1

5.1K 615 772
                                    

Sehun hastaneden taburcu olup izni bittiğinde ve disiplin soruşturmalarımız da sonuçlandığında işe geri döndük, hava gittikçe soğuyordu artık, zira Kasım ayına girmek üzereydik. Başımızdan geçen kavga olayı her ne kadar utanç verici olsa da diğerleri tarafından unutulmuştu, zamanın her şeyin ilacı olduğu konusunda bundan bahsediyorlardı herhalde. Seul korkutucu bir şehirdi, günbegün daha korkunç olaylar yaşanırken bizim sopalı kavgamız işe döndüğümüzde çoktan dillerden düşmüştü. Fakat orada tutuk bir tabanca gibi kalakalmış olmamı bir türlü gururuma yediremiyordum, bir de psikoloğun beni sakinleştirme çabalarını tabii. En kötüsü de buydu, o gün yüzünden artık Byun Baekhyun'a sesimi çıkaramıyordum, emniyetin içinde kafasına estiği gibi hareket edebiliyorken ellerim görünmez iplerle bağlıydı. Bu mahcubiyet ve utanç duygusuyla yaşarken onunla aynı iş yerinde çalışıyor olmak katlanılmazdı.

"Seninki geliyor," dedi Sehun yan bir gülüşle. O sırada ikimiz de rapor yazıyorduk, söylediği şeyle birlikte kafamı hemen çevirip gösterdiği yere baktım, biraz da sandalyemde havalanmıştım. Benimle alay ettiğini fark edince geri yerime oturup elimdeki dosyayla ensesine vurdum.

"Bak benimle dalga geçme bir daha, kötü olacak."

"Elin ayağın titriyor adamı görünce."

Sehun sırıtarak işine döndü, bilgisayara son vardiyanın verilerini girerken Seulgi geldi yanımıza, siyah uzun saçları tepeden sıkıca bağlıydı. "Şu psikologdan mı bahsediyorsunuz?" Masamın kenarına dayanırken kollarını birbirine bağlamış, gözlerini üzerime dikmişti. Öfkeli bakışlarım Sehun'u buldu hemen. Seulgi "Bu bir sır mıydı yoksa?" diye sordu, burnumdan soluyordum.

"Başkalarının yanında böyle saçmalıklardan bahsetmeyin sakın." Dikkatimi önümdeki bilgisayara verip bu çok da önemli bir konu değilmiş gibi sakin kalmaya çalıştım, ancak diğer iş arkadaşlarımın da bunu duymuş olma ihtimali yüzünden kafamda şimşekler çakıyordu.

"Pek senin tipin değil gibi." Seulgi kendi kendine yorum yaparken aldırış etmeyip işimle ilgilenmeye devam ettim. "Senin aksine zeki ve soğuk biri."

"Ne demek istiyorsun?"

"Daha sosyal olduğunu söylemeye çalışıyorum, neden alınıyorsun ki?"

"Şu aralar psikolog yüzünden çok hassas." Sehun kendi açıklamasına kıs kıs gülerken bir anda kafasını kaldırıp duraksadı. "Hadi oradan, seninki geliyor gerçekten de."

"Sehun, siktir git."

"Dalga geçmiyorum."

"Tabii." Önümdeki raporları bilgisayara geçirirken sessizliklerini korumaya devam ettiler fakat ikinci bir şakaya aldanmamaya kararlıydım.

Sehun "Günaydın, Bay Byun," diye seslendiğinde patladım.

"Sikeyim senin Byun'unu!" diye bağırdığımda rahatsız edici bir sessizlik oldu, birden bürodaki tüm gözler üstüme çevrildi. Arkamı dönüp baktığımda Baekhyun'un karşımda dikiliyor olduğunu gördüm, bana çatık kaşlar ve onaylamaz gözlerle bakıyordu, bu ifade çok kısa sürdü tabii. Yutkundum ve oturduğum sandalyeden kalkabilmeyi akıl ettim.

"Günaydın," dedi gözlerini üzerimden çekmeden ve sakinliğini koruyarak. Diğer ikisi başıyla selam verdikten sonra Seulgi ortadan ne ara kayboldu hatırlamıyorum ama Baekhyun halen gözlerimin içine bakıyordu, ne düşünüyordu şimdi kim bilir. Onu hiç öfkeli görmemiştim, o an tam olarak öfkeli olup olmadığını bile bilmiyordum. Yüz ifadesini okuyabilmek çok güçtü.

"Bay Byun," dedim ensemi sıvazlayarak, ayağa kalktığımda birden karşımda küçülüvermiş gibi geldi. "Yanlış anlamayın, sizden bahsetmiyordum."

Chasing FireHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin