Mesaim biter bitmez markete uğrayıp akşam yemeğinde kullanmak için birkaç malzeme aldıktan sonra ağır adımlarla yaşadığımız apartmana yürüdüm, uzun bir devriye vardiyasından sonra vücudum bitap haldeydi. Bir an önce yemek yiyip kanepeme yayılmak için can atıyordum. Fakat benden önce apartman kapısından içeriye giren Baekhyun'u görmek bütün yorgunluğumu alıp yüzüme kocaman bir gülümseme yerleştirdi ve ben kendimi koşar adım ona yetişmeye çalışırken buldum.
Baekhyun öyle hızlı adımlar atıyordu ki onu yakalayamadım, apartmana girdiğimde çoktan asansörün kapısı kapanmıştı. Ben de asansörün geri inmesini beklemek yerine basamakları ikişer ikişer tırmanıp kısa sürede üçüncü kata ulaştım, Baekhyun koridorun ucundaki dairemizin önündeydi, kapının kilidini açıp şifreyi girmeye başladı. Nefes nefese yanına yürüdüm fakat o sesimi duyduğu halde arkasına dönüp bakmadı, şifreyi yanlış girdiğine dair kilitten bir uyarı geldi ve yeniden tuşlara basmaya başladı. Ben yürürken botlarımın çıkardığı ses koridorda tuhaf bir yankı yapıyor, poşetin hışırtısı da buna ekleniyordu. Nefesimi yeni düzene sokabilmiştim, arkasında durduğumda omzuna dokundum. Ona dokunmamla birlikte Baekhyun çığlık attı ve suratıma doğru bir yumruk savurdu, bu ani hareketine refleks olarak elimdeki poşetleri unutup yumruğunu engelledim ve kolunu geriye kıvırdım. Bu tehlike anında yaptığım çok basit bir koruma içgüdüsüydü, ne yaptığımı çok geç fark ettim, Baekhyun da ben de birbirimizin yüzüne bakarken çok şaşkındık.
"Chanyeol," dedi şok içerisinde, kolunu hemen bıraktım.
"Baekhyun, özür dilerim. Neden yaptın ki bunu?"
Baekhyun sızlanarak kolunu ovuşturuyordu, merdivenleri kullanan bendim ama nefes nefese kalan oydu. Bir şey söylemedi, her ne olduysa kapının şifresini ikinci kez yanlış girmişti. Şifreyi girip kapıyı açtım ve yere düşen poşeti topladım, "İyi misin?" diye sordum içeriye girerken. Biraz daha nazik davranmış olmalıydım ama polis akademisinde bize öğretilen bu değildi. Baekhyun odasına girip montunu bile çıkarmadan yatağına oturdu, başını tutuyordu.
Söylediğim hiçbir şeyi duymamış gibi "Kapıyı kilitledin mi?" diye sordu.
"Hayır, kilitlerim şimdi. Sen iyi misin? Canın yanıyor mu?"
Yatağına gidip yanına oturdum, montunu çıkarmasına yardım ederken tıpkı migreni yüzünden güçsüz düştüğü o gün gibiydi. Sessizdi, başı aşağıdaydı, montunu çıkardığımda titrediğini fark ettim.
"Neden o kadar korktun?"
"Bilmiyorum." Sesi öyle güçsüz çıktı ki ağlayacak gibiydi. Parmaklarını birbirine kavuşturup titreyişini gizlemeye çalıştı, yutkunuşunun sesini dahi duydum.
"Şu danışanın seni rahatsız mı ediyor hâlâ?"
"Emniyetteki vakalardan etkilenmiş olmalıyım." Yalan söylediği besbelliydi, sorumu yanıtsız bıraktı. "Duş alsam iyi olacak, kendime gelmeliyim."
Bir şey dememe kalmadan odasından fırlayıp kendini banyoya kapattı, ben de üstelemekten vazgeçip üstüme rahat bir şeyler geçirdim. Yemek yapmak için marketten aldıklarımı tezgâha yerleştirdim, pilav makinesine biraz pirinç koyup çalıştırdım ve hemen arkasından yeni aldığım soya fasulyesi ezmesi ve tofuyla güveç pişirdim. Pek uğraştırıcı değildi, pişmesi de bir o kadar kısa sürdüğünden Baekhyun duştan çıktığında çoktan sofrayı kurmaya başlamıştım. Küçük yemek masasına sofrayı kurarken Baekhyun henüz kurutmadığı saçlarıyla yanıma varıp kâseleri taşımama yardım etti.
"Tehlike anında kendini korumayı öğrenmelisin," diye şakalaştım ortamdaki gerilimi gevşetebilmek için. "En azından daha hızlı tepki vermelisin, çığlık her zaman işe yarar. İstersen sana birkaç hareket gösterebilirim. İşte böyle."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Chasing Fire
FanfictionByun Baekhyun, emniyet merkezinin tek psikoloğuydu ve aramızda birkaç bakışma ve tatsız tartışma dışında bir şey geçmemişti. O ufacık boyu, cılız vücuduyla tüm emniyeti çileden çıkarabilecek kabiliyete sahipti kendisi. Ancak hepsi buydu, benden iki...