36

4.9K 568 1.2K
                                    

"Chanyeol, gerçekten uyanman lazım artık. Ölmedin, aç gözlerini."

Biri omzumu yavaşça dürttüğünde başka biri cevap verdi. "Bırakalım dinlensin, birazdan uyanacaktır."

"Olmaz, uyursa on saat daha kalkacağını zannetmiyorum, en son gece vardiyasında çalışıyordu ve hatırlatayım, polis memurlarının işi kimsenin sandığı kadar basit değil! Chanyeol uyan, ölmedin merak etme. Cennette değilsin, acildesin, bu bir rüya değil. Beyaz ışığa sakın gitme." Ağırlaşmış göz kapaklarımı kaldırmayı zor bela başarabildim, Sehun bıkkın bir tavırla kollarını göğsünde birleştirmiş kendi kendine konuşuyordu ve uyandığımın farkında değildi. Hastanedeydik, kapüşonlu kazağım üstümde değildi, elimde kalınca bir sargı vardı. Sehun acilin gürültüsü yetmiyormuş gibi kendi kendine konuşmaya devam etti. "Ne olur uyan da gidelim, bak ben de uykusuzum ve uyumak istiyorum artık. Gece vardiyası zorunlu olmasa keşke, ekipte gece çalışmayı daha çok sevenler var, onlar istediği kadar çalışsın, biz gündüz çalışalım. Karnım da acıktı. Buradan çıkıp eve gidelim, söz veriyorum sana lezzetli bir şeyler ısmarlayacağım. Ne yesek acaba? Canım barbekü gibi bir şeyler istiyor ama onu sonra dışarıda yeriz."

"Ne zaman susacaksın?"

"Siktir, ne zaman uyandın sen ya?" Birden ayağa kalktı ve uyuduğum için dakikalardır söven o değilmiş gibi koşa koşa birilerini çağırdı, doktorla hemşire gelip o anlık yorgunluğumdan kavrayamadığım kontroller yaptılar ve uzata uzata her şeyin yolunda olduğunu anlattılar. Kalın kazağım sayesinde bıçak bağırsaklarıma girmediği için şanslıydım, ameliyata girmeme gerek kalacak türden bir yara almamıştım. Karnımdaki kesik hayati bir tehlike arz etmiyordu fakat orada adamla boğuşup dururken azımsanamayacak kadar kan kaybettiğim için bayılmıştım, bana kalırsa korktuğum için. Elimde ve karnımda dikişler vardı, bir süre hareket ederken dikkatli olmam gerekiyordu, bir de pansumana gelecek ya da kendim yapacaktım, falan filan.

"Tam bir baş belasısın, Chanyeol, ciddiyim bak." Sehun doktor gider gitmez şikâyet etmeye başladı. "Her gün ayrı bir problem, bu zamana kadar nasıl hayatta kaldın anlamış değilim."

"Ne zaman gidiyoruz eve?" Konuşurken boğazımın kuruluğunu görmezden gelemedim, hâlâ biraz başım dönüyordu.

Saatini kontrol edip cevap verdi, esniyordu, esnemekten çenesi yerinden çıkacaktı neredeyse. "Bekle biraz daha, psikoloğu aradım."

"Ne?"

"Psikoloğu arayıp yaralandığını söyledim, on dakika oldu arayalı."

Yorgun argın konuştum. "Şakanın sırası değil, gidelim hadi."

"Şaka yapmıyorum, senin telefonundan aradım, aç bak." Her şey gayet olağanmış gibi karşımda oturmuş bir de bacak bacak üstüne atmıştı. Telefonumu açıp kontrol ettim, son aramalarımda Baekhyun vardı gerçekten, on yedi saniyelik kısa bir görüşmeydi. "Durumunun belli olmadığını falan söyleyip korkmuş gibi yaptım, inandı galiba."

"Sen ruh hastasısın."

"Senin gibi bir baş belası için sabahın köründe kalkıp hastaneye gelirse hâlâ önemsiyor demektir, gerçi seni ne kadar önemsediğini emniyette gördük. Arayalı on dakika oluyor dedim mi? Evinden buraya gelmek arabayla on beş dakika sürer, şimdi sabah trafiği vardır, yirmi beş diyelim."

"Sehun, delirdin mi? Adama yaralandığımı söylemişsin, ya gelirken kaza falan yaparsa?"

"Koşa koşa geleceğine inanıyorsun yani."

"Düşman değiliz ya." Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldığımda rahatsız edici bir hisle karnıma dokundum, derin nefesler almak canımı acıtıyordu ve daha kendime bile gelemediğim halde aptal arkadaşımın entrikalarıyla uğraşıyordum şimdi. Biraz daha düşündüm, Baekhyun ilk duyduğunda ne tepki vermişti biraz da merak ediyordum. Korkmuş muydu? İşe gitmesi gerekiyordu, öte yandan evden hazırlanıp çıkması da hep uzun sürerdi.

Chasing FireHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin