BUGÜN...
Nihal gözlerini araladığı anda aklına dün gece gerçekleşen muhteşem nişanı geldi. Dün gece ünlü iş adamı Kaya Demir'in oğlu Yiğit Demir ile nişanlamışlardı. Ona gerçekten aşıktı. Gözleri parmağındaki altın yüzüğe takıldı. Mutlulukla yataktan kalktı Nihal. Pelerinini giyip banyoya yöneldi ve ellerini yüzünü yıkadı. Banyodan çıkıp Hayal in odasına girdi, saat çok erkendi ama elinde değildi. Konuşmak, heyecanını paylaşmak istiyordu. Ama Hayali göremeyince çıkmaya yeltendi. Tam çıkıyordu ki, banyodan su sesi geldi. Banyosunun kapısını tıklattı. Hayal, ablasına banyo yaptığını, birazdan aşağı geleceğini söyledi. Tamam, dedi Nihal, ama biraz garipsedi. Saat daha altıydı. Bu saatte banyo mu yapılırdı? Sonra omuzlarını silkip odasına geri girdi. Geceliklerini çıkarıp gardırobunu açtı, kıyafet seçmeye koyuldu. Sonunda gri salaş bir elbisede karar kıldı çünkü hiç sevmediği kış mevsimi gelmişti. Düz saçlarını tarayıp açık bıraktı ve makyaj masasına oturdu. Bugün izinliydi ama yarın okula, öğrencilerinin yanına geri dönecekti. İngilizce öğretmeniydi Nihal. New York ta okumuştu. Aslında orada kalabilirdi ama o buraya ülkesine dönmeyi tercih etmişti. Yiğit ile yaklaşık altı aydır birliktelerdi. Bir mekânda tanışmışlardı ve ilişkileri birden ciddileşmişti. Heyecandan duramıyor dudaklarını kemirip duruyordu. Son kez yüzüğüne bir bakış attı ve masasından kalkıp odasından çıktı. Saat altı buçuk olmuştu. Kahvaltı etmek için aşağı, yemek odasına indi. Annesi ve babası oradaydı. Nihal gülümsedi.
"Günaydın anneciğim, günaydın babacığım."
Meyra Hanım,
"Günaydın kızım." dedi gülümseyerek. Babası da gülümseyip günaydın dedi kızına. Sonra,
"Hayal nerede kızım?" diye sordu.
"Banyodaydı babacığım, birazdan gelir herhalde..."
Hayal odasından çıkmamıştı daha o sırada. Beyaz bir bluz ve siyah bir pantolon giymişti üzerine. Sarı, dalgalı saçlarını omuzlarından aşağı salmıştı. Telefonunu eline aldı ve sonra kulağına koydu. Aradığı kişi telefonu açınca gülümsedi.
"Günaydın. Sevgilim ne yaptın, nasılsın?"
"İyiyim aşkım. Aynı işte. Sen ne yapıyorsun?"
"Uyuyordun galiba, uyandırdım mı?"
"Uyuyordum ama önemli değil. Özledim seni..." dedi Yiğit.
Hayal gülümsedi.
"Bende..."
"Aşkım beni bekliyorlar şimdi aşağıda. Gitmem lazım. Ama sesini duymak istedim... Ablamla karşı karşıya geleceğiz birazdan..." Gözleri doldu Hayalin. Derin bir nefes aldı.
"Ama bunları daha önce konuşmuştuk, sevgilim, lütfen üzme kendini..."
Gözlerinden yaşlar süzülürken, Hayal telefona çabucak:
"Seni seviyorum." deyip kapattı telefonu.
Ablasının nişanlısıyla sevgiliydi şu anda ve bundan ölümüne utansa da aşk bu diyordu bazen kendi kendine. Ama ablasını düşünmek ya da onu görmek, onu tutku ve aşk dolu dün geceyi düşünmekten alıkoyardı. Dün gece, Yiğit Nihali kutlamak için dışarı çıkardığında bütün gece uyuyamamış, ağlayarak onları beklemişti. Saat üçe doğru Yiğit ablasını eve bıraktığında Yiğit i aramış ve ona evlerine gelmesini söylemişti. Hayalin evinden biraz uzakta bir evi vardı, resimlerini orada çizerdi. Ressamdı Hayal, ünkü bir ressam... Daha önce birçok kez Yiğit ile orada birlikte olmuşlardı. Sonra da kimseye belli etmeden evden çıkmış, evlerine gitmişti. Yiğit onu orada bekliyordu. İçeri girer girmez Yiğit e sımsıkı sarılmış sağ elini avucunun içine alıp yüzüğünü çıkarıp fırlatmıştı. Öyle birlikte olmuşlardı o gece... Sabaha kadar orada kalmışlardı, saat altıdan önce evden ayrılıp kendi evlerine dönmüşlerdi. Sonra Hayal duşa atmıştı kendini... Şimdi ablasını görmek, onun dün geceyi mutlulukla anlatmasını dinlemek ve yüzüğünü görmek ona tarif edilemez bir azap gibi geliyordu. Vicdan azabı... Bu duyguyu yaklaşık dört aydır yaşıyordu zaten, ama en yoğun olduğu zaman herhalde bugündü. Göz yaşlarını çabucak silip toparlandı ve yüzüne bir gülümseme yerleştirip kahvaltıya indi. Tahmin ettiği gibi ablası annesi ve babasına mutlulukla dün geceyi anlatıyordu. Sesini duyabiliyordu Nihalin... Son kez derin bir nefes aldı ve gülümseyerek içeri girip, herkese günaydın dedi. Kardeşini görünce çok sevindi Nihal.
"Günaydın Hayal."
"Günaydın abla."
"Bak sana ne aldım..."
Elimdeki küçük siyah hediye paketini Hayale uzattı gülümseyerek. Hayal paketi elleri titreyerek aldı ve ablasının yüzüne bakmadan teşekkür etti. Paketi yırtarcasına açtı ve içinden çıkan şeyle buzdan kırağıya döndü. İçinde sonsuzluk işareti şeklinde altın bir kolye vardı. Sonsuzluk işaretinin bir ucunda HAYAL, bir ucunda ise NİHAL yazıyordu. Gözlerini ablasının gözlerine kaldırdı. Gülümsüyordu ablası. Hayal de gülümsemeye çalıştı. Sonra tekrar kolyeye dönüp:
"Çok... çok güzelmiş bu kol... kolye ablacığım. Teşekkür ederim ama neden zahmet ettin ki?"
"Olur mu Hayal? Önceki kolyenin banyo yaparken yanlışlıkla koptuğunu söyleyince dayanamadım. Çok üzülmüştün. Bende aynısını almak istemedim bunu aldım. Ver de takayım ablacığım..."
Hayal, ablasına kolyeyi uzattı ve sarı saçlarını sol omzuna doğru saldı. Altın kolye Hayalin göğüs boşluğuna dokunduğunda irkildi Hayal. Ablası kolyeyi takarken Hayal in buz gibi olduğunu fark etmişti. Garipsedi. Ama sormadı, kahvaltısına döndü. Ama Hayal de tek lokma yiyecek hâl kalmamıştı.
"Size afiyet olsun." dedi ve çabucak masadan kalkıp odasına yöneldi. Odasının kapısını kilitleyip kendini banyoya attı tekrar. Küveti doldurdu ve içine oturdu. Saçlarını büyük banyo tokasıyla tepeden tutturdu ve kolyeye baktı. Ablasının aldığı bir önceki kelebekli kolyeyi düşündü. Neden koptuğunu... Neden nasıl koptuğuyla ilgili yalan söylediğini...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALP KAPILARI
Teen Fiction"Her kalbin iki kapısı olduğunu okumuştum bir keresinde. Hiç olur mu öyle şey demiştim. Halbuki herşey, kalbimin kapılarının ona açıldığını anlamamla başlamıştı. Ama herşey, çok daha korkunç bitecekti, hissedebiliyorum..." H... •ÖZET• İstanbul'un...