Pazar gününe gözlerimi açtım. Çok güzel bir gündü ve ben dışarı çıkmak istiyordum.Ben.
Dışarıya çıkmak.
Galiba dünkü olaylar sonunda kafayı yemiştim. Okul dışında dışarı çıkmazdım ben. Asosyalliğin dibini yaşayan biriydim anlayacağınız.
Yanıma biraz para aldım sokağa çıktım. Dar paça pantalon üstüne tişört ve onun üzerine de trençkot. Ufak bir sırt çantası. Spor ayakkabılar. Dizilerdeki pasaklı kızlar gibi geziyordum. Ama aşırı yakışıklı bir erkeğe denk geleceğimi hiç sanmıyordum. Luhan ı derseniz eğer o erkek değil. Yani benim için değil. O daha çok, şevkate muhtaç bir çocuk gibi. Eğer bir erkek adı sorarsanız Yixing derim. Sayın belediye çukuru....
Yok artık! Sırf onu düşündüm diye karşıma çıktıysa hep düşünsem çok iyi olurdu. Hemen karşımdaki kafedeydi. Üzerinde garson forması vardı. Yani bir kafede garsonluk yapıyormuş öyle mi? Ah aşık oldum...
Hemen içeri daldım ve bir masaya oturdum. Evet burası aşırı pahalı bir yerdi. Ama bir şey almayacaktım zaten. Biraz Yixing e sarksam yeterdi.
"Bakar mısınız?" dedim cilveli sesimle. Ay bana baktı...
"Hoş geldiniz. Ne arzu edersiniz?" ha? Bu ne soğukluk dostum? Tanımadın mı?
"Beni tanımadın mı?" diye fısıldadım. Sanki biri duyarsa kötü bir şey olurmuş gibi.
"Sipariş verecek misiniz?" hâlâ tanımamazlıktan geliyor..
"Vermeyeceğim!" masaya sertçe vurdum. Herkes bize baktı. Sonra Yixing bana doğru yaklaştı.
"Bir şey alacaksan söyle ve kapa çeneni. Yoksa defol git. Kovulmam için mi uğraşıyorsun?" öyle bir bakıyordu ki korkudan altıma edeceğim sandım.
"Müdürün nerede?" aklıma gelen fikrin kafasını kırayım ben.
"Buyrun sizi oraya götüreyim." herkesin bize baktığını fark edince nazikleşmişti hemen.
Müdür odasına geldik ve Yixing kapıyı çaldı.
"Gir!"
"Efendim bir müşteri sizinle-"
"Gelsin." denmesini beklemeden içeri girdim.
"Ben müşteri değilim. Burada çalışmak için başvurmaya geldim." Yixing şaşkın kocaman gözlerle bana bakıyordu. Ne büyük tesadüf ki benim içim açık kontenjan varmış. Bu yüzden işi kapmıştım. İşe başladığımı duyarlarsa annemler beni köpek balıklarına atardı kesin ama gönderdikleri para da keyfi ihtiyaçlarıma yetmiyordu ne yapabilirim?? Zaten buradaki asıl hedefim keyfi ihtiyaçlarımı almak değildi. Yixing in dibinde olmaktı. Gerçi aldığım iş tuvaletleri temizlemek olsa da, aynı çatı altında çalışacaktık değil mi?
"Salak olma ihtimalin çok yüksek." bunu senden duymak çok hoş oldu gülüm.
"Neyim salakmış? Paraya ihtiyacım var. Yoksa senin için falan değil."
"Tabiki de benim için değildir. Ama ben burada bir aylığına duracağım. Ve sonra başka bir yere gideceğim. O zaman da hâlâ burada çalışacak mısın?"
"Ha? Neden?" kalbime bir sancı saplanmıştı adeta..
"Çünkü yazacağım hikâye için karakter analizi yaparken farklı ortamlarda olmak daha yararlı oluyor."
"Sen yazar mısın?"
"Hayır. Ama hedefim o." aşık olmamak elde değil kızlar. Yüzünü buruştura buruştura sevmek istiyorum bu çocuğu.
"Yazdığın hikayeler var mı? Okuyabilir miyim?" İstekli bakışlar attığıma inanıyordum. Ama daha çok sarkıyormuşum gibiydi.
"Sen bana mı sarkıyorsun?" anladı....
"Ne münasebet canım... Neyse ben gideyim işim gücüm var." adeta trip atarak oradan uzaklaştım. Kafeden çok uzakta bir yere gittiğime emin olunca etrafımdaki insanları önemsemeden kafama vurmaya başladım. Sırf Luhan ile ortak özelliğim olmasın diye birileriyle konuşmaya çalışmıştım ve sırf dizilere olan özentiliğim nedeniyle birine sarkmıştım. Of... Şimdi beni nasıl düşünecekti? Hakkımda neler söyleyecekti kim bilir..
Eve gittim ve kendimi rahat koltuğuma attım. İçerisi sıcaktı. Pencereyi açmak için cama gittim. Cam kırıktı zaten diyerek perdeyi açtım ve işte cam burada. Hiç kırılmamış gibi duruyordu öyle. Sonra birden durdum.
Yoksa? Ben? Şizofren oldum da? Göre göre o prensi mi gördüm??
Adeta koşarak mutfağa gittim ve buzdolabına baktım. Pastayı bitirdiğimi hatırlayınca çöpe baktım. Belki kutu oradadır diye. Nerede? Lütfen hayal olmasın. Ya da kabus demeliyiz. Gerçi o çocuğun evime dalmamış olması güzel bir şeydi. Ama şizofren olduğum gerçeği beni korkutuyordu.
Derken.... Futbol topu gözüme çarptı. Lanet olsun şizofren olmamışım arkadaşlar sakin...
Ben bu futbol topunu ne yapayım söyleyin bana! Acaba prens ile futbol mu oynasam? Canım da sıkılıyor. Hem o çocuk kim ki beni araştırıyor? Triplere girdim.
Telefon çaldı. Telefonun üzerine atladım çünkü arayan annemler olabilirdi. Onlar benim aşklarım.
"Alo?" salak gibi kimin aradığına bakmadan telefonu açınca karşıdaki kim bilmiyordum. "Kimsiniz?"
"Kanka naber?!" bu ses?
"Kimsin sen?"
"Ben Luhan bu telefon numaram, kaydet."
"Benim telefon numaramı ne-" lafımı tamamlamadım. Adam ev adresimi bulmuş telefon numaramı mı bulamayacak?
"Kanka ne? Sen ne diyorsun ya? Biz o kadar arkadaş değiliz. Kendimize dikkat edelim."
"Ama arkadaşız değil mi? Ee ne yapıyorsun?" ay bi de muhabbet mi edeceğiz?
"Tam da şizofren olduğumu düşünüyordum ama sen gerçeksin. Acı gerçek."
"Sen niye böyle atarlı davranıyorsun bana? Hem hiç arkadaşın yok. Benim de yok. Arkadaş olalım işte."
"Benim arkadaşım var." işte şimdi kim kraliçe söyleyin bana?
"Kimmiş?" ovv kıskandı.
"Belediye çu- Yixing" çocuğun ismini unuttum bir an iyi mi?
"Beni de tanıştır onunla. Arkadaş grubumuz olur!" galiba telefonun öbür tarafında hopluyordu. Büyük ihtimalle etrafa kelebekler de saçıyordur o.
"Pazartesi okula geliyor musun?"
"Evet ama öğleden sonra dersim var."
"O zaman salı piyano dersinde."
"Tamam."
"Tamam kapat şimdi telefonu."
"Beni ne diye kaydedeceksin telefonuna" bu ne biçim bir fantaziydi pardon?
"Gıcık prens."
"O zaman ben de seni Atarlı Kahya diye kaydedeceğim."
"Yah!!" ve telefonu suratıma kapattı. Cidden gerizekalı bu çocuk. Kahya öyle mi? Atarlı? Gıcık prens işte. Hem neden benimle inatlaşıyordu ki? Ben karşı çıkabilirdim ama o bir şey diyemezdi. Benimle arkadaş olmak isteyen zihniyet ona aitti. Neyse.