Hayal banyodan çıktığında bornozuyla yatağına oturdu. Gözleri ona inat doluyordu sanki. Makyaj masasının üzerinde açık kalmış beyaz parfüm kutusunu farketti. O anda gözlerindeki yaşlar yanaklarına ulaştı. Bu parfüm ona Yiğitin hediyesiydi. Bu parfümü verdikten sadece bir gün sonra Nihale evlenme teklifi etmişti Yiğit. Hayal o anda kendini hiç olmadığı kadar yıkılmış hissetmişti. Ondan nefret ettiğini hissetmeye başlatmıştı. Sonraki gece Yiğit Hayali evlerine çağırmıştı. Hayal gelmemek için ne kadar çabalasa da yüreği onu eve gitmeye ikna etmişti. Eve geldiğinde Yiğit ona olan biteni anlatmıştı. Babası, ona Nihali oyalamamasını, eğer babası Cenk i karşılarına alırlarsa çok kötü şeylerin olacağını söylemişti. Yiğit anlamamıştı. Adam adeta yalvarır gibi konuşuyordu. Bu kadar kötü ne olabilirdi ki? Babası ısrarla açık konuşmamıştı. Ne kadar dirense de, gerçeği söyleyemediği için mecburen kabul etmişti. Hayalin de kafası karışmıştı. Bu işin çözülmesi gerekiyordu. Böyle yaşayamazlardı. Yiğit herşeyi bir şekilde çözeceğini söylemişti. Hayal, böyle olmasını dileyerek Yiğitin kollarında uyumuştu...Hayal bornozunu çıkarıp mavi bir elbise giydi ve saçlarını topuz yaptı. Perçemlerini açık bıraktı. Kısa bir eleiner çekip beyaz mavi far sürdü. Allığını ve rujunu sürüp topuklu botlarını giydi. Parfümünü de sıkıp paltosunu giydi ve çantasını aldığı gibi odasından çıktı. Ailesine işe gideceğini söyleyip dışarı çıktı. Gerçekten işe gidiyordu. Arabasına binip galeriye doğru yola çıktı. On dakika sonra galerisinin önündeydi. İçeri girdi ve masasına oturdu. Paltosunu çıkardı. Astıktan sonra tekrar masasına oturdu. Bu gece Yiğit ile evde buluşacaklardı. Bunu hatırlayınca iş çıkışı markete uğramaya karar verdi. Evde birsürü eksik olduğunu da hatırlamıştı.
Saat beş gibi işten çıktı ve markete uğradı. Ardından kendi evine doğru yola çıktı. Yiğit onu evde bekliyordu. Çok geçmeden evine vardı Hayal. Market torbalarını Yiğit ile beraber yerleştirdiler. Birsürü şey almıştı Hayal. Makarnalar, meyveler, sebzeler, konserve yiyecekler, hazır yemekler, içecekler, bakliyatlar, et çeşitleri, çay, abur cuburlar, baharatlar, dondurulmuş yiyecekler, soslar ve tatlılar... Daha birçok şey... Yiğit sordu:
"Neden bu kadar şey aldın?"
"Kendi yolumuzu çizmemiz gerekiyor, lazım olur diye düşündüm."
"İyi yapmışsın güzelim ama biraz erken değil mi?"
"Belki biraz... Ama içimden geldi..." dedi ve Yiğiti öptü Hayal. Torbalarla işi bitince evi dolandı. Dört odalı büyük bir evdi Hayalin evi. Kendi parasıyla almıştı. İçini kendi döşemişti. Evin içinde iki tane banyo, büyük bir salon, büyük bir yatak odası ve üç tane daha oda vardı. Mutfağı da büyüktü. Hayalin mutfakla arası iyiydi. Hemen hemen her yemeğin tarifini bilir, yaptığı yemekleri herkes her zaman çok beğenirdi. Doğup büyüdüğü evde çoğu zaman iş yapmak zorunda kalmasa bile Hayal hamarat bir kadındı. Ablası Nihal de öyleydi. Anneleri de... Yiğit, Hayalin tokgözlü olmasını, kendi ayaklarının üzerinde durmasını ve hamarat olmasını severdi. O, bunları düşünürken Hayal onu düşüncelerinden sıyırdı.
"Ne düşünüyorsun?"
"Seni..."
Hayal dalgın dalgın ona baktı. Sonra gülümsedi.
"Başka birşey daha var, ben anladım. Söyle hadi."
"Nereden anladın?"
"Gözlerinden..."
Yiğit Hayalin elini tutup koltuğa oturdu.
"Aslında evet var. Birşey soracaktım sana, bu akşam babamın mekanlarından birinde konser var. Gidelim mi beraber?"
Hayal şaşırmıştı. Böyle birşey beklemiyordu.
"Bilmem ki... Aslında iyi oldurdu ama bizi tanımasınlar?"
"Dikkat ederiz, lütfen çok istiyorum seninle oraya gitmeyi..."
Onun bu çocukça haline güldü Hayal.
"Tamam öyle diyorsan öyle olsun..."
"Seni çok seviyorum."
"Bende seni..."
Yiğit yanağına bir öpücük kondurdu.
Mutlu olmuştu Hayal. Yiğit onu gerçekten seviyordu ve bunu dillendirmesi iyi hissettiriyordu. Birazdan hazırlanmaya başladılar. Hayal, saçlarını yıkamadan duşa girdi ve on dakika sonra çıktı. Ardından dişlerini fırçaladı ve kıyafet seçmeye koyuldu. Krem rengi kışa uygun bir elbise seçti. Altına kemik rengi topuklu ayakkabılarını giydi. Ardından saçlarını taradı ve biraz dalgalandırıp omuzuna saldı. Gözlerine açık renkli bir far sürdü ve göz kalemi çekti. Biraz rimel sürdü. Şeftali altlığı yanaklarına yedirdi ve şekilli dudaklarına açık renkli bir ruj sürdü. Tepeden tırnağa hazdır olunca bir çanta aldı ve içinde cüzdanını, telefonunu, arabasının anahtarını, evinin anahtarını ve bir şapka koyup omzuna astı. Beyaz paltosunu giydi. Tam kapıdan çıkıyordu ki telefonu çaldı. Arayan ablasıydı. Hayal telefonu açtı ve kulağına koydu.
"Efendim abla."
"Hayal neredesin?"
"Ben... arkadaşlarımlayım."
"Biryere mi gidiyorsunuz?"
"Bu akşam bir mekânda konser varmış, arkadaşlarımla oraya gitmeye karar verdik. Geç dönerim büyük ihtimalle, beni merak etmeyin. Sonra evime geçerim, beni beklemenize gerek yok. Annemlere sen söylersin.
"İyi, öyle olsun. Kendine lütfen dikkat et olur mu?"
"Olur ablacığım siz merak etmeyin. Görüşürüz..."
"Görüşürüz Hayal..."
Hayal telefonu kapattı. Yiğit de hazırlanmıştı. Hayal sordu:
"Gitmiyor muyuz?"
"Gidelim." dedi Yiğit başını sallayarak. Evden çıktılar ve kapıyı kilitleyip arabalarına bindiler. Manal ailesi şu ana kadar hep basından kaçınmışlardı. Zengin bir aile olsalar da sosyete takımından hiçbir zaman olmamışlar, olmak istememişlerdi. Nihal ve Yiğit in nişanlandığını da basına duyurmamış, kimseye söylememişlerdi. Sadece yakınları biliyordu. O yüzden Hayal endişe mi etse rahat mı olsa bilemiyordu. Yiğit gerginligini farketmişti. Arabayı biren durdurdu. Hayalin yüzüne baktı. Şaşkındı ama hâlâ gergindi.
"Birtanem bu kadar gerginsen gitmeyelim, evimizde oturabiliriz." deyip yanağını okşadı.
"Gidelim, senin içinden gelmiş... Ben şimdi düzelirim, sadece biraz endişelendim."
Hayali öptü Yiğit. Ardından arabayı yeniden çalıştırdı ve mekana kadar konuşmadılar. Mekânın onu çok kalabalıktı ama içerisi daha da kalabalıktı. Yiğit Hayalin elinden tutup onu ön sıralara doğru çekti. Şarkıcı artık görünüyordu. Birer bardak kokteyl aldılar ve saat 10 da konser başladı. Hayal ilk defa böyle bir konsere katılıyordu. Barları pek sevmezdi ama bu konsere bayılmıştı. Gönüllerince dans edip eğlendiler. Epey bir zaman sonra Hayal saatine baktı, saat neredeyse gecenin üçü olmuştu. Ama çok eğlenmişlerdi. Yiğiti dürttü.
"Saat çok geç olmuş, gidelim mi artık?"
"Kaç olmuş ki?"
Saati görünce Yiğit de şaşırdı.
"O kadar oldu mu?"
Hayal güldü.
"Olmuş işte... Gidelim mi?"
"Gidelim hayatım..."
