Feryat

131 70 17
                                    


Nihal'den...

Odada tek başımayım. Yalnızım. Şaşırmıyorum artık. İçimde konuşup duran sesleri duyuyorum. Aldırmamaya çalışıyorum. Halbuki kendimi kandırıyorum. Onlar da biliyorlar... Boynumdaki  kolye çektiğim azabı daha da çekilmez kılıyor. Çıkarmak istiyorum, gücüm yetmiyor. Aklımda hep aynı görüntü, Hayalin kanlar içinde yere düştüğü an... Ben hastayım. Bilmiyorlar. Ama öğrenecekler. Öğrendikleri zaman ne olacak? Bilmiyorum. Ben zaten ne biliyorum ki? Ağlamak çare değil, ama elimden başka birşey gelmiyor. Kirpiklerim bile yorgun... Ama en yorgun olan kalbim... Hazmedemiyorum yaptıklarımı, kendim gibi davranmıyorum. Yeni başka bir kadına dönüşüyorum. Onu sevmiyorum, ama ona dönüşmemi engelleyemiyorum. Hayatım keşkelerle, amalarla dolu... Ve, olanları durdurmak için ilk ve son girişimim bu...

Hayal'den...

Bu, bu Beyza, Yiğitin eski sevgilisi olan Beyza mıydı..?

Hayır. Bu olamazdı. Olmamalıydı. Yiğit Beyza ile görüşmüyordu ki. Görüşüyor muydu yoksa? Bu düşünceyi reddetmek, o kadar zordu ki... Yiğit ile düğün fotoğraflarımız gözüme çarptı. Yiğit beni seviyordu. Aldatmazdı beni. Aldatamazdı. Hem Beyza bunları nereden biliyordu? Yiğit mi anlatmıştı? Hayır, onlar görüşmüyordu. Ama o zaman bütün bunların açıklaması neydi? 
Ağladığımı gözyaşlarım ellerime düştüğünde anladım. Omzumda hissettiğim el ile aniden arkamı  döndüm. Yiğit duştan çıkmış, yanıma gelmişti ve bana gülümseyerek bakıyordu. Ağladığımı farkedince kaşlarını çattı.
"Hayatım neyin var?" 
"Beyza ile görüşüyor musun?!"
İrkildi.
"Ne Beyza'sı? Hangi Beyza?"
"Eski sevgilin olan Beyza. Ablamdan önceki. Onun soyadı neydi?"
"Canberi idi galiba."
"O kızla hâlâ görüşüyor musun diye sordum?"
"Hayır canım neden görüşeyim ki?"
"Bilemiyorum artık... Sıkıldın galiba benden..."
"Saçmalama Hayal."
"Peki, madem görüşmüyorsun, bizim özel hayatımızı o kız nasıl bu kadar detaylı bilebiliyor da söyleyebiliyor?"
"Kime söylemiş? Ne söylemiş? Bak ben birşey bilmiyorum."
"Bunu!"
Fırlattığım gazeteyi alıp adeta gözüne soktum. Gazeteyi elimden aldı ve okudu. Gözlerime baktığında onun da ifadesi benimki kadar şaşkındı.
"Bu haber nereden çıktı şimdi? Bütün bunları onun söylediğinden emin misin?"
Başımı evet anlamında salladım.
"Babam aramış öğrenmiş. Eminim. Şimdi soruma cevap ver. Bu kız nereden biliyor bütün bunları?"
"Canım, bak yemin ederim benim bu olanlarla bir ilgim yok. Beyza ile falan da görüşmüyorum. Hem benim gözüm senden başkasını görür mü?"
Başımı eğdim. Derin bir nefes aldım. Madem bu kızla görüşmediğini  söylüyordu, o zaman bütün bu olanların sebebi neydi? Nasıl bilebiliyordu?
"Tamam. Sana inanıyorum."
Elini omuzuma koyduğunda tekrar gözlerine baktım.
"Ama o zaman nereden biliyor bizim hayatımızı bu kadar detaylı? Ve neden gazetelere anlatmış? Bu kızı bulmak lazım Yiğit. Sebebini bilmek istiyorum. Cezasını çekmeli o."
"Haklısın. Ben bir çaresine bakacağım sen merak etme. Baban ile halledeceğiz. Sen kendini düşün canım benim."
"Ben iyiyim. Siz beni düşünmeyin asıl. Ben kendime dikkat ediyorum merak  etme."
Yiğit hafifçe gülümsedi ve alnıma bir öpücük kondurup giyinmeye gitti. Benim de üzerimde hâlâ geceliklerim vardı. Arkasından odama gittim. İşten bir hafta izinliydim. Sözde dinlenecektim. Omuzunu silkip odaya girdim ve gardırobumu açtım. Kendim için bir tayt ile badi seçtim. Yiğit giyinmiş, çıkmaya hazırlanıyordu. Giyindiğimi görünce yanıma geldi.
"Ben çıkıyorum güzelim. Kendine dikkat et."
"İyi işler. Görüşürüz canım sende kendine dikkat et."
El sallayarak kapıdan uğurladım onu. Ardından koltuğa oturdum, aklıma ablam geldi. Gerçekten deli hastanesine mi yatmıştı acaba? Onun için çok endişelenmiyordum. Bunları yaşaması en çok beni üzmüştü. Buna Yiğit'ten başka kimse inanmasa da... Ona bir şekilde ulaşmalı, neler olup bittiğini anlamalıydım. Arasam açar mıydı?

New York

Hemşireler, Nihali sakinleştirmeyi başardıklarında, Nihal sakinleştiricinin etkisi ile uyuyakalmıştı. Nihal de haberleri görmüş ve haberlerin etkisi ile orta şiddetli bir kriz atlatmıştı. Sakinleştirici vermek zorunda kalmışlardı. Uydusundan bir saat kadar sonra uyandığında daha sakin hissediyordu kendini. Ama hâlâ içinden bunu kimin yaptığını bulup onu pişman etmek geliyordu. Gerçekten kim yapmıştı bunu? Bu düşünce ile almayı unuttukları telefonunu çıkarıp babasını aradı.
"Baba?"
"Kızım... Kızım ne olur bana evinde iyi olduğunu söyle..."
"Baba ben..."
"Doğru değil, değil mi haberde yazılanlar? Yalan değil mi? Nihal, yalan olduğunu söyle..."
"Çok üzgünüm babacığım, yalan değil... Senin kızın, bir psikopat..."
"Nihal..."
Telefondaki hıçkırık seslerini duyunca boğazı düğümlendi Nihalin. Babasının ağladığında, ilk defa şahit oluyordu. Gözlerinden yaşlar süzülürken,
"Baba, yapma ne olur..." diye sayıkladı Nihal.
"Hangi hastanedesin? Gelip seni göreceğim. Ya da ne görmesi, seni alacağım, kurtaracağım oradan... Bekle beni kızım..."
Nihal hastanenin adını söyledi. Cenk Bey hemen yola çıkacağını söyledi ve telefonu kapattılar. Nihal yatağına geri yattı. Birkaç dakika öyle sessiz sessiz ağladı. Kendini kaç zamandır, ilk defa masum hissetmişti. Dudakları, ondan izinsiz kıvrıldı. Tam gözlerini kapatacakken telefonu çaldı. Gözlerini açtı ve yan dönüp masanın üzerinden telefonu aldı. Gözleri telefonun ekranıyla buluştuğu anda, tekrar eski Nihale döndü. Arayan Hayal idi. Önce kapatmayı düşündü. Sonra ne söyleyeceğini merak ettiğini fark etti ve cevapla tuşuna bastı.
"Efendim."
"Ablacığım..."
"Ne var? Hangi yüzle arıyorsun beni?"
"Abla ne olursun öyle deme... Çok merak ettim, çok özledim seni..."
"Sen? Beni merak ettin öyle mi? Çok teşekkür ederim, çok iyiyim. Hadi kapat."
"Abla, kapatma, konuşalım."
"Neyi?"
"Olanları..."
"Ne olmuş?"
"Haberleri görmedin mi? Bizi haber yapmışlar."
"Gördüm."
"Abla..."
"Ne?!"
"Çok özür dilerim... Ben, ben böyle olsun istememiştim. Çok özür dilerim..."
"Özür mü dilersin? Özür mü dilersin!Hayal, sen ne yaptığının hâlâ farkında değilsin sanırım. Ben söyleyeyim. Sen beni, ablanı aldattın. Beni sırtımdan vurdun sen!"
"Ablacığım, ne olur beni dinle. Ben çok özür dilerim ama, aş..."
"Aşık olmuşsun evet. Tahmin edebiliyorum. Beni bir daha arama Hayal. Sakın. Uzak durun benden. Dokunmayın, zarar vermeyin artık bana!"
Ve telefonu büyük bir hırsla fırlattı Nihal. Gözyaşları şiddetini arttırarak yanaklarına aktığında, bundan nefret ederek sildi onları. Onlar yüzünden ağlamaktan, üzülmekten, hasta olmaktan, sinirlenmekten nefret ediyordu. Yataktan kalktı ve pencereyi açıp şu ana kadar aldığı en derin nefesi aldı. Saçları rüzgarda savruluyordu. Rüzgâr o kadar şiddetliydi ki, Göz yaşları saniyeler içinde kurumuştu. Artık gözlerinin önünde sadece kesik kesik görüntüler vardı. Başını nereye çevirse aynı görüntüler... Hayali vurduğu an, ilişkilerini öğrendiği an, hastalığını öğrendiği an, annesiyle babasının Hayali affettiğini öğrendiği an, Yiğit ile nişanlandığı gün, evlendiklerini öğrendiği an, Hayalin hamile olduğunu öğrendiği an, hastaneye yattığı an, kriz anları... Hepsi birleşince o kadar ağır bir yük olurdu ki, artık taşıyamıyordu...  Her yeni görüntüde nefesi kesiliyor, hastalıklı hislerinin sesleri yükseliyor, bedeni yanıyor, kalbi hızlanıyor, ruhu daralıyor, kanı çekiliyordu... Elleri titreyerek başından yanaklarına kaydı. O anda bütün gücünün boşaldığını hissetti. Sona geldiğini anladı. Kaybettiğini... Hastalıklı hislerinin kazandığını, artık savaşamayacağını... Bu düşünceler onu zavallı gibi hissettiriyordu. Dayanamayacaktı. Bu duyguları içinde taşımamalıydı. Dışa vurmalıydı. Kendini herkese hatırlatmalıydı. Yoksa, kendini tamemen kaybedecekti. Biliyordu... Bulabildiği bütün gücünü boğazına topladı ve onca acının verdiği hiddetle, bütün feryatları utandıracak bir çığlık söküldü içinden... Bütün Dünya, birkaç dakikalığına sustu ve, bu önüne geçilemeyecek feryadı dinledi...

Bir kere solan çiçeğin, bir daha açması beklenemez...

KALP KAPILARI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin