Giriş

59.7K 2.1K 386
                                    

Doğa'nın kanunları vardı. Türümün yeteneklerini kısıtlayan kesin ve acımasız kurallar. Her ihlalde başa bela açan bin bir çeşit saçmalık. Hayatımızı yönlendiren, içimizde her daim bir korkuya sebep olan maddeler. Karşı çıkmayı istemezdik, hiçbir zaman. Cezalara katlanmak istemezdik. Acı dolu anları yaşamayı ve ruhumuza eziyet etmeyi tercih etmezdik. Neden edelim ki? Kurallara uymaktan daha zor olan bir şey varsa bu da cezalara katlanmaktı ve bunu bütün cadılar bilirdi.

Cadı sözcüğünü her ne kadar türümüzü tanımlamaya yetmese de en uygununun bu olduğunu düşünüyorduk. İnsanlar bizi tanımlarken bunu kullanıyorlardı ve kimse de itiraz etmiyordu. Fakat sözlükte geçen tanımla tam anlamıyla uyuşmuyorduk. 'Kötü amaçlarla kullandığı doğaüstü güçleri olduğuna inanılan kişi' bizi ifade etmiyordu. Doğaüstü güçlerimiz olduğu doğruydu ama bunu kötü amaçlar için kullanmıyorduk, en azından ben öyle değildim. Türümüzün bu tanıma uyan üyeleri de vardı, tabi ki. Ancak benim onlardan herhangi biriyle en ufak bir işim olmazdı.

Türümüz çok eskilere dayanıyordu. Binlerce yıllık bir geçmiş ve değerli bir kültürümüz vardı. İlk cadıların oluşmasıyla ilgili birçok teori üretilmişti ama ortada bir gerçek vardı, ilk cadı Doğa'yla ilk bağlantıyı kurmayı deneyen ve bunu başarabilen kadındı. Ama ilk 'erkek' cadının oluşumu asıl karmaşık olandı.

Erkek cadı olmazdı, en azından Doğa'nın kanunlarına göre. Fakat bu kural yüzyıllar önce çiğnenmişti. İlk erkek üye hala bilinmeyen bir sebepten ötürü dünyaya gelmişti ve bununla ilgili birbirinin yakınından bile geçmeyen yüzlerce efsane vardı. Sonraki üyeler ise o erkek cadıdan türemişti ve onlar nadir rastlanan türlerdi.

Her cadının gücünü aldığı ve bağlı kaldığı bir Doğa ürünü vardı. Benim gücüm Ay'dan geliyordu. Bunun sebebi ise adımdı. Bebek cadılar ailelerinin onlara verdikleri isimler doğrultusunda yetenek edinirlerdi. Bir canlının ismini bile vermek onu o canlıya bağlayabilir.Tabi, bu her zaman bir canlı olmak zorunda değildir. Bebeklerine Işık, Alev ya da Bulut isimlerini verenler de var.

Bir de işin içinde hayatımızın en önemli dönüm noktası olarak bildiğimiz bir ayin vardı. Doğumdan tam on sekiz yıl sonra gerçekleşmesi beklenen ve Doğa'nın elçisinin de yardım ettiği bir tür dönüşüm töreni. Bunu biraz daha açıklığa kavuşturmam gerekiyor. Bir cadı doğduğu anda gerçek bir cadı değildir, sadece o kanı taşıyan bir insandır. Eğer on sekizine bastığı gece Doğa'ya kabul edilmeyi tercih ederse işte o zaman gerçek bir cadı olur. Güçleri gelişir ve yenileri de eklenebilir, Doğa ona daha az itiraz eder ve cadı daha mutlu yaşar. Elçi dediğimiz canlılarsa hayvanlar, Doğa'nın çocukları ve en iyi temsilcileri. Kendi elçinizi kendiniz belirleyemiyorsunuz. Doğduğunuz an Doğa size bir tanesini adıyor ve onu bulmanızı bekliyor. Bulduğunuz zaman da ruh bağınızı onunla kurmanızı istiyor. Bu da Doğa'nın kendisine bağımlı olduğumuzu hatırlatma yollarından birisi işte.

Bugüne kadar bildiğim her şeyi annemden öğrendim. Anlayacak yaşa geldiğimden beri sürekli olarak bir eğitimin içerisindeydim. Annem bildiği her şeyi bana aktarıyor ve benim de bunları anlamamı ona göre davranmamı bekliyor. Sözünü genelde dinliyorum. Bazense sorguluyorum. Öğrettiği bir şey kafamı kurcalıyor sadece: Erkek cadılardan uzak dur. Bana her seferinde bunu anımsatırdı ama hiçbir zaman asıl nedenini söylemezdi. Tehlikeli olduklarından bahsederdi. Güçlerinin sınırlarının neredeyse olmadığını, isteyerek ya da istemeyerek bana zarar verebileceklerini ve bunun geri dönüşünün çok zor olduğunu söylerdi. Hep bir soru işaretiyle birlikte bu öğüdü de benimsemiştim.

Tüm bunları bir kenara bırakırsak normal bir hayatım vardı. On yedi yaşındaki her genç kız gibi 11. sınıfa başlayacaktım. Büyük bir heyecan dalgası bedenimi ele geçirmişti o gece, yaz tatilinin son akşamı. Genel olarak bakarsak normal bir öğrenci gibi derslere girip not tutuyor ve sınavlarda kalemimin arkasını dişliyordum. Arada sırada okulun çapkın ve aynı zamanda da itici olmayı başarabilen erkekleriyle uğraşıyor, kendisini havalı sanan kızların söylediklerine kulak asmamaya çalışıyordum. Öğretmenlerimle olan ilişkilerimi korumakta üstüme tanımıyor, karne günlerinde heyecandan sıramda duramıyordum. Klasik bir öğrenciydim anlayacağınız.

Yan sınıfta dostum demekten gurur duyduğum iki insan vardı: Beren ve Can. Beren ile liseden önce tanışıyordum fakat dostluğumuzun temelleri dokuzuncu sınıfın başında atılmıştı. Onunla tanışmamız annelerimiz sayesinde olmuştu. Annem hastanede hemşirelik yapıyordu ve Beren'in annesi de danışma bölümünde çalışıyordu. Can ile tanışmamızın sebebi ise sadece tesadüf olarak gördüğüm bir olaydan ibaretti. Yemekhane sırasında ayağıma basmış ve özür dilerken kontrol edemediği ellerinden birisini suratıma indirmişti. Beren benim cadı olduğumu biliyordu. Karakterini iyi bildiğimden ona güvenmiştim ve bunu kaldırabilecek kadar güçlü olduğunu da biliyordum. Can ise hiçbir şeyden haberi olmayan masum çocuğu oynuyordu benim hikayemde. Ona da güvenebilirdim fakat Can'ın akıl sağlığını yitirmeyeceğini garanti altına alamıyordum. Tüm bu gerçekler ona ağır gelebilirdi.

Güzel bir hayatım olduğunu düşünüyordum ve açıkçası hiçbir zaman şikayetçi olmamıştım. Bu güne kadar geçen zaman içerisinde her şey normaldi.

Bir sabah tüm düzenimin bozulacağını bilmeyerek uyanmıştım güne. Bu güne kadar bildiğimi sandığım tüm gerçeklerin aslında hepsinin de doğru olmadığını öğrenecektim.

Ve tüm hayatımın değiştiği o gün okulun ilk günüydü.


CADIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin