İşimle ilgili nefret ettiğim birkaç şey söylemem gerekirse onlardan biri gece millete sataşan ayyaşları toplamak, diğeri de on iki saat çalışmaktır. Uzun saatler çalıştığım için daha fazla tatil günüm olsa da bu on iki saat çalışmaktan nefret etmediğim anlamına gelmez. Keşke psikolog Byun gibi yalnızca sekiz saat çalışıp evime gidebilsem diye düşünüyorum zaman zaman, saat yediyi geçtiğine göre akşam yemeğini çoktan yemiştir ancak ben işten henüz yeni çıkabildim.
Giysilerim son derece özensiz, sabahın yedisinde işte olabilmem için altı buçukta uyanmam gerekiyor çünkü, neyse ki evim çalıştığım emniyet merkezine oldukça yakın. Saat altı buçukta giysi seçmek aklımın ucundan dahi geçmez, temiz herhangi bir şey giyer ve çıkarım. Solmamış bir kazak, kirli olmayan bir kot pantolon, siyah botlar ve içi yünlü bir ceket. Son derece yorgun ve uykusuzdum, vardiyam bitmeden önce içtiğim acı kahveler açlığımı bastırmaya yetmemişti. Eve gitmeden önce markete uğradım, bu sırada telefonda annemle konuşuyordum.
"Hayır, merak etme. Aç kalmıyorum, şimdi marketteyim."
Bir market arabası alıp ramen reyonuna yöneldim, bir tane alacakken evde hiç kalmadığını hatırlayıp birden fazla doldurdum arabaya. "Evet, iyi besleniyorum. Et pişireceğim bugün." Sonra gidip dondurulmuş pizza ve kola aldım, üç paket de cips. "Yarın eve gelmeyeceğim, çok yorgunum. Dinlenmek istiyorum." Yarın tatil günümdü, bu yüzdendi bunca yiyecek, Sehun kesin maç izlemeye gelirdi, iştahlı bir adamdı ve yediklerine rağmen obez olmayışına akıl sır erdiremiyordum.
Bir şey almayı unutmuş gibi hissederek etrafıma bakındım. "Tamam, anne. Görüşürüz, kapatıyorum." Telefonumu cebime attıktan sonra aldıklarıma bir göz attım, kimchi almayı unutmuştum. Ağır adımlarla reyonları dolaşırken onu orada gördüm, soslara bakıyordu, soya sosu arıyordu herhalde. Şu reklam filmlerinde oynayan modeller gibi görünüyordu elindeki cam şişeyi tutarken, pahalı markalardan biriydi. Oysa sadece soya sosu diye düşündüm, altı üstü soya sosu tutuyorken bu kadar göz alıcı görünmemeli. Bugün giydiği beyaz gömlek, vizon renginde süveteri ve kahverengi montu vardı üstünde, herhalde eve gitmemişti henüz. Koyu kahve saçları düzgündü ancak kâküllerinin indiği gözleri yorgun bakıyordu, elinde tuttuğu şişeye uzunca süredir bakarken ayakta uyuyor gibi bir hali vardı. Gözlük takmıyordu, onu işten çıkarken birkaç kez gözlüksüz görmüştüm, lens kullanıyordu büyük ihtimalle. Sepeti pek dolu değildi, bir paket spagettiyle makarna sosu, bir şişe de şarap. Baekhyun'un benim gibi ucuz ramen yiyebileceğini gözümde canlandıramıyordum gerçi, ancak onu bir kadeh kırmızı şarap içerken hayal etmek kolaydı. Yanında şemsiye taşıdığına göre yürüyerek gelmişti markete, öyleyse evi de yakın olmalıydı. Onunla ilk kez bu markette karşılaşıyordum, aynı mahallede mi oturuyoruz diye merak ettim hemen. Hiç karşılaşmamış olmamız mantıksız değildi, iş saatlerimiz birbirinden apayrıydı. Ben bazen eve sabahın yedisinde varırdım. Diğerleri güne başladığında ben henüz yatağıma girmemiş olurdum.
Derin bir iç çekerek elindeki soya sosunu sepetine attığı sırada beni gördü, başını kaldırıp baktı, ben de başımla selamladım. Bir şey söyleyecek gibi oldu bir an, bakışı iki saniye kadar sürmüş olsa da yabancı birine bakar gibi değildi. Sonra hiçbir şey olmamış gibi kafasını çevirip sepetini reyonlara doğru sürdü, arkasından bakakaldım. Neredeyse seslenecektim ona. İyi akşamlar, Bay Byun. Sanırım buralarda oturuyorsunuz. Henüz yemek yemediniz mi?
Beni görmezden gelmişti, benden hoşlanmıyor olmasını anlayabilirdim ama her gün birbirimizi gören insanlardık. En azından selamıma karşılık vermeliydi, bu benim için bile kaba bir davranıştı.
Ertesi günümün tamamını evde geçirdim, Sehun ve Jongin de benimleydi. Maç izleyip dışarıdan kızarmış tavuk sipariş ettik, onlara Baekhyun'u markette gördüğümü anlattım. Özellikle anlatmam gereken bir şey değilmiş gibi yalnızca laf arasında söyledim dikkat çekmemek için, çünkü o sırada Jongin de yolda Komiser Choi ile ailesini gördüğünden bahsediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Chasing Fire
أدب الهواةByun Baekhyun, emniyet merkezinin tek psikoloğuydu ve aramızda birkaç bakışma ve tatsız tartışma dışında bir şey geçmemişti. O ufacık boyu, cılız vücuduyla tüm emniyeti çileden çıkarabilecek kabiliyete sahipti kendisi. Ancak hepsi buydu, benden iki...