"Ne mutlu barışı sağlayanlara, çünkü onlara Tanrı'nın çocukları denecek." Matta 5:9
Ekim ayının başlarındaydık, hangi gün olduğunu Chuseok Festivali'nin son gününde olduğumuz için çok net hatırlıyorum. On iki saatlik gündüz vardiyam bitmek üzereydi ve açlıktan karnım guruldarken yeni bir ihbarla birlikte devriye aracıyla sert bir dönüş yapıp ihbarın geldiği adrese sürdüm. İyi bir Hıristiyan değildim, hiç olmamıştım. Ancak büyükannemin kutsal kitaptan sürekli hatırlattığı bir cümleyi aklıma kazımıştım, işte böyle zamanlarda istemsizce tekrar ediyordum. Yorgundum, açtım, devriye aracına binen sarhoş birinin kusmuğunu temizlemek zorunda kalmıştım, hem de henüz hava kararmamışken. "Ne mutlu barışı sağlayanlara, çünkü onlara Tanrı'nın çocukları denecek."
Yanı başımda oturan Sehun gergin bir nefes verdi. "Chuseok bitti ve hâlâ ailemi ziyaret edemedim, beni öldürecekler."
"Bugün mü gideceksin?" diye sordum, ben ilk gün iznimi kullanıp ailemin evine gidebilmiştim, büyükannem bir günde iki kilo alabileceğim kadar çok yemek pişirmişti, oldukça kalabalık bir aile olduğumuz için yemeklerin tüketilmesi pek uzun sürmemişti tabii.
"Bu ihbardan sonra hemen metroya atlamam gerek."
"Şu kavgayla alakalı ne dediler başka?" Gelen ihbarı unutmuştum birden, akşam yemeğinde ne yiyeceğimin planını yapıyordum.
"Byun Baekhyun'u düşünmekten aklın bir karış havada."
Memur Oh Sehun katıla katıla gülerken ifademi bozmamaya çalıştım, gülümseyişimi engelleyebilmek için müthiş bir çaba harcıyordum. "Saçmalama da söyle."
Gülüşünü durdurabilmesi çok uzun sürdü, bu sırada Byun Baekhyun'u bir türlü aklımdan savuşturamadım, Sehun alaycı bir tavırla gözlerini üstüme diktiği için de durum daha iyiye gitmedi. Byun Baekhyun, emniyet merkezinin tek psikoloğuydu ve aramızda birkaç bakışma ve tatsız tartışma dışında bir şey geçmemişti. Benden hoşlanmadığına adım gibi emindim o adamın, zira sık sık mağdurların ifadesini almadan önce bana kaşlarını çatarak bakar, yuvarlak gözlüklerinin köprüsünü ittirip "Şu an ifade vermeye hazır görünmüyor," derdi. Hem de bunu öyle net bir ses tonuyla söylerdi ki komiser yardımcısı olan üstüm dahi sesini çıkaramazdı. O ufacık boyu, cılız vücuduyla tüm emniyeti çileden çıkarabilecek kabiliyete sahipti kendisi. Ancak hepsi buydu, benden iki yaş küçüktü, yirmi altı yaşında bir klinik psikolog olduğu dışında hiçbir şey bilmiyordum.
"Yirmili yaşlarında yaklaşık beş kişilik bir grup, kavganın neden çıktığı bilinmiyor ama çevredekiler ayırmaya korkmuşlar, silah yok."
Sıkkın bir iç çektim, bir grup ergen yüzünden mesaimi uzattığıma inanamıyordum. "Yolu açın!" diye seslendim öndeki araçlara, sabrımın sonlarındaydım artık. Kulakları çınlatan siren sesine rağmen trafikte ilerlemek güçtü, yolu nihayet açtıklarında gaza bastım. Olay yerine varmak on dakikamızı aldı, vardığımızda söylenenin aksine ellerinde sopalarla birbirine saldıran bir grupla karşılaştık. Sehun ve ben endişeyle birbirimize baktık, ikimizin böyle bir kavgayı ayırabilmesi mümkün değildi ancak etraftaki siviller hemen polis aracının etrafına toplanmıştı. Oraya vardığımız için bize olayı hemen çözebilecekmişiz gibi rahatlamış bir ifadeyle bakıyorlardı. Telsizden yardım talep ettim, Sehun benden önce araçtan inmişti bile.
Aptal herif.
O günkü olayın ayrıntılarını sık sık unutuyorum, bazen olmadık zamanlarda geliyor aklıma. Bazen rüyamda görünce yeniden hatırlıyorum.
Sehun deli cesaretine sahip bir polis memuruydu, düdüğünü çalarak gençlerin dikkatini çekmeyi başarmış ve bir anda kendini kavganın ortasında bulmuştu. Copuyla birinin karnına vurduğunu gördüm, hemen sonra biri Sehun'a tekme atarak yere düşmesine sebep oldu. Ellerindeki sopalarla ona saldırırlarken ne yapmam gerektiğini bilemeyerek tabancamı çıkarıp havaya bir el ateş açtım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Chasing Fire
FanfictionByun Baekhyun, emniyet merkezinin tek psikoloğuydu ve aramızda birkaç bakışma ve tatsız tartışma dışında bir şey geçmemişti. O ufacık boyu, cılız vücuduyla tüm emniyeti çileden çıkarabilecek kabiliyete sahipti kendisi. Ancak hepsi buydu, benden iki...