Selam 40. bölüm final değil sığmadı hehe ✍️
Havaların ısınmasıyla birlikte kiraz çiçekleri açmaya başladı ve Seul'de yaşamak biraz daha kolaylaştı, ısınan havayla birlikte gerilmiş sinirler gevşedi, sıcak kahvelerin yerini yavaş yavaş buzlu kahveler almaya başladı, artık dışarıya çıkarken ince bir ceket almak yeterliydi. Atkı, eldiven, ayağımı ağrıtan botlar, beni olduğumdan üç kat iri gösteren şişme montlar giymek zorunda değildim. Fakat ılık ve güneşli günler suç oranını azaltmıyordu, hatta söz konusu taciz olduğunda durum iyice kötüleşmişti. Bu güzel günde genç bir adamın liseli kızları taciz ettiği ihbarıyla soluğu metroda almıştık, reşit bile olmayan bir kızın gizlice fotoğraflarını çektiği için onu tutuklamaya çalıştığımda saldırganlaşıp yüzüme vurmuştu. Her suçlu gibi aynı şeyleri söylüyordu. "Kim olduğumu bilmiyorsun, beni bırakmazsan seni kovdururum, orospu çocuğu."
Mesaim sırasında bana vurduğu için acımayıp yüzüstü yatırdım ve bileklerini arkasından kelepçeledim, işe yeni başlamış çaylağım adamı tutuklarken hiçbir işe yaramadığı için içimden küfrediyordum. "Hareket etsene!" diye bağırdım, hemen kalkıp adamın bir kolundan tuttu ve metro çıkışına doğru yürüdük. Adam debelenip dururken metrodaki kalabalık şaşkın bakışlarla ortadan ikiye ayrıldı. "Sapık herif."
Emniyete vardığımızda adam avukatıyla görüşmek istediğini söyledi ve bir telefon görüşmesi yapmasına izin verdik, yarım saat içinde onu görmek isteyen biri emniyeti ayağa kaldırdı, emniyet müdürü ve eski polis akademisi dekanı Gyo Manshik. Her şey çok hızlı gelişti, sorgu odasında sorgulanan kişi ben oldum ve suratıma sert bir tokat yedim. Komiser Choi ve emniyet amiri karşımda durduğu halde hiçbir şeye sesini çıkarmayıp aşağılanmamı seyrettiler.
"Aptal piç, oğlumu ne cüretle kalabalığın ortasında tutuklayabiliyorsun?" Masanın üstündeki kağıtlarla başıma vurduğunda sesimi çıkarmadım, yavaş nefesler aldım sakin kalabilmek için.
"Bana akademide öğretilenleri uyguladım, suçlu olduğu için tutukladım ve rapor tuttum."
"Hâlâ konuşuyorsun bir de!" Başıma birkaç kez daha vurdu, üstüme saldırmak üzereyken odada varlığı belli olmayan o iki kişi ilk kez harekete geçirip adamı sakinleştirmeye çalıştılar. Adam karşımdaki sandalyeye oturdu, gömleğinin düğmesini açıp elindeki kağıtlarla kendini yelledi. "Bu adamı derhal işinden alıkoyun."
"Bay Gyo, sakinleşin önce. Kahve ister misiniz?" Komiser Choi adama bir bardak su getirdi.
Emniyet amiri boğazını temizledi. "Memur Park, özür dile."
"Özür dilemem gereken bir şey yapmadım, kanıtlar duruyor, işimi yaptığım için beni görevden alamazsınız."
Komiser Choi cevap verdi, başı eğikti. "Kanıt yok, Chanyeol, özür dile."
"Lüzumu yok." Bay Gyo ayağa kalktı. "Özür dilese bile peşini bırakmayacağım bu işin."
Emniyet amiri de ayağa kalkıp onunla birlikte odadan çıktığında Komiser Choi'yle odada yalnız kaldık. "Yapma, Chanyeol. Git yalvar, işlerin nasıl yürüdüğünü biliyorsun."
"Ne için? Sapık oğlu on altı yaşındaki kızların fotoğraflarını çektiği için mi?"
"Kovulmak mı istiyorsun gerçekten?" Bağırdı, suratı kıpkırmızı oldu ama kılımı dahi kıpırdatmadım. "Başka biri olsaydı tamam, herkes olurdu ama emniyet müdürünün oğlunu tutuklamışsın, hepimizin başını yakacaksın. Şimdi kalk ve adam emniyetten çıkmadan önce ayaklarına kapan yoksa senin için yapabileceğim hiçbir şey kalmaz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Chasing Fire
FanfictionByun Baekhyun, emniyet merkezinin tek psikoloğuydu ve aramızda birkaç bakışma ve tatsız tartışma dışında bir şey geçmemişti. O ufacık boyu, cılız vücuduyla tüm emniyeti çileden çıkarabilecek kabiliyete sahipti kendisi. Ancak hepsi buydu, benden iki...