36 - Uçağı İcat Edenlerden Nefret Ediyorum

13.9K 688 96
                                    

ŞARKI BİRAZ AŞAĞIDA BAHSİ GEÇEN ŞARKIDIR, AYNI ZAMANDA BÖLÜMLE DE BİRLİKTE DİNLENEBİLİR.

İYİ OKUMALAR :)

Şimdi büyük ihtimalle yaptığından dolayı pişmanlık duyacaktı.

Hah! Umrumda değil...

-.-.-.-.-.-.-.-

Günler ne çabuk geçiyordu...

Daha dün gibi hatırladığım o sahnenin üstünden tamı tamına beş gün geçmişti. Deniz'le hiçbir şekilde konuşmamıştım, zaten -sebebini bilmiyordum- son günlerde okula bile gelmiyordu. Ona ulaşmaya çalışmamıştım bile. Aslında onu hala önemsiyordum ve başına bir şey gelmesi ihtimali beni deli gibi korkutuyordu. Yine de gurur yapıyordum işte. Hem haksız olduğunu düşündüğüm taraf kendisiydi. Beni dinlememişti bile. Deniz'in de anlamadım, çözemediğim karanlık yönleri olduğunu fark ediyordum. Yine de ben eski halini daha çok benimsemiştim ve bu yepyeni huylarıyla başa çıkmakta zorlanacaktım. Sonuçta hala benim sevgilimdi. Yani ayrıldığımıza dair hiçbir şey söylememiştim ve o da aynı şekilde bunu gösteren bir harekette bulunmamıştı. Sadece iletişim sıkıntımız vardı, hepsi bu. Endişe damarlarımda gezinirken aklıma Çağlar'ın söyledikleri geldi.

Çağlar Japonya'ya geri dönmüştü. Gitmeden önce de bir sürü nasihat vermişti tabi. Çoğunu geçiştirmiştim ama yalnızca birisi aklımı çelmişti. Bencil ol, bu hayatta senden daha değerli bir şey yok. Kişiliğimin aksine gitmemi istiyordu. Ben böyleydim işte; fedakar ve sadık. Hayatta sevdiklerim için yapamayacağım şey yoktu ve aynı şekilde onlardan ayrı kalma gibi bir beceriye de sahip değildim. Ve sanki inadınaymış gibi hayat benim karşıma sürekli olarak kaldıramayacağımı düşündüğüm şeyleri çıkarıyordu.

Havalimanının yüksek çatısına göz gezdirdim. Değişik sistemler ve ışıklandırmayla döşenmişti ama cam olduğundan gecenin göz alıcı mavisini bütünüyle gözler önüne seriyordu. Bu saatte neden burada olduğuma gelirsek...

''Cadım?''

''Efendim Can.''

''Anons yapıldı.''

Ve işte beklenen acı sona ulaşılmıştı. Can sırt çantasını omzuna attı ve ayağa kalktı. Onunla birlikte bütün ekip -ben, Beren ve Can'ın ailesi- olarak ayaklandık. Önce annesine sıkıca sarıldı. Kadıncağız gözyaşları içinde elinde ıslanmış bir mendil tutuyor ve arada bir hıçkırıyordu. Can ona gülümsedikten sonra yanaklarından öptü. Annesinden ayrılıp bu sefer babasına sarıldı Can. Güçlü görünen babası ellerini Can'ın sırtına vurarak onu destekledi. Neyseki o annesi gibi salya sümük ağlamıyordu. Can ondan da ayrılınca geriye Beren'le ikimiz kalmıştık. Beren bir adım gerimde durduğu için Can önce bana yaklaştı. Zaten dolan gözlerim onun vücudunun sıcaklığını hissetmemle yanaklarıma gözyaşları bırakmaya başladı. Kafamı boyun girintisine gömüp birkaç saniye orada kaldım ve kendisine has erkeksi kokusunu olabildiğince içime çektim. Onu gerçekten özleyeceğimi biliyordum ve canımı en çok yakan da bununla baş etmenin ne kadar zor olduğunu bilmemdi. Belki ilk günlerde en yoğun duyguları geçiştirebilirdim ama günler birbirini takip ettikçe özlem bedenimi tamamen ele geçirecekti.

Gitmesini istemiyordum işte; basit.

''Seni özleyeceğim.'' Burnumu çektim. Bana böyle şeyler söylememeliydi. Kalbimdeki sızıyı daha da derinlere iletmekten başka bir işe yaramıyordu ki bu. Daha çok acı, daha çok acı ve daha da çok acı.

''Ben de.'' Kaybettiğim sesim sonunda dudaklarıma ulaşabilmişti. Hırıltısını umursamadan konuşmaya devam ettim. ''Seni seviyorum Can. Sen hep benim arkadaşım olarak kalacaksın, tamam mı?''

CADIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin