Yaralanmamın üstünden geçen üç hafta içinde beklediğimden daha hızlı bir şekilde iyileşerek işe geri döndüm, dikişlerim alındı, sızısını bile hissetmiyordum artık. Bunda kuşkusuz ki Baekhyun'un payı büyüktü, açıklayabilmek zor ama eve döndüğüm geceden beri dünyanın en mutlu insanı olarak uyuyup uyanıyordum, beni iyileştirdiği su götürmez bir gerçekti. Rahatça uyuyabiliyor olmanın dışında açılan iştahım ve -en büyük ihtimalle- ailemin ekip arkadaşlarım ve bizim için yaptığı mangal partisiyle birlikte üç kilo daha alıp büyük bir inek olmaya biraz daha yaklaşmıştım çünkü henüz eskisi gibi yoğun sporlar yapmıyordum. Mangal partisi, küçük mutfağımızda birlikte pişirdiğimiz yemekler, annemin Baekhyun ve benim için aldığı takviye gıdalar derken işe dönene dek yara izlerim neredeyse görünmez bir hal aldı, tabii pantolonuma da zor giriyordum artık. İyileşen yalnızca ben değildim, ikimiz birden iyileşiyorduk. Sevdiğimin bakışları eskisinden canlıydı, gözleri ışıl ışıl bakıyordu. Migren ilaçlarına el sürmeye de gerek duymuyordu. İki hafta boyunca yalnızca yemekte birer kadeh şarap içtikten sonra daha fazlasını aramamıştı, aslında bu onun hakkındaki en büyük endişemdi, bu yüzden onun içmiyorken iyi olduğunu görmek beni rahatlatıyordu.
Baekhyun iş konusunda beklemediğim bir şekilde ne emniyeti tercih etti ne de doktora programını, klinikte tam zamanlı çalışmaya başladı. İşte bu noktada Kyungsoo'yla olan arkadaşlık ilişkisinin düşündüğümden daha fazla sadakat barındırdığına şahit oldum. Çalışma programını tamamen doldurana dek Kyungsoo yeni gelen bütün danışanları ona yönlendireceğini, şu birkaç aylık süreçte oda kiralama masraflarını azaltacağını söyledi ve öyle de yaptı. Emniyetteki işinden ayrılır ayrılmaz nefes bile almadan klinikte çalışmaya başladı, ondan bize biraz zaman ayırmasını istemeye utanıyordum ama daha ben sormadan Pazartesi günleri çalışmayacağını söyleyerek beni şaşırttı. Bu iyileşmesinin bir parçasıydı, artık çalışmak için yaşamıyordu, haftada yetmiş saat çalışarak kendine işkence etmiyor, nerede durması gerektiğini biliyordu. Ona kendine nasıl iyi davranabileceğini zamanla öğretmek istiyordum, aynı zamanda kendime de.
Bir sabaha onun sessiz öpücüğüyle uyanabileceğimi bilsem hiç şüphesiz hayatımı daha verimli yaşamaya gayret ederdim. Baekhyun bambaşka bir şeydi, en küçük hareketi bile her seferinde bende tarifi edilemez duygulara sebep oluyordu. Alarmını hızlıca kapatıp tatil günüm olduğu için sessizce özür dileyişini duydum, yeni uyandığında ne de tatlıydı sesi. Hele yataktan yavaşça kalkmadan önce yanağıma kondurduğu o tatlı buse. Dayanamayıp kollarından tuttum ve kendime çektim, yataktan inmek üzereyken dengesini yitirip kucağıma geri düştü. "Yine uyandırdım seni," dedi üzülerek, bense onu kollarım arasında tutup kokusunu içime çektim.
"İyi ki uyandırdın, akşama kadar göremeyeceğim yüzünü."
"Chanyeol, yapma..." Yüzüme bakarken dudaklarını büktü. "Sen öyle bakarsan işe gidemem."
"Gerçekten mi? Biraz daha bakayım öyleyse." Gözlerinin içine baktığım için uykulu gözlerle kıkırdadı, önce elmacık kemiklerini, sonra boynunu öptüm ve teninin enfes kokusunu içime çektim, her gece onun kokusuyla uyuyabilmek mucizeydi benim için.
"Bebeğim, geç kalacağım." Bir kez daha uyardığında bırakıp kalkmasına izin verdim, yataktan fırladığı gibi sendeleyerek banyoya koştu. Hazırlanması benimkinden beş kat daha fazla sürüyordu, ben evden beş dakikada çıkardım. O ise işe gitmeden önce tıraş olur, losyonunu ve nemlendiricisini sürer, dişlerini fırçalayıp saçlarına şekil verirdi. Ben dişlerimi emniyette fırçalardım.
Banyodaki işini halletmesini bekledim, bu en sevdiğim kısımdı, kararsızlıkla ne giyeceğini düşündüğü ve soyunduğu kısım. Odaya geri dönünce "Uyusana sen," diye söylendi, hemen sonrasında dolabındaki gömlekleri incelemeye başladı. "Daha saat çok erken."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Chasing Fire
FanfictionByun Baekhyun, emniyet merkezinin tek psikoloğuydu ve aramızda birkaç bakışma ve tatsız tartışma dışında bir şey geçmemişti. O ufacık boyu, cılız vücuduyla tüm emniyeti çileden çıkarabilecek kabiliyete sahipti kendisi. Ancak hepsi buydu, benden iki...