"Peki, sonra ne oldu?!"
Okuduğum onca şeyden sonra ister istemez, yüksek sesle şaşkınlığımı dile getirmiştim. Üç tane, sonuna kadar yazılmış defterdeki karışık yazıyı sırf merakımdan dolayı zar zor okumuştum. Son defterin son cümlelerini bitirince boşluğa düşmüş gibi hissettim. Bu nasıl bir sondu böyle?
Defterleri toplayıp kucağıma aldım ve yan odadaki koltukta tembel bir şekilde yatan büyükbabamın tepesine dikildim.
"Önümde durma, kenara çekil." Yetişebildiği kadar bana vurdu, ama yerimden ayrılmadım. Televizyon izleyemezdi.
"Büyükbaba, bir açıklama bekliyorum." Elimdekileri gösterdiğimde yüzünü garip bir şekil aldı, sonra doğrulup oturdu. Kumandayla televizyonu kapatmıştı.
"Onları nereden buldun bakayım?" defterleri alıp evirdi, çevirdi. Boynunda asılı duran gözlüğü alıp sayfalara baktı.
"Gençliğinde yazar olmak istediğinden bahsetmiştin, bunu sen mi yazdın? Luhan ve Serie derken, benim büyükannem ve büyükbabam mı yani? Gerçek bir hikâye mi bu?"
"Yavaş sor be kızım. Yaşlandım ben, öyle acele yaşayamıyorum."
"Bu hikâye gerçek mi?" heyecanımı dizginleyemiyordum. Onları hiç ziyaret etmemiştim... Biraz babam yüzündendi aslında.
"Hikâyenin sahibine sormalısın, ben sadece yazdım." Bunu deme işte yaşlı adam! Çok gıcıksın.
"Dede, soramayacağımı biliyorsun."
"Xie Na'nın yaşadığı yeri biliyorsun, ona sor."
"Ondan korkuyorum."
"Ben de korkuyorum." Sabrım kalmadı.
Ben on yedi yaşında, yeterince sabırsız bir genç kızdım. Bana böyle şeyler yapamazsın, yüzü kırışmış insan.
İpleri elime alma vaktinin geldiğini anladığım zaman, işte bu zamandı. Chia ve onun ufak erkek kardeşi Janghyeon'u görmek için geldiğimde hepsinin geziye gittiğini öğrenmiştim. O yüzden büyükbabaları Yixing ve büyükanneleri Lee Lieh ile beraber takılmaya karar vermiştim. Anne ve baba tarafından hiç dedem, nenem yoktu. Yani, vardı da, kavgalı oldukları için hiç görüşme fırsatım olmamıştı. Bu yüzden bu sevimli gözüken iki yaşlı ile biraz vakit geçirmenin güzel olabileceğini düşünmüştüm.
Büyükanne Lieh ile eski bir sandığı kurcalarken bulduğum defterdeki hikâyeyi okumayı başlamam ile hayatım değişmişti sanki. Dört saate yakın okumuştum. İlk başlarda normal bir hikâye gibi gözüküyordu, ama sonra tanıdık isimler görmeye başlayınca daha fazla ilgi göstererek okumaya devam etmiştim. Büyükanne Lieh bu hikâyeyi Yixing'in yazdığını ama basmaktan vazgeçtiğini söylemişti. Neden diye sorduğumda yüzü düşmüştü. Meraktan ölebilirdim. İşte bu yüzden, sonra neler olduğunu kendim sorup öğrenecektim. Ne kadar zor olabilir ki?
"Tamamen saçmalık."
"Sana fikrini sormadım, şaşı göz." Sinirlerimi bozmayı seven sayın kuzenim Youngjae yine hayallerim ile dalga geçiyordu. Neden, her seferinde ona bir şeyler anlattığımı bilmiyordum gerçekten. Salak olmalıyım...
"Ben sonra neler olduğunu biliyorum." Okulun kantinindeki masalarda oturuyorduk. Birden böyle deyince heyecan yapıp öne doğru geldim.
"Ne oluyor?"
"Evleniyorlar, bir erkek çocukları oluyor. Sonra da pembe saçlı bir torunları oluyor." O yamuk ağzıyla kesik kesik güldü. Pembenin dikkat çeken bir tonuna boyanmış saçlarıma bakıyordu. Kafasını masaya gömeceğim, ama okuldayız diye laf etmiyorum.