38

4.6K 526 705
                                    

"Bir gün, sadece bir gün hiçbir şey düşünmek zorunda olmadan seninle vakit geçirmek istemiştim."

Baekhyun direksiyonu çevirirken cevap verdi. "Tamam, sakin ol. Bundan sonra vaktimiz çok."

Arabayı kullanırken hızlı fakat bir o kadar da özenliydi, hiçbir kural ihlali yapmadığı halde çok kısa bir süre içerisinde yolu yarılamıştık. "O çatlak kadın akıl hastanesinden kaçmayı nasıl başarabilmiş anlamıyorum. Hem ikimizle de yeterince uğraştı, daha ne alıp veremediği var ki? Bizi çoktan unutmuş olması gerekiyordu."

"Çünkü çatlak," diye vurguladı. Hastalarının arkasından hiç böyle ifadeler kullanmazdı ama onun da sabrı kalmamıştı, ışıklarda yavaşça frene bastığında Sehun'u yeniden arayıp durum hakkında bilgi istedim. Sinirden midem bükülüyordu, ayaklarımın titreyişine de engel olamıyordum. Sehun telefonu açtı. "Ne zaman burada olursunuz?"

Baekhyun'un hızını kontrol edip cevap verdim. "Beş dakika."

"Silahı yok. Arabulucular geldi, şimdi kadınla konuşmaya çalışıyorlar ama yararı olmayacak gibi. Atlar ya da düşerse diye itfaiyeyi çağırdık, sizi bekliyoruz."

"Tamam, biraz daha idare etmeye çalışın, neredeyse geldik." Telefonu kapatıp Baekhyun'a baktım, ben gergindim ama o benden daha gergindi, kadının görmek istediği kişi oydu ne de olsa. "Korkma," dedim. "Bu sefer gerçekten de sana bir şey olmasına müsaade etmem inan bana, güvenlik önlemlerini de almışlar."

"Korkmuyorum, şu an önemli olan kendine zarar vermemesi. Ne düşündüğünü biliyorum ama o ağır derecede hasta, öfkesini bizimki gibi kontrol edemiyor, olaylara bakış açısı ve içgüdüleri çok daha farklı. Eminim hastanede bile bir şekilde ilaçlarını içmemenin yolunu bulmuştur."

Derin bir nefesin ardından daha sakin bir ses tonu kullanarak ılımlı yaklaşmaya çalıştım, oysa çıldırıyordum. "Olaya profesyonel bir şekilde yaklaşmanı anlayabiliyorum ama lütfen orada polis memurlarının sözünden çıkma, olur mu?"

"Tamam." Korkmadığı konusunda yalan söylüyordu, direksiyonu sıkmaktan elleri bembeyaz olmuştu, ikide bir yutkunuyor ve derin nefesler almaya çalışarak kendini sakinleştirmeye çalışıyordu. Alışveriş merkezine vardığımızı yolun kenarına dizilmiş polis araçlarından anladım, üç birim vardı, bir de devasa itfaiye aracıyla bir ambulans. Arabayı park ettikten sonra karnımı tutarak inip hızla içeriye yöneldim, Baekhyun arabayı kilitledikten sonra hemen bana yetişip elimi kavradı, buz gibiydi elleri, korkmuştu tabii. Girişi kapatan güvenlik görevlilerine rozetimi gösterdikten sonra hiç duraksamadan yola devam ettik, hızlı adımlar atmak canımı yakıyordu fakat acele etmek zorundaydık.

İlk katın ortasındaki stantlar kaldırılmış, onun yerine itfaiye kocaman bir şişme yatak yerleştirmişti, görevliler ve müşteriler açılmış ağızlarıyla yukarıya bakıyordu, korkunç bir kalabalık ve gürültü hakimdi içeriye. Geldiğimizi haber vermek için Sehun'u yeniden aradığımda bir saniye bile geçmeden açıp üst kata gelmemizi söyledi. Baekhyun'un elinden tutup onu tarif edilen yere doğru çektim, asansörün önünde bekleyen bir polis memuru bizi görür görmez kapıyı açtı ve son katın düğmesine bastı. Ellerinin titreyişini daha net hissediyordum artık, sadece elimi tutmuyordu, iki eliyle birden bileğime sarılmıştı. Onu bir kez daha uyardım. "Sakinliğini korumaya çalış, kimse sana bir şey yapmasına izin vermeyecek. Ona fazla yaklaşmanı isterse dediğini yapma, sadece konuş." Bana korkulu gözlerle bakarken başıyla onayladı, o anda asansörde üst kata vardığımızı gösteren bir ding sesi çıktı. Elini bıraktım, kadını kızıştıracak bir şey yapmamalıydık.

Bizi yeniden polis memurları karşıladı, üst kat tamamen boşaltılmıştı. Kattaki korkuluklara çıkmış kadın ve polis memurları dışında yalnızca biz vardık.

Chasing FireHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin