Eski Başlangıç

150 73 27
                                    


Kaldır kapağı bak, kimler can çekişiyor cennette...

3 ay sonra...

Hayal, ellerinde market poşetleriyle evinden içeri girdi. Yiğit işe gitmişti. Evin ikinci katındaki mutfağa girdi ve torbaları yerleştirdi. Ardından üzerini değiştirip yemek yapmaya koyuldu. Evlendikten bir hafta kadar sonra Hayalin eski evini satmış, yeni bir ev almışlardı. Yeni evleri iki katlıydı. Yiğit, Hayale ve bebeğine en iyisini sağlamak için çok çalışıyordu. Bebekleri neredeyse dört aylık olmuştu. Hayalin hamileliğinden ailelerinin de haberi vardı. Aileleriyle araları tam olarak düzelmiş sayılmazdı ama konuşuyorlardı. Hayal ile Yiğit, bebek doğunca aralarının eskisi kadar iyi olacağını umut ediyorlardı. Hayal mutluydu. İstediği herşeye sahipti Yiğit'leyken... Bu iki ayda onu üzen tek bir kişi vardı. Ablası... Ablası Amerika'ya gittiğinden beri, ondan haber alamıyordu. Nedenini gayet iyi biliyordu ama çok endişe ediyordu. Her gün onu düşünüyor, dua ediyordu onun için. Çünkü annesi de son bir haftadır haber alamıyordu Nihal'den. Hayalin endişesi, zaman geçtikçe korkuya dönüşmüştü. Yiğit onu rahatlatmaya çalışıyor, ama çoğu zaman başaramıyordu. Bu yüzden son birkaç günü tatsız geçirmişlerdi ailecek. Hayal, yemeği ocağa koyarken başını salladı ve kötü düşünceleri uzaklaştırdı. Çalan telefonunu duyunca aşağı, salona indi. İş yerinden arıyorlardı. Yiğit, çalışmaması için ne kadar söylese de Hayal reddetmişti. İşini seviyordu. Telefonu cevapladı. Yarın, Hayalin en yeni resmi sergiye konulacaktı. Daha dün bitirmişti resmini. Yiğit ile balayı için iki günlüğüne Fethiye'ye gitmişlerdi. Hayal orada günbatımını izlemeye bayılmıştı. Gidecekleri gün eskizini güzelce çizmiş, gelince de tuvale çizmeye başlamıştı. Anca dün bitirebilmişti. Resimle ilgili birkaç detay soruyorlardı. Hayal sorularını çabucak cevapladı ve telefonu kapatıp koltuğun üzerine bıraktı. Arkasını dönünce, duvardaki resimleri gördü. Bebeğinin resimleriydi bunlar. Cinsiyeti henüz belli değildi. İki gün sonra gidecek, öğreneceklerdi. İkisi de çok merak ediyorlardı. Hayal hafif çıkmış karnını okşadı ve mutfağa gitti. Sofrayı salondaki masaya kurdu. Sofra kurulduktan hemen sonra Yiğit geldi.
"Hoşgeldin."
"Hoş bulduk." dedi Yiğit Hayali öptükten sonra.
"Çok acıktım hayatım."
"Elleini yıka da gel, bende acıktım."
Hayal sandalyesine oturup Yiğiti beklemeye başladı. Yiğit gelince akşam yemeklerini yediler. Ardından beraber sofrayı topladılar ve Hayal çay koydu.
Koltuğa yan yana oturdular.
"Nasıl geçti günün?" diye sordu Hayal başını Yiğitin omzuna koyup.
"Biraz yoruldum. Onun dışında iyiydi. Senin günün nasıl geçti, yoruldun mu? Dikkat ediyorsun değil mi kendine?"
"Yorulmadım. Bugün çok iş yoktu. Dikkat ediyorum kendime Yiğit, merak etme."
"Nasıl merak etmeyeyim? Sen hamilesin."
"Sen merak etme beni, iyiyim canım."
"Canının çektiği birşey var mı?"
"Şu anda yok. Merak etme olursa söylerim."
Yiğit gülümsedi. Hayalin çok üstüne düşüyordu şu günlerde. Hayal de hep ona iyi olduğunu söylüyordu. Hayal iyiydi, ablasını düşünmediği zamanlar...

New York

"Eski nişanlım, beni kardeşimle aldattı..."

Nihal, bir psikiyatri kliniğinde, doktoru Emma Hanım'ın odasındaki mavi koltukta oturuyordu. Üç aydır New York'taydı ve herşeyin düzeleceğini zannederken, herşey daha da mahvolmuş gibi hissediyordu. Bir psikiyatriste ilk geliştiydi. Hiçbir şey yolunda gitmiyordu ve biriyle konuşmanın, ona iyi geleceğini düşünmüştü. Düşünebildiği çok kısa anlardan biriydi o an... Çoğu zaman düşünmüyor, umursamıyor, aklına geleni yapıyordu ve, işin korkunç tarafı, pişman olmuyordu. Etrafındakilere saldırma, kırıp dökme gibi dürtüleri iyice uyanmıştı ve hastalıklı hisleri, hiçbir an peşini bırakmıyordu. Birine zarar vermeden önce bunlardan kurtulmayı istedi bir anda. Oysa normalde, hastalıklı hislerini sever, dinler ve dürtülerine uyardı. Hayalden ve Yiğitten hâlâ nefret ediyordu, ilk günkü gibi... Onlardan intikamını alacaktı. Kimseyle konuşmamasının nedeni, onu deli hastanesine kapatırlar diye endişe etmesiydi. Normal olmadığını kendi de biliyordu ama, normal olmamayı sevmişti. Doktorun sesi düşüncelerini böldü.
"Çok üzüldüm Nihal. Ne hissettiğini anlayabiliyorum."
Nihal kahırlı bir şekilde güldü.
"Anlayamazsınız..."
"Öyle düşünme. Senin yaşadığını yaşamadım, ama kendimi senin yerine koyabiliyorum. Birkaç sorum daha olacak. Bunun için mi bu haldesin?"
"Bilmiyorum. Tek bildiğim, çoğu zaman sağlıklı düşünemiyor olmam. Şuan mesela, buraya geldiğimden beri ilk defa sağlıklı konuşuyordum."
Doktor başını salladı ve birkaç not daha aldı.
"Kendini kaybettiğin oluyor mu hiç?"
Nihal ağzını açıp evet demek üzereydi ki, hastalıklı hisleri susmasını emretti. Onlara yine uydu ve sustu Nihal. Birkaç saniyelik sessizliğin ardından:
"Hayır..." dedi.
"Hayır? Emin misin?"
Nihal, hastalıklı hislerinin sinirlendiğini hissedebiliyordu.
"Hayır."
Sesi sert çıkmıştı.
"Siz bana yalancı mı diyorsunuz?"
"Hayır, sadece emin olmak için sordum. Kızdın mı?"
"Hayır, biraz bozuldum."
Bu da söylediği sayısız yalandan biriydi. Çünkü kızmıştı. Ama doğruları söylemeyi bırakalı uzun zaman oluyordu. Bazen geçmişi hatırlıyordu. Eski Nihali... Kardeşiyle arası çok iyi olan, neşeli, çalışkan, ailesine düşkün, yardımsever, dürüst, normal Nihali... Sağlıklı Nihali... Artık o Nihal yoktu. Eski Nihal, yeni Nihale yabancı, yalancı geliyordu. Kendini yeniden keşfetmişti Nihal. Sağlıksız olduğunu bilse de dönüşüyordu bu yeni Nihale... Ağladığını, Emma Hanım'ın ona bir mendil uzatmasıyla anladı. Mendili almadı. Gözyaşlarını bastırarak sildi. Gözlerini tekrar kadının yüzüne dikti.
"Başka sorunuz var mı?"
"Bir sorum daha var. Sen, kardeşini ve eski nişanlını affettin mi?"
Nihal durdu. Nasıl cevap verecekti bu soruya? Doğruyu söylemesi söz konusu bile olamazdı. Nasıl bir yalan bulacaktı?
"Nasıl bir yalan bulsam diye mi düşünüyorsun?"
Nihal kadına bakakaldı. Cevap veremedi. İlk defa hastalıklı hisleri susmuştu. Söyleyecek yalanı kalmamıştı çünkü...
"Bak Nihalciğim..."
"Benim neyim var?"
Emma Hanım şok olmuş bir halde durdu.
"Bakın, kafam yerindeyken lütfen söyleyin, neyim var? Bir hastalığım var biliyorum! Hep biliyordum! Söyleyin!"
"Ben... Evet bir rahatsızlığın var Nihal... Ama sıradan bir hastalık değil, o yüzden..."
"Söyleyin..!"
Nihal ağlamak üzereydi ve kendini kaybetmekten korkuyordu.
"T... Tamam. Hastalığının adı, psikopati ve antisosyal kişilik bozukluğu..." diye açıkladı kadın. Nihal tam anlamamıştı, ama çok korkuyordu.
"Halk arasında psikopatlık diye bilinir." Nihalin gözleri yanmaya, soluğu kesilmeye başladı.
"Yalancılık, umursamazlık, öfke, pişmanlık duymama, aşırı özgüven ve birçok duyguyu hissedememe... Sende olan semptomlar ve hastalığın semptomları uyuşuyor. Ben, çok üzgünüm..."
"Siz neden üzülüyorsunuz?!" diye bağırdı Nihal.
"Çünkü, çünkü..."
"Çünkü!"
"Çünkü canım, bu hastalığın, bilinen bir tedavisi yok..."
Nihal için bundan sonrası yoktu. Kulakları uğulamaya, bedeni uyuşmaya başlamıştı. Artık nefes alamıyordu.
"Nihal, Nihal güzelim iyi misin? Nihal bana bak, nefes al."
Emma Hanım onu odadan çıkardığında, bütün sesler bulanıklaşmıştı. Nefes aldığını biliyordu, ama soluduğu havayı hissetmiyordu. Koluna iğne yapıldığını görüyor, hiçbir şekilde hissetmiyordu. Hissedemiyordu belki, emin değildi... Ne de olsa psikopat değil miydi? Psikopat... Nihal bu kelimeden nefret ettiği kadar hiçbir şeyden nefret etmemişti. Hayal ile Yiğit'ten bile... Onlar aklına gelince Nihal herşeyi yeniden hissetmeye başladı. Ellerini sıktı. Bu hâle onlar yüzünden gelmişti. O an, bir defa daha yemin etti.

Onları öldürmeyeceğim, öldürmekten beter edeceğim...

Bu yemini ederken, tüm hastalıklı hisleri ayakta alkışladı... 🖇

KALP KAPILARI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin