25 - Tabu Oynuyoruz

13.4K 904 95
                                        

7BİNİ ÇOKTAN GEÇMİŞİZ. SİZE KOCAMAN TEŞEKKÜRLERİMİ İLETİYORUM. İNANILMAZ MORAL VERİYORSUNUZ. OLUR DA BİR GÜN YÜZ BİNLİ SAYILARI GÖRÜRSEM KALBİMİN BUNU KALDIRABİLECEĞİNDEN EMİN DEĞİLİM. ÖPÜCÜKLER, İYİ OKUMALAR! :) :*

Başıma giren ağrıyla çığlıklar atmaya ve tepinmeye başladım. Bu sefer ağzımı bantlamıştım ama bu beni bir süreliğine idare edecekti. Tepinmeye ve boğuk sesler çıkarmaya devam ettim.

Ayın ışığı mağaranın küçük girişinden üzerime dokunduğunda tamamen kendimi kaybettim. Ellerimin üstünde hafifçe beliren kıllar ve uzayan tırnaklarım bana zamanın geldiğini işaret ediyordu. Görüşüm kırmızılaştı ve diş köklerim kaşınmaya başladı. Boğazımdan hayvani hırıltılar yükseldi.

Tüm gücümü kullanarak uludum ve bayılmadan önce asi bedenimin soğuk taşlarla buluşmasını hissettim.

---

Sabah uyanmamla mağarayı terk etmem bir oldu. Hiç kimselere görünmeden kamp alanına varmak istiyordum. Bir ay kadar daha sürem vardı ve derin bir nefes alacak zamanım olacaktı. Giysilerimi toparlayıp yola çıktım.

Neyseki -saat sabahın beşi falan olmalıydı- ortalıklarda kimse yoktu.

Kulübeye varıp kapıyı anahtarla açtım. Beren uyuyordu. Sessiz olmaya özen göstererek içeri girdim. Kendimi yatağa atıp birkaç saat daha uyumaya karar verdim.

Kulağıma gelen mırıltılarla uyandım. Beren giysi dolabının önünde bir şarkı mırıldanarak etek bluz kombini yapıyordu. Yataktan ayaklarımı sarkıtıp gözümü ovuşturdum. Beren uyandığımı fark edince elindeki mavi eteği yatağa atıp yanıma geldi. Önümde diz çöküp ellerini dizlerime koydu.

''Nasıl geçti?''

''Yorucu.''

''Tamam. İyi misin?''

''İyiyim.''

''Peki, hadi kahvaltıya gidelim.''

Dolaptan bir şeyler bulup üzerime geçirdim ve saçımı basitçe topladım. Beren'le kulübeden ayrılıp tuvalete uğradık, sonra kahvaltı salonuna gittik. Bizimkiler oradaydı. Toprak ve Aslı da aralarındaydı. Aslı Toprak'a bakıp gülüyordu, Toprak da ona gülüyordu. Neler olduğunu bilmiyordum ama biraz daha sırada dikilirsem meraktan delireceğim kesindi.

 ''Günaydın!'' diyerek masaya oturduk. Herkes kafasıyla bizi selamladı. Önümdeki tabaktan bir şeyler atıştırırken Deniz'le göz göze geldim. Kaşları çatılmıştı. Sanki arkamdaki bir şeye bakıyor gibiydi. Gözleri tam odağını tutturamamış gibi... Arkamda bir şey olmadığına emindim, demekki bir şey düşünüyordu. Birkaç saniye sonra gülümseyip önüne döndü.

''Bugün neler var?'' diye sordum ortalığa.

''Birazdan yabancı dil sınıfımız var. Sonrasında da basketbol, voleybol ve futbol müsabakaları var. Şimdilik bu kadar sanırım.'' Gülümseyerek Can'a teşekkür ettim. Bir ihtimal voleybol yarışmalarına katılabilirdim. Okulda iyi oynuyordum.

''Vaktimiz azaldı çabuk olun.'' diye uyardı Beren. Çatallar hızlandı. Kahvaltı bitince yabancı dil dersi için amfiye gittik. Öğretmen -veya uzman- bize birçok programdan bahsetti. Yurtdışı planları olanlar tabiki dikkatle dinledi ama bu konuda pek de olumlu değildim. Bilmediğim bir yerde ve özellikle ailemden uzak bir şekilde yaşamak benim gibi birisi için zordu. Henüz bu cadılık işinde çömez sayılırdım, bu yüzden mümkün olduğu kadar yakın olmalıydım anneme. Kim bilir, belki de gerçek bir cadı olduğumda şu acizliğimden kurtulabilirdim.

Ders sonunda fısıldaşlamalar ve kıkırtılar başlamıştı. Herkes birbirine fikrini soruyor ve heyecanla el çırpıyordu. Bizim gruptansa ben hariç herkesin gözleri parlıyordu. Omuz silktim.

CADIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin