33

4.9K 582 834
                                    

İyi haber, 40. bölümü yazıyorum ama final mi değil mi emin değilim. Umarım gidişattan çok sıkılmıyorsunuzdur, bu konuda biraz endişeliyim. İyi okumalar. 🌙



Öğle arasında Sehun'un arabasını Baekhyun'la yaşadığımız apartmanın önüne park ettiğimde derin bir nefes alıp kendimi hazırlamaya çalıştım, şu an öğle yemeği yiyor olmalıydı, en sevdiği pizzacıdaydı büyük olasılıkla, öyle değilse emniyetteki ofisine yemek sipariş etmiş olabilirdi. Bir keresinde yemekhanenin yemeklerini pek sevmediğini, orada yalnızca ben varken yediğini itiraf etmişti.

Arabadan inip apartmana girdim, merdivenleri çıkarken yabancı birinin evine gidiyormuşçasına tedirgindim ve bu hissi bir türlü bastıramadım. Kapı kilidinin şifresini girerken tereddüt ettim, ona eve geleceğimi haber vermemiştim. Mesaj göndersem mi diye düşündüm birkaç saniye. Ne saçma, burası birkaç gün öncesine kadar benim de evimdi.

İçeriye girdiğimde Fred'le George koştura koştura yanıma geldi, gülümsemeden edemedim, çok özlemiştim onları. İkisi ayaklarıma dolanınca başlarını okşayıp ayakkabılarımı çıkardım ve salona doğru yürüdüm, kediler durmak bilmeksizin miyavlayarak beni takip ediyordu. Sonra mama kaplarının tamamen boşaldığını gördüm, mutfak dolabının içinden mama torbasını çıkarıp kaplarını ikisine de yetecek kadar bolca doldururken ne zamandır yemek yemedikleri konusunda kuşkuya kapılmıştım. İki kedi de başını kabın içine gömdüğünde etrafıma bakındım, salon ve mutfağı ilk kez bu kadar dağınık görüyordum. Kendime bir bardak su doldururken lavaboda birikmiş bulaşıkları fark ettim, birkaç kirli kadeh, birkaç tane de kâse, bu kaselerin içinde mısır gevreği yerdi genelde. Lavabonun kenarında kullanılmış küçük bir tencere, bununla noodle pişirirdi, ve hazır pilav kabı. Bulaşıklarına bakarak bile iyi beslenmediğini görebiliyordum. Buzdolabının üstünde iki hafta önce hazırladığım alışveriş listesi asılıydı. "Pirinç, biber salçası, tofu, yeşil soğan, yumurta, çamaşır deterjanı, kedi kumu, kırmızı şarap." Son iki maddeyi ekleyen oydu, sonradan vazgeçip kırmızı şarabın üstünü çizmişti ama çizmesine rağmen düzgün el yazısı benimkinin yanında dikkat çekici bir şekilde fark ediliyordu. Buzdolabını açıp kontrol ettim, çürümeye yüz tutmuş iki muz, bir paket süt, annemin gönderdiği iki paket kimchi dışında bir şey yoktu, sütü kokladıktan sonra yüzümü buruşturarak lavaboya döküp kutusunu geri dönüşüme attım.

Kediler kanepenin yastıklarıyla oynadıkları için salonun dört bir köşesindeydi, üzerinde sayısız kez seviştiğimiz kanepe ve kilimi ilk kez görüyormuş gibi uzun uzun inceledim. Kahve sehpasının üstünde dizüstü bilgisayarı, onun yanında bitirilmemiş bir fincan kahvesi ve etrafa dağılmış ağrı kesicileri vardı. İçerisi her zamanki gibi kokmuyordu, o hafif oda parfümünün kokusu hâlâ vardı tabii ama temizlik kokusundan yoksundu, havasızlığı daha fazla görmezden gelemeyip camları ve balkon kapısını açtım.

Hiç düşünmeden odama girdiğimde birkaç saniyeliğine hareket edemedim, yatağım dağınıktı, buradan en son çıktığım gün toplamıştım, yatağımı toplamadan bir yere gitmezdim hiç. Afallayarak yatağa yaklaşıp oturdum, çarşaf ve yastık sanki daha bu sabah biri içinden çıkmış gibi kırışıktı. Yastığı kaldırıp kokladım, ne beklediğimi bilmiyordum ama aklımda oluşan senaryo yüzünden midem yanıyordu. Ayağıma takılan şeye eğilip baktım, onun terlikleri, yastıktaki onun şampuan kokusu. Bu sabah evden aceleyle çıkmış olmalıydı, uyuyamıyordu herhalde. Yapma Chanyeol, buraya bunun için gelmedin, dedim kendi kendime. Silkelen ve eşyalarını toplayıp çık bu evden.

Sırt çantamı yatağın üstüne koydum, şimdilik lazım olan eşyaları yanıma alacaktım. Birkaç kazak, pantolon, çoraplar, iç çamaşırları, şarj aletim. Diş fırçam ve tıraş malzemelerim için banyoya girdim, kirli sepeti ağzına kadar doluydu, yerde geçen günlerde giydiği açık mavi gömleği vardı. "Baekhyun niye böyle yaşıyorsun?" Şapkamı çıkarıp lavaboya dayandım, o dağınıklıktan ve kirden, pis kokudan nefret eden, gördüğüm en titiz insandı. Giysileri hep yeni yıkanmış olurdu, ölesiye yorgun bile olsa işten geldiğinde önce duş alırdı. Kirli sepeti hiç bu kadar dolmazdı, yemek yapmayı beceremese bile bulaşıklarını yıkardı. Kedilerini öyle çok önemserdi ki mama kapları hiç boş kalmazdı. "Sikeyim," dedim lavabonun üstündeki dolabı incelerken, oradaki iki diş fırçası yüzünden burnum sızlıyordu. İndirim reyonundan almıştık bu iki fırçayı, biri yeşildi, diğeri ise kırmızı, kırmızıyı pek sevmezdim ama o yeşili çok sevdiği için kırmızı olanı istediğimi söyleyip ben almıştım. Bu banyoda birlikte tıraş olmuş, içeriye giren hamam böceğini korkarak ve kahkahalarla dışarıya atmaya çalışmıştık, biz bu evin her bir yanında sevişmiş ve yüzümüzde tebessüm yaratan hatıralar biriktirmiştik. Eve sarhoş geldiğimde beni düşe kalka odama taşıyışını, birlikte içtiğimiz şarabı, mutfakta benim için domates soslu spagetti yapışını ve salonda dans edişimizi çok net hatırlıyordum, yılbaşı ağacını birlikte süslemiş, hiç sıkılmadan saatlerce konsol oyunu oynamıştık. Salona doğru yürüdüm, Baekhyun bu kanepede otururken bilgisayarıyla uğraşırdı genelde, o işini yapar, ben de yanı başında oturup film izlerdim. Yorgun olduğumuz halde yan yana olmaya gayret ederdik.

Chasing FireHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin