Ek - 4

5.6K 355 71
                                    

Whatsapp grubuna bölüm değerlendirmesi için bekleriz ;)

10 yıl sonra...

Asena...

Şeker kokusunu bilir misiniz?

Önce yavaş yavaş gelir, tatlı ve ılık bir akşam rüzgarı gibi. Bir süre sonra kokusu yoğunlaşır. Sanki o oksijenmiş de ona ihtiyaç duyuyormuşuz gibi çekeriz içimize. Ciğerlerimizi doldurur o yoğun aroması. Dudaklarımıza bir gülümseme bırakır. Kalbimizi ısıtır ve bütün görüntüler geriye tek bir renk kalana kadar yok olur. Bu kalan pembelikle birlikte başı döner insanın.

Güne gözlerimi açar açmaz bu düşüncelerle sarmalanmıştım. Çünkü bana bu kokuyu bana anımsatan bir bedenin yanında uyumuştum tüm gece. Rüyalarıma sinmişti bu adam, arzularıma sarılmıştı. Bedenime ve ruhuma sahip olmuştu. Tüm bunları bir gecede başarmadığını biliyordum. Ama bana hissettirdiklerinin en yoğun olduğu geceydi bu. Bütün varlığımla ona bağlanmıştım ve bir söz vermiştim. Sonsuza dek seveceğime dair...

Dudaklarım gerilmeye devam ederken altımda kıpırdanan ve mırıldanan adama baktım. Uyku ona öyle güzel yakışıyordu ki, bütün gün hiçbir iş yapmadan onu uykusunda izleyebilirdim. Rengi açılmış tenini ya da pastel tonlardaki dudaklarını izleyebilirdim. Uzun kirpiklerini ve biçimli kaşlarını, ya da birbirine karışmış kahverengi saçlarını izleyebilirdim. Adem elmasının dakikada bir oynayışını, saniyede bir şişen ve inen göğsü ve onun altında usulca ritim tutan kalbini takip edebilirdim.

Aşk buna mı deniyordu? Bir tür hayranlık ya da bağlılık mıydı? Ya da kuvvetli bir çekim? Aşk bunların hepsi olabilirdi. Ve ben aşkı damarlarımın içinde hissediyordum.

Dün gece. Hayatımın miladı.

Düşündükçe kalbimin hızlanmasına engel olamıyordum. Bir koşturmacayla geçen saatleri ve üzerimizde bıraktığı tatlı yorgunluğu. Bizi tebrik eden insanları, sahnede birbirini kovalayan çocukları ve şarkılar söyleyen kalabalığı... Daha önce hiç bu kadar mükemmel bir gün yaşamış mıydım?

Gözlerim odamızın köşesindeki tekli koltuğun üzerine bırakılmış melek elbisesine takıldı. Ona melek elbisesi diyordum çünkü artık sıradan bir gelinlikten daha fazla anlam kazanmıştı. Onu giydiğimde ait olduğum yerin neresi olduğunu anlamıştım. Cennet. Benim Cennetim. Deniz'in kollarının arası. Ve orada olmak için bir melek olmalıydım. Bu elbise ise beni melek gibi hissettirmişti.

Bir meleğin kalbi ne zaman durur? Hiç durur mu? Hayır, hayır...

Deniz onu bedenimden sıyırırken ve karşısında tamamen savunmasız bırakırken durmuş olmalıydı. Ancak aynı şekilde o da kalkanlarını indirdiğinde yeniden çalıştığına yemin edebilirim. Ve birlikte olduğumuzda, bir daha hiç atmayı bırakmayacağını hissetmiştim. Cennete kabul edildiğimi düşünmüş ve dua etmiştim. Bu adam yanımdan hiç ayrılmasın diye.

''Benim oldun.'' demişti bana yanımda uzanırken. ''Bundan sonra da sadece benim olacaksın.''

''Sen de benim oldun.'' diye karşılık vermiştim ben de ona. ''Ben de saha sahibim.''

Kimi insanlar sahiplenilmeyi yanlış anlıyordu bana göre. Kendilerini bir eşyaymış gibi görüyorlardı. Oysa sahiplenilmek o kadar kutsaldı ki, keşke her insanın bir sahibi olsaydı diye düşünebilirdim bile. Benim sahip olduğum ve bana sahip olan insan, benim geleceğim, benim ruh ikizim ve benim ölümümdü. O her şeydi. Bana sahip olduğunu söylediği zaman itiraz etmek yerine kabul ediyordum çünkü böyle söylediğinde hiç bırakmayacağını biliyordum. Hiç bırakmamasını istiyordum.

''Uyandın mı?'' Deniz mırıldanınca ona döndüm.

''Her sabah böyle saçma sorularla güne başlayacaksak yandık...'' Kısık sesle kahkaha attıktan sonra elini gözlerinde gezdirdi.

''Saat kaç?''

''Bir, sevgilim.'' Homurdandı.

''Bu kadar uyuduğumuza inanamıyorum.''

''Çok yorulmuş olmalıyız.''

''Bunda benim payım büyük.'' İmalı gülüşü yüzüne yayılınca yastığımla kafasına vurdum. Kahkahası kuvvetlenince yanından kalktım.

''Duş almamız gerek, hadi.'' diyerek kolunu kavradım ve çekmeye başladım. Kendi isteğiyle doğrulmadığı sürece başarısız olacağımı bilmeme rağmen inat ediyordum. Bu durumda iki aptal aşık sırıtıp duruyorduk. Deniz kalktığında banyomuza gidiyorduk.

''Evlenmek ne kadar güzel bir şeymiş, Allah'ım...''

***

1 yıl sonra...

Deniz...

Bir deyimi uygulamak kadar saçma bir şey olamaz.

Asena burnunu karnına değdirmeye çalışırken hayret içinde onu izliyordum. İçinde ikimize ait bir bebek taşıyordu, evet. Ve şimdi ise burnunu değdirebilmek için savaş veriyordu.

''Kendine zarar vereceksin, ve bebeğimize.'' desem de beni dinlemiyor, çabalamaya devam ediyordu. Hamilelik ona inatçılık katmıştı ve hiç söz dinlemiyordu. Çok üstüne gittiğimde ise ağlayarak odasına çekiliyor ve çıkmıyordu. Psikolojik olarak ikimiz içinde zor bir dönemden geçiyorduk. Ancak her seferinde alttan almaya çalışıyordum.

''Burnun buraya değmesi imkansız.'' diye söylenirken kafasını tutup kaldırdım ve avuçlarımla çenesini tuttum.

''Hayatım, neden burnunu karnına değdirmeye çalışıyorsun?'' Asena yavaş yavaş dolan gözleriyle bana baktı.

''Bilmiyorum.'' Kızaran gözlerine inat bana bakmaya devam ediyordu. ''Manyak gibi davranıyorum değil mi? Beni sevmeyeceksin.'' Son sözüyle birlikte hıçkırarak ağlamaya başladı. Ona sıkıca sarılıp destek olmaya çalıştım ama ben de gülsem mi ağlasam mı bilemiyordum. Bu garip tavırları ona olan hislerimi değiştirmiyordu ama gerçekten şaşkındım. Ani duygusal değişimleri benim de dengemi bozuyordu.

Kendimi tutamayarak güldüm. Asena anında kafasını göğsümden çekip bana döndü.

''Gülüyorsun işte halime.'' O ağlamaya devam ederken gülmeyi kesemedim bir türlü. Onu kırıyordum büyük ihtimalle ama sinirlerim atmıştı.

''Hayır... Ben...'' Gülmeyi kesip gözlerimi sildim. ''Seni çok seviyorum, tamam mı? Bu hiç değişmeyecek. Ama burnunu karnına değdirmeye çalışman çok... Şirindi.'' Ucuz yırtmıştım. Komik ya da garip deseydim ağzıma edebilirdi. Kırılmış ve üzgün görüntüsüne aldanmamak gerek, birden sinirlenebiliyor.

''Sanırım haklısın.'' Asena sakinleşip kucağımda uyuyana kadar saçlarını okşadım. Sonra onu özenle sırt üstü koltuğa yatırıp kafasının altına bir yastık yerleştirdim. Uyuması herkes için en hayırlısıydı.

Bebeğin doğumuna henüz iki ay vardı ve doktor kontrollerine göre hiçbir sorunumuz yoktu. Cinsiyeti konusuna gelince... Bunu ikimiz de öğrenmek istememiştik. Neden bilmiyorum ama sanki doğduğu an öğrenmek beni daha çok mutlu edecekti. Bir hemşirenin gelip bana ''Bir oğlunuz oldu.'' ya da ''Bir kızınız oldu.'' demesini istiyordum. O sevinçle Asena'nın yanına gidip kucağında bebeğimizle beni karşıladığını görmek istiyordum. Bu yüzden cinsiyeti sadece doktorumuz biliyordu ve bize söylemeyeceği konuşunda anlaşmıştık. Meraktan çatladığımı inkar etmeyeceğim tabi ki. Ayrıca tek meraklı ben de değildim. Beren ve Toprak da çıldırıyordu. Çocuksu tavırlarını hala koruyor oluşlarına hayrandım. Bana lise yıllarımızı hatırlatıyorlardı. Bugüne bakınca ise ne kadar büyüdüğümüzü fark ediyordum. Baba olacaktım.

Bir aile kurmak gibisi yoktu.

***

Devam edecek...


CADIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin