Ruh Eşi

110 61 38
                                    


Nihal'den...

Babamın ısrarlarıyla Yiğit ile anneme haber vermiş, hâlâ öylece bekliyorduk. Hiçbir değişim yok, ama olur umuduyla...

Yiğiti görmenin düşüncesi bile gerilmeme sebep olurken, geldiğinde ne yapacağımı kestiremiyordum. Daha da önemlisi, o ne yapacaktı beni görünce?

Kafamda şekillenen düşüncelerle titreyip üzerimdeki uzun koyu renkli hırkaya sarıldım. Babam tam karşımda çökmüş gibi oturuyordu ve bunun tek sorumlusu bendim...

Gözlerimi babamın yanındaki pencereye düşürdüğümde ışıkların camdan yavaşça içeri süzüldüğünü  farkettim.

Güneş doğuyordu.

Ne ara o kadar zaman geçmişti?

Şaşkınlıkla sandalyeye oturmamın üzerinden iki dakika bile geçmemişti ki, annemin sesi geldi kulaklarıma.

Birde, onun sesi...

Gelmişlerdi.

Babamla ayağı kalktığımızda Yiğit yüzünde korkunç bir ifadeyle yanımıza ulaştı.

Birden ellerini omuzuma koydu ve beni kendine çekip sarıldı.

Hiçbir şey yapamadan, ellerim iki yanda asılı öylece kalakaldım.

Ağladığını hissettiğimde, içime hafif bir hüzün dolmasına engel olamadım. 

Ona, ağlamak hiçbir işe yaramaz, demek istedim, yerine sadece ellerimi sırtına sarıp destek oldum.

Beni o kadar sıkı tutuyordu ki sanki bir fırtına esnasında tutunacak tek dalı bendim.

Ameliyathanenin kapısı açıldığında döndümüz de kapıya koştuk. Doktor konuşmaya başladı.

"Hayal Hanım'ın durumu iyi görünüyor. Ama herhangi bir iç kanama ya da beyin travması riski için onu birkaç gün daha burada tutmak  zorundayız. Yoğun bakımdan bugün çıkaracağız, o zaman görebilirsiniz. Geçmiş olsun."

Herkesin yüzüne hafif bir mutluluk gelmişti. Ben de dahil... Yiğit karısını bu duruma benim düşürdüğümü bilse, benden nefret eder miydi?

Onun beden nefret etmesi umurumda değildi aslında, çünkü bende ondan nefret ediyordum. Hayale de hâlâ çok kızgındım. Ne olursa olsun...

Sanırım aramızdaki bu olay, hiçbir zaman kapanamayacaktı.

Derin bir iz oluşturmuştu üzerimizde, o kadar derindi ki, sonunu göremiyordum...

Onlar da göremiyordu, biliyordum...

Omzumu silkip tekrar yerime oturdum.

İki saat sonra...

"Hastayı görebilirsiniz. Durumu iyi."

Doktorun bu sözleri üzerine en başta Yiğit olmak üzere hepimiz içeri koşturduk.

Hayal hâlâ baygındı. Ama kötü görünmüyordu. Yiğit yanı başına oturup ellerini tuttu. Annemle babam da aynı şekilde başındalardı.

Orada daha fazla durmak istemeyerek kendimi dışarı attım. Kendimi fazlalık gibi hissetmiştim bir anlığına...

Allah'ım neden ben? Neden hep ben kötü hissetmek zorundayım..?

Gözlerimin yanmasına sebep olan tanıdık yaşlarımı hissettiğimde hastaneden hızla çıktım.

Soğuk hava yüzüme çarptığında biraz olsun kendime gelebildim. Saçlarım rüzgarla uçuşuyordu.

KALP KAPILARI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin