmarlayacağım."
Doyoung her halükarda benim üstümdü, kafa karışıklığının sebep olduğu bir sancıyla cevap verip telefonu masanın köşesine fırlattım. "Tamam, görüşelim. Ama çok vaktim yok bu yüzden yakınlarda bir yerde yesek daha iyi olur."
Öğle yemeğine çıkmadan önce Baekhyun'a emniyette olmayacağıma dair bir mesaj gönderdim, son zamanlarda sıklıkla birlikte yemeye başlamıştık çünkü, aşk bir kenara, Baekhyun'la arkadaşlık ilişkimiz konusunda ilerlemiştim ve bir şeyler yapmazsam yakında "en yakın arkadaş" seviyesine yükselecektim, yataklarını paylaşan en yakın arkadaşlar.
Doyoung'un buluşmak için seçtiği yer pahalı bir restorandı, içeriye girdiğimde beni cam kenarındaki masalardan birinde beklerken buldum. "Chanyeol, sonunda buluşabildik," diye karşıladı beni. Tatlı bir gülüşle kolumu sıvazlayarak selamladı.
"Biraz geciktim sanırım," dedim. "Sunbae."
"Söylemiştim ya, adımla seslenebilirsin."
"Pek rahat hissetmiyorum o şekilde." Gülümsemeye çalışarak menüye göz attım, fiyatlar uçuktu, basit bir öğle yemeği için beni neden böyle bir restorana çağırdığını anlayamadım.
"Tamam, seni zorlamayacağım. Ne yemek istersin?" Menüye göz attı, daha çok kendi kendine konuşuyor gibiydi, garsonu çağırıp lazanya istediğini söyledi. Menüdeki yemeklere bakarken spagettiyi görüp sipariş vermem yalnızca iki saniyemi aldı, sanki evde yeterince yemiyormuşum gibi. Fakat kıdemlim Kim Doyoung'un karşısında yemek yerken Baekhyun'un o hazır domates soslu spagettisi bir kalkan olmuş ve beni rahatlatmıştı. Kendi kendime gülümsedim, spagettiye bu kadar anlam yüklemem saçmalıktı.
"Erkek arkadaşınla geleceğini düşünmüştüm."
"Erkek arkadaşım?" Tek kaşım havalandı yüzüne bakarken, bu sırada garson siparişlerimizi getirdi.
"Şu seni kolundan sürükleyip arabasına götüren adam, geçen gün karşılaşmıştık ya."
"Ha, evet. Yani hayır, erkek arkadaşım değil o." Cevap verdikten sonra Doyoung'un ağına takıldığımı fark ettim, benimle flört etmeye çalışıyor gibiydi. Büyük hata.
"Çok yakın görünüyordunuz."
"Çünkü ev arkadaşım." Zoraki bir gülümsemeyle çatalımla spagettimi döndürdüm, bu konu nereye varacak merak ediyordum.
"Ah, sahi mi? Bu yaşta bir ev arkadaşıyla yaşıyor olman garip. Psikolog olduğunu söylemiştin değil mi? Emniyette iyi kazanıyor olmalı."
Bu bir yorum değil, bir soruydu. Meraklı ve yargılayıcı bakışları karşısında eziliyor gibi hissettim, ona Baekhyun'un çektiği krediden ya da benim ona deli gibi âşık olmamdan bahsetmeyeceksem durumu nasıl açıklarım bilmiyordum, bu yüzden konuyu değiştirmeye karar verdim. "Sunbae, önemli bir şey konuşmak istiyor gibiydin. Zamanım çok değil, Komiser Choi'yi biliyorsun."
"Doğru, affedersin." Dikkatli ve kibar bir şekilde lazanyasını yerken onu bir anlığına psikoloğa benzettiğim için suyumdan yudumlayıp kendime gelmeye çalıştım. Bir zamanlar Doyoung'u çekici bulduğumu hatırladım birdenbire, gerçi çekiciliğinden bir şey eksildiği yoktu. Restoranda birkaç kişi dönüp ona bakmış, garson kız gözlerimin önünde onunla flört etmeye çalışmıştı. Daha önce ben de böyleydim, onu birkaç kez öğle yemeğine ve kahve içmeye davet etmiştim fakat beni ciddiye bile almamıştı. Şimdi onunla pahalı bir restoranda spagetti ve lazanya yiyorduk. Kaderin cilvesi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Chasing Fire
Fiksi PenggemarByun Baekhyun, emniyet merkezinin tek psikoloğuydu ve aramızda birkaç bakışma ve tatsız tartışma dışında bir şey geçmemişti. O ufacık boyu, cılız vücuduyla tüm emniyeti çileden çıkarabilecek kabiliyete sahipti kendisi. Ancak hepsi buydu, benden iki...