Bir derdim var... Tutamam içimde...
Nihal, odasında, yatağının üzerinde, üç gündür yaptığı gibi oturuyordu. Duvarlarla bakışıyor, içindeki seslerle konuşuyordu. Başı çatlayacak gibi ağrıyor, zaman zaman gözleri kararıyordu. Üç gündür sudan başka birşey yememişti doğru düzgün. Hep aynı şeyi düşünüyordu. Kafasında hep aynı soru dönüp duruyordu.
"Neden..?"
Ama bu sorunun cevabını bulamıyordu. Aynayla göz göze geldiğinde kalbi sıkışıyordu. Elini yüzünü yakamak için kalktı. Üç gündür uyumuyordu. Tuvalettin aynasından kendine baktı. Göz altları morarmış, yüzü lekelenmişti, dudakları ve elleri çatlamıştı. Kendini çok bitkin hissediyordu. Ağzına tek lokma koymuyordu çünkü lokmalar, boğazında büyüyordu. Saçları, beyaz tişörtünün üzerinden beline kadar dağılmıştı. Musluğu açtı ve yüzüne birkaç defa soğuk su çarptı. Nefesi daralıyordu, kalbi çarpıyordu, içindeki sesler konuşup duruyordu. Soğuk su yüzüne çarpınca nefes alabileceğini sandı ve derin bir iç çekti. Nefes alamayarak öksürdü, bir an boğulacağını sandı. Musluğun yanına çömeldi ve kesik kesik soludu havayı. Soluduğu anda, bir daha solumamayı diledi. Çünkü soluduğu hava bedenini yakmıştı. Tuvaletten zorla çıktı. Üşümüştü. Kendine bir hırka almak için dolabını açtı. Açar açmaz, bütün unutmaya çabaladıkları tokat gibi yüzüne çarptı. Dolabın iç kapağında Hayal ile olan fotoğrafları vardı. Yiğit ile olan fotoğrafları da... Ellerini yumruk yaptı. Hayal ile olan fotoğraflarından birini söküp aldı. Bakarken farkında olmadan fotoğrafı buruşturdu ve en sonunda tırnaklarını geçirerek yırttı. Diğer fotoğrafları da söktü ve onları da yırttı. Dolabı çarparak kapattı. Yerde, paramparça ettiği fotoğrafların parçaları vardı. Bir parçada Hayalin yüzü hâlâ belli oluyordu. Nihal o parçayı farkettiğinde, içinde birşeylerin koptuğunu hissetti. Sinirle bağırarak odasından çıktığı gibi kendini Hayalin odasında buldu. Nefes nefese Hayalin boy aynasına baktı. Aynanın kenarlarında fotoğraflar vardı. Nihal hırsla fotoğraflara uzandı ve onları da yırtıp attı. Yine aynada kendi yüzüyle bakışınca, bu sefer hafif bir çığlık atarak eline gelen ilk nesneyi aynaya fırlattı. Ayna, hiçbir parçası kalmayacak şekilde paramparça dağıldı etrafa. Aynanın dağılması Nihale kendini hatırlattı. Kalbinin nasıl bu ayna gibi paramparça olduğunu... Başını hırsla çevirdi, Hayalin dolabını açtı ve kıyafetlerine baktı. Askıda, ona kendisinin aldığı beyaz ipek gömleği gördü. Gömleği askıdan çekip aldı ve çekiştirerek yırttı. Gömlek iki parça halinde yere düştü. Dolabın yanındaki makyaj masasının üzerinde olan takı kutusu gözüne ilişti. Paralarcasına kutuyu açtı ve tüm takıları Hayalin yatağının üzerine boşalttı. Hepsini eliyle savurdu ve sonsuzluk işareti şeklindeki altın kolye, odada parladı. Kolyeyi eline aldı. Ne yapacağını bilemez bir halde odayı sertçe dolandı Nihal. Bilincini kaybetmiş gibi hareket ediyordu ama o, kendini hiç olmadığı kadar sağlıklı hissediyordu. Kolyeye baktı, baktı, baktı... Sonra gülmeye başladı.
"Hayal Hanım, bunu neden takmadığın anlaşıldı şimdi! Utanmış, bak, utanmış görüyor musunuz?!"
Nihal artık kahkahalarla gülüyordu. Kolyeye yine baktı ve elinde sıktı.
Hâlâ gülüyordu. Kolyeyi pantolonunun cebine koydu. Hayatının en kötü günü, en güzel gününe dönüşmüştü sanki...
Birden keyfe gelmişti. Gülümsemesi hâlâ yüzünde iken kafasını arkaya çevirdi. Aynaların parçalarından yine kendini gördü. Yüzünde hafif sandığı gülümseme, aslında çok büyük ve normal olmayan bir gülümsemeydi. Psikopatlara benziyordu. Yüzünde çok yabancı durmuştu. Nihal, tam tersi çok yakıştığını düşündü.
"Ben buymuşum aslında..!" diye bağırdı birden.
Saçları dağılmıştı. Elleriyle düzeltti. Sonra hiçbir şey olmamış gibi takıları kutularına geri koydu, Aynanın parçalarını topladı, yırtılmış kumaşları ve fotoğrafları da toplayıp attı. Odayı toparlayınca, dudağında hâlâ o psikopat gülümsemesiyle odasına gitti. Kendini sarhoş gibi hissediyordu. Ama bir yandan da cennetteymiş gibi hissediyordu. Az önce yaptıklarını hiç umursamadı. Ama aynanın kırılmasını izlemek ona iyi gelmişti. Eline, odasında duran minik bir bibloyu alıp düşünmeden, umursamadan aynasına fırlattı. Ayna kırılmıştı. Ama Nihal mutluydu, öyle olduğunu sanıyordu. Özgüveni tavan yapmış, bu duygu başını döndürmüştü. Gülerek başını çevirince yine Hayalin fotoğrafıyla karşılaştı. O an, buradan ve herkesten nefret ettiğini anladı. Burada kalmayacaktı. Telefonunu aradı, buldu ve New York'a bir bilet altı. Hemen ardından kendine orada bir ev buldu, evi satın aldı. Eşyaları orada alabilirdi. Şimdi sıra iş bulmaya gelmişti. Onu da orada hallederim diye düşündü. Burada kalıp kahrolmaktansa, orada sürünmeyi tercih ederdi ki, sürünmeyeceğinden emindi. Oraya gidecek, herşeyi silip unutacak ve yeni, harika bir hayata başlayacaktı New York'ta... Dolabını açtı ve içinden bulabildiği tüm bavullarını çıkardı. Nefes bile almadan tüm kıyafetlerini bavullara koydu. Ardından ayakkabılarını da bavullara koydu. İç çamaşırlarını, takılarını, makyaj malzemelerini ve banyo malzemelerini de koydu. Tüm bavulları kapattı. Büyük çantalarından birini alıp içine telefonunu, şarj aletini, kulaklıklarını, cüzdanını ve gerekli belgeleri yerleştirdi. Üzerinde gri pantolon, beyaz tişört ve bir hırka vardı. Bileğinde asılı olan bandanayla saçlarını atkuyruğu yapıp hırkasının fermuarını çekti. Uçak saat üçte kalkacaktı. Saat bire geliyordu. Yapması gereken birkaç iş daha vardı. Aşağı, ailesinin yanına indi. Annesiyle babası öylece oturuyorlardı. Nihal yanlarına geldi ve konuşmaya başladı:
"Anne, baba, ben gidiyorum. Yani gitmeye karar verdim. Lütfen sözümü kesmeden dinleyin. Ben burada yaşamak istemiyorum. Anlıyorsunuzdur... Şimdi detaylara girmek istemiyorum, burada iyi değilim, olamayacağım. New York'a bilet aldım. Ev de buldum bir tane, orada yaşayacağım artık. Buradan ne kadar uzak olursam o kadar iyi, inanın... Beni hiç merak etmeyin, orada mutlu olacağım. Sizi çok özleyeceğim, sizi seviyorum..."
Annesinin gözleri dolmuştu. Babası da duygulanmış ve üzülmüştü.
"Kızım..."
Annesi sarıldı Nihale. Nihal de sarıldı annesine.
"Ben, bunları yaşadığın için çok üzgünüm..." diye sayıkladı Meyra Hanım. Nihal yarım gülümsedi.
"Üzülme... Söz iyi olacağım."
İkisi de ağlıyordu. Ama Meyra Hanım hıçkırıyordu. Nihal, nereden geldiğini bilemediği özgüveni sayesinde, eskisi kadar üzülmüyordu. Hatta içinden bir ses, hiç üzülmediğini söylüyordu ve Nihal onları dinliyordu. İnanıyordu içindeki seslere. Bu, hem hastalıklı hem sağlıklıydı. Hâlâ az önceki olayların etkisindeydi. Babasıyla da vedalaştı. İçinden gülmek, kahkaha atmak geliyordu ama dürtülerini bastırabildi. Yukarıdan bavullarını alıp aşağı indi. Annesi hâlâ ağlıyordu. Nihal bir taksi çağırmıştı. Taksi gelene kadar, son kez sarıldılar. Nihal üzülmüş gibi yapıyordu. Çünkü üzülmüyor, içindeki hastalıklı hislere kulak veriyordu. Hastalıklı olduklarını bilmiyor, bilmek istemiyordu. El sallayarak taksiye bindi ve en sevdiklerinden uzaklaştı. Böyle düşününce bir anda kalbi acıdı. Çok kısa bir an... Sonra yine yeni hâline döndü. Bundan sonra ne Hayal'i, ne Yiğit'i, ne İstanbul'u hatırlayacaktı. Sadece, annesi, babası, kendisi, hastalıklı hisleri ve yeni harika hayatı olacaktı. Mutlu olacaktı.Oysa bilmiyordu ki, insan kendi aklını çekebilirdi. Normal değildi. Herşey dağılmıştı ve, toparlayacak herkes ölmüştü...🌀🌀🍃
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALP KAPILARI
Teen Fiction"Her kalbin iki kapısı olduğunu okumuştum bir keresinde. Hiç olur mu öyle şey demiştim. Halbuki herşey, kalbimin kapılarının ona açıldığını anlamamla başlamıştı. Ama herşey, çok daha korkunç bitecekti, hissedebiliyorum..." H... •ÖZET• İstanbul'un...