Elindeki bardağı bıraktı ve Hayalin elinden tuttu Yiğit. İkisi de sarhoş değildi. Sadece bir bardak alkollü kokteyl içmişlerdi. Ötekiler hep meyve suyuydu. Hayal başına şapkasını taktı ve kapıya doğru gittiler. Kapı tarafı hâlâ çok karışıktı ve çok kalabalıktı. Kalabalıktan zorla sıyrılıp arabalarına bindiler. Yiğit arabayı evlerine sürdü. Eve gelip kapıdan içeri girdiler. Direkt koltuğa yan yana oturdular. Ardından uyumaya gittiler. Cok yorgun oldukları için hemen uyumuş, sabah birbirlerinin kollarında uyanmışlardı. Yiğit gülümseyerek:
"Günaydın." dedi.
"Günaydın." Hayal de gülümsedi. Sonra saatin kaç olduğunu farkettiklerinde kalktılar. Hayal:
"Sana kahvaltı bile hazırlayamadım..." dedi Yiğite bakarak. Yiğit güldü:
"Önemli değil..."
Sarıldılar. Ardından giyinmeye başladılar. Hayal bir kot pantolon ve bir badi giydi. Saçlarını atkuyruğu yaptı ve paltosunu giydi. Aceleyle çantasını almak için elini uzattı ama eli çantaya çarptı. Çantanın içindekiler halıya saçıldığında Hayal ofladı. Eğilip eşyalarını topladı ve çantasına tekrar doldurdu. Yiğit de hazırlanmıştı, beraber çıktılar ve vedalaştılar. Ayrı ayrı arabalarına bindiler. Hayal kemerini takar takmaz gaza yüklendi. Saat 10 olmuştu. Sonra aklına gelen şeyle arabayı birden durdurdu. Telefonunu eline aldı ve ablasını aradı. Ablası açınca direkt:
"Neredesin sen?!" diye bağırdı Hayale.
"İş yerindeyim abla..." dedi Hayal kısık bir sesle. Bir an Nihalin nefesini duydu. Rahatlamış olmalıydı.
"Ne zaman gittin işe, ben hiç görmedim seni?"
"Sabahtan işlerim vardı, onları halledip işe geldim ablacığım. Merak mı ettiniz beni?"
"Hayal tabii ki merak ettim seni! Annemle babamda çok merak etti. Onları da ara söyle."
"Benim şarjım çok az abla, sen arasan olur mu?"
"Tamam, peki şimdi ararım ben..."
"Çok sağ ol ablacığım, benim kapatmam lazım, seni seviyorum."
"Bende. Görüşürüz Hayal."
"Görüşürüz abla."
Telefonu kapattılar. Hayal rahatladı ama yine o his boğazına oturmuştu. Derin bir nefes aldı. Bu nefesle birlikte biraz sakinleşti. Sonra arabayı galerisine sürdü. Arabasından indi ve içeri girdi. Dün gece çok uyumadığı için daha çabuk bitkin düşmüştü. Ancak saat üçe kadar çalışabildi. Ardından esneye esneye galeriden çıktı. Tam arabasının önündeydi ki telefonu çaldı. Açtı.
"Efendim?"
"Hayal Hanım?"
"Evet?"
"Bugün yeni galerinizin kutlama yemeği vardı, unuttunuz mu acaba?"
Hayal şaşırmıştı.
"Kutlama yemeği mi? Öyle birşey hiç hatırlayamadım?"
"Ama şu anda müşterilerimiz burada ve sizi bekliyoruz."
"Ben çok özür dilerim. Hemen geliyorum."
Hayal hiçbir şey anlamamıştı. Yemek falan hatırlamıyordu ki... Şaşkın şaşkın arabasına bindi ve sürmeye başladı. Yeni açılan galerisinin önüne geldiğinde üstüne başına çeki düzen verdi ve arabasından indi. Burasının iki tane bahçesi vardı, çok genişti ve minik bir havuz bile vardı. Hayal burayı geçen ay almıştı. Yemek arka bahçede olmalıydı. Arka bahçeye yürüdü. Ve karşısına çıkan manzarayla şoka girdi. Kocaman bir pastanın üzerinde yanan birsürü mum vardı. Pastanın yanına geldi ve arkasına saklanmış insanlar ortaya çıktı. Annesi, babası, ablası, arkadaşları, akrabaları, kuzenleri ve Yiğit... Hepsi birden bağırdı:"İyiki doğdun Hayal!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALP KAPILARI
Teen Fiction"Her kalbin iki kapısı olduğunu okumuştum bir keresinde. Hiç olur mu öyle şey demiştim. Halbuki herşey, kalbimin kapılarının ona açıldığını anlamamla başlamıştı. Ama herşey, çok daha korkunç bitecekti, hissedebiliyorum..." H... •ÖZET• İstanbul'un...