20

4.6K 532 512
                                    

"Lütfen telefonu aç, Baekhyun."

Panik içerisinde yazdığım mesajdan sonra onu bir kez daha aradım, restorana çoktan varmıştım. Arabayı bulduğum ilk boşluğa park ettikten sonra fırlayıp restoranın içine girdim, Kyungsoo beni görür görmez yanıma geldi, elinde Baekhyun'un açık mavi montuyla beyaz atkısını tutuyordu.

"Telefonunu açmıyor." Telaşıma engel olamadım. "Gitmeden önce bir şey söyledi mi? Nerede olabilir?"

"Bir şey söylemedi, telefonla konuşuyordu. Uzun süre gelmeyince kontrol edeyim dedim ama çoktan gitmişti."

"Etrafa göz atacağım önce, montunu almadığına göre buralarda olmalı."

"Ben de geleyim."

"Burada kal, belki geri döner."

Kalabalık restoranın önünden ayrılıp Sehun'un arabasını geri çalıştırdım ve yarım saat boyunca restoranın etrafındaki sokakların arasında dolaştım, sonra caddeye sürüp trafiğin içine karıştım ve etraftaki binaların arasına girdim. Baekhyun yoktu, sikeyim, yoktu. Cüzdanı yanında değildi, taksiye binmiş olamazdı. Nereye gitmiş olabilir diye düşündüm arabayla sokakların arasında dolanıp dururken, Komiser Choi'yi arayıp yardım istemeyi düşündüm. Restorana dönüp güvenlik kameralarını incelemek için izin çıkartabilirdim.

Baekhyun'u o kadar çok aramıştım ki telefonun açık olduğunun bile farkında değildim. Öyle ki hattın ucundan gelen o zayıf ses tonunu duyduğumda neredeyse önümdeki araca çarpacaktım.

"Chanyeol."

"Baekhyun? Neredesin? Bana nerede olduğunu söyle, iyi misin?"

"Beni neden arıyorsun?"

"Seni neden mi arıyorum? Çünkü ödümü kopardın, şimdi bana nerede olduğunu söyle ki yanına geleyim."

Yorgun iç çekişini duydum, rüzgârın sesini duyabiliyordum, dışarıdaydı. Ona bir saat boyunca ulaşamadığımız hesaba katılırsa endişelenmekte haklıydım.

"Parktayım." Bu hiç düşünmediğim bir ihtimaldi, derin bir nefes aldım. "Burası çok sessiz, sessizliğe ihtiyacım vardı."

"Neredeki park?"

"Emin değilim."

Arabayı kenara çekip telefonumdan haritayı kurcaladım, parkın nerede olduğunu bile bilmiyordum ama fazla uzaklaşmış olamazdı. "Oraya geliyorum, sakın bir yere gitme."

Cevap vermeyip telefonu kapattığında yeniden gaza bastım, restorana en yakın park bir kilometre ötedeydi ve bu soğukta o kadar yürümüş olması bile endişelenmem için yeterliydi. Parka sürerken sakinleşmeye çalıştım ve arabayı park ettikten sonra Baekhyun'un montuyla inip etrafı kolaçan ettim. Oradaydı, salıncaklardan birinde oturuyordu. Hava eksi beş derecede yalnızca beyaz gömleğinin üstündeki çizgili süveteri ve kot pantolonuyla otururken başı aşağıdaydı. Beyaz spor ayakkabıları vardı ayağında, kahve saçları gözlüğünün üstüne düşüyordu ve bu haliyle Psikolog Byun'dan çok kaybolmuş küçük bir çocuk gibi görünüyordu.

"Baekhyun." Büyük adımlarla yanına vardım, başını bana kaldırdı, bakışları öyle yorgundu ki yığılacak gibi görünüyordu. "Korkuttun beni, neden kimseye haber vermeden gittin?"

Ona montunu uzattığımda ilgilenmediği için omuzlarına bıraktım, yanakları ve elleri soğuktan kıpkırmızıydı. Atkısını boynuna dolarken elim yanağına değdiğinde ne kadar üşüdüğünü çok daha iyi anladım, teni buzdan farksızdı.

"Başım öyle çok ağrıyordu ki nereye gideceğimi bilemedim." Kaşlarını çattı, yüzü ekşidi bir saniyeliğine, sonra kendini zorlayıp yeniden konuştu. "Yoruldum artık."

Chasing FireHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin