10. Bölüm

1.9K 122 50
                                    

Bölümü seveceğinizi umuyorum, iyi okumalarrr :)

Bütün gece maket için uğraştım ama fena olmadı sanki. Az önce uyandım ve hazırlanmaya başladım. Şuan da istediğim tek bir şey vardı. Lütfen hoca görene kadar maketime bir şey olmasın. Otobüste rezil olmasından korkuyordum en çokta. Stresli bir şekilde azıcık kahvaltı yaptım. Çıkmadan önce de Hilal’le konuştum. “Beraber gidiyoruz ya zaten korumana yardım ederim işte “ filan dedi. Umarım öyle olurdu. Çünkü ben Hilal’in ani hareketlerinden de tırsmıyor değildim. Ben tam odadan çıkarken “Sen inedur ben hemen geliyorum “dedi Hilal. ”Tamam, fazla bekletme “deyip merdivenlerden inmeye başladım.

       ~~

Çok geçmeden Hilal geldi ve otobüs durağına gittik. Otobüsü beklerken az ileride bir araba durdu. Hilal arabayı gösterip “Aaa Özgür’ün arabası” dedi ve yanına gitti. Ben de görmezden gelirmiş gibi olmasın diye gittim. Özgür “Kızlar buradan geçiyordum sizi de alıyım dedim” dedi. Hilal “Görüyor musun Esin böyle de düşünceli bir kuzenim var işte” dedi. Normal zaman da hık mık ederdim ama şu an sırası değildi. Çaktırmasam da maketime bir şey olmayacak diye cidden mutlu olmuştum. İkimiz de arabaya bindik.

Bir süre sonra Hilal “koltukların arasından kafasını uzatıp “İçin rahat etti mi bari?” dedi. Dalmışım, ne dediğini anlamadım en başta. Boşta bulunup ”Efendim?” dedim. Bir kahkaha patlattı. “Kızım cidden Leyla oldun sen söylemedi deme” dedi. Olamaz Özgür beni yanlış tanımaz umarım. Bir şey var sanacak şimdi. Domates sen mi daha kırmızısın ben mi? Hilal lafına devam etti.” Maketine zarar gelmeyecek diye rahatladın mı? Diyorum.” dedi. “Evet” dedim. Yalnız niye soruyordu ki durduk yere. Yoksa… Odadan çıkmadan Özgür’ü arayıp çağırmış mıydı?

~~

Özgür arabayı okulun park yerine park etti. Hilal “Ben gidiyorum derse az kaldı” dedi ve gitti. Ben tam arabadan maketimi alıyordum. Özgür “Dur sen ben alırım” dedi. “Gerek yok ben taşırım” dedim bende. “Olmaz yanında bir erkek varken taşımak sana düşmez.“ dedi. Güldüm “O kadar abartılacak bir şey yok” dedim. “Hem senin bileğin iyileşti mi bakıyım?” dedi o da buna karşılık. Bileğimi yukarı kaldırıp gösterdim. ”Daha iyi” dedim. Sonra madem muhabbet ediyorduk sorsam garip olmaz diye düşündüm. “Bir şey soracağım. Sabah gerçekten yolun mu düştü yoksa Hilal mi çağırdı seni?” Dedim. Özgür yüzüme baktı. “Anladın yani… Hilal aradı, senin maket için çok stres yaptığını, başının etini yediğini söyledi” dedi. Bu kızın bu konuşmaları… Beni rezil etmeden duramaz mısın? Neyse sonuçta beni düşünmüş tabi biraz da kendini gibi gözüküyor… “Kusura bakma durduk yere başına iş çıktı benim yüzümden” dedim. Kendimi yük gibi gördüm bir anda. ”Ne işi canım? Seni en iyi ben anlarım aynı bölümdeyiz sonuçta ben de yaşıyorum aynı şeyleri” dedi anlayışla. “Çok teşekkür ederim” dedim. “Cidden teşekküre gerek yok hatta benim için pek fark etmiyor. Şimdiye kadar niye düşünmediysem ders saatleri uyuştuğunda birlikte gidip gelelim” dedi. Pek zannetmiyorum ama bunu cevaplamam için sormamıştı zaten. Ben de bir şey demedim.

~~

Sınıfa kadar geldi. “İyi dersler, bence iyi bir notu kapacaksın” dedi ve göz kırptı. “Teşekkürler” dedim. Özgür’de beni rahatlatan bir şeyler vardı sanki. Belki de benim tersime olumlu düşündüğü içindir…

~~

Dersten sonra sinirlerinden arındırılmış bir Esin’e merhaba dedim. Stresi üstümden atmıştım. Bu rahatlamayla Hilal’i aradım. Kısa bir çalıştan sonra açtı. “Naber?”dedim. “İyidir, sesin iyi geliyor hoca maketi beğendi herhalde?” dedi. “Evet, şey sabah beni düşündüğün için teşekkür ederim” dedim. Gerçekten beni büyük bir dertten kurtarmıştı. Otobüslerde sürünecektim ya değilse “Önemli değil canım ne olacak ayrıca sen stresliyken hiç çekilmiyorsun” dedi gülerek. “Yaa kusura bakma… Özgür’e de zahmet oldu…”derken sözümü kesti. “Ne zahmeti abi? Adamın altında arabası var gaza basıp gidiyor. Boş ver arada işe yarasın” dedi. Kıkırdamama engel olamadım. “Benim kapatmam lazım görüşürüz.” dedi. “Tamam, iyi dersler” dedim bende ona. Arkadaşımın beni düşünmesi benim için çok önemliydi. Keşke Hilal’le arkadaşlığım hep sürse diye geçirdim içimden. Bir süre sonra keşkelerinde bir sonu olmalıydı bence.

~~

Öğlenki boşlukta Harun’la prova odasına gittik. Konuşarak odaya girdiğimizde diğerlerinin de odada olduğunu gördük. Bunlar sürekli burada mıydı? Aslında derslere girdiklerinden bile şüpheliyim. Masada oturuyorlardı. Sarp masanın başında oturuyordu. Dizlerini masaya dayamış sandalyenin arka ayaklarında bir öne bir arkaya gidip geliyordu. Berk onun yanında oturuyordu. Özgür bizi görünce yanımıza geldi. ”Bakıyorum yüzler gülüyor. Kaç aldınız?” dedi. Harun “90”dedi. Özgür’le yumruklarını tokuşturdular. Bu sırada Berk “Yuhh adam 90’ı çakmış abi” dedi Sarp’a. Özgür bana ya sen? Der gibi baktı. “95” dediğim anda bir gürültü oldu. Sarp yere düşmüştü. Kalkarken “95 diye not mu var lann, ben hiç görmedim” dedi. Herkes güldü. Sanırım Sarp sadece doğal olduğu zamanlarda komikti. Berk bunun üstüne “Adamlardaki mütevaziliğe bir bak! Biz olsak coşup herkese ilan ederdik.” dedi.

~~

Çok vakit kaybetmeden proje üzerinde biraz daha çalıştık. Sık buluşuyorduk ancak az az çalışmak zorunda kaldığımız için yavaş ilerliyordu. Ama değecekti sanki. Fazla bir şey de kalmamıştı zaten. Bense buna sevinsem mi üzülsem mi karar vermiyordum. Bu ortama alışmıştım. Proje işi biterse bu odaya pek uğrayamazdım…

~~

Odadan Harun’la çıktık. “Çıkışta biraz işim var. Bugün dersten sonra çalışmasak sorun olur mu?” diye sordu. ”Sorun olmaz çok bir şey kalmadı zaten hallederiz” dedim. “Bir sıkıntı yok değil mi, yani işim derken?” diye sordum. “Yok yok sadece akraba ziyaretleri filan” dedi. Anlaşılan üniversitede olduğu halde anne baba sözü dinleyen biriydi. Kendisi bu durumdan rahatsızlık duyuyor gibiydi ama bence iyi bir şeydi. “Aile ziyaretlerini pek sevmiyorsun herhalde?” dedim. “Çok mu belli oluyor?” dedi. Ona anlayışla baktım “Birazcıkk…” dedim baş ve işaret parmağımla miktarı göstererek. “Şu anda ailem yanımda olsaydı koşarak giderdim sanırım” diye devam ettim. “Haklısın kusura bakma” dedi. Kendisini kötü hissetmesini istememiştim. “ Kendini kötü hissetmene gerek yok. Herkesin şartları farklı sonuçta” dedim. “Vay be çok anlayışlı ve havalı bir cümleydi.” dedi. Düşünürmüş gibi yaptım. “Neden bu kadar çok kitap okuyorum sanıyorsun?” dedim. Bir kahkaha attı…

~~

Çıkışta madem boştum kendime biraz izin vermeliyim diye düşündüm. Hilal’i aradım “Kitapçıya gidiyorum gelmek ister misin?” diye sordum. “Olurr. Bende tam ne yapsam diye düşünüyordum. Hemen ışınlanıyorum.” diye cevapladı.

Kitapçıya girdiğimizde Hilal fantastik kitaplara doğru yöneldi. Hayal gücünün neden bu kadar geliştiğini belli ediyordu. Bense daha gerçekçi kitaplardan hoşlanıyordum. Görevli bir adam gelip “Yardımcı olabilirim isterseniz” dedi. Aslında mağazalarda hemen dibimde bitilmesinden hiç hoşlanmazdım ama kaba davranmakta istemiyordum. “Tamam, ne tavsiye edersiniz?” dedim kibarca. Adam raflara şöyle bir göz atıp “Bu aralar Sarah Jio’nun kitapları revaçta” dedi. Kafamı salladım ve “Onları okudum” dedim. “Hmm… Peki, sevgilimden son mektup” dedi bu sefer. “Teşekkürler bu yazarın kitapları pek ilgimi çekmiyor” dedim. “Okudun mu ki hiç?” diye sordu. Yok okumadım atıp tutuyorum öyle… “Senden önce beni okumuştum “dedim buna karşılık. Adam yakında yardım etmek istediğine pişman olacaktı sanırım. “John Green kitapları?” Artık utanmaya başlamıştım. “Onları da okudum“ dedim. Derin bir iç çekti. Benim suçum yok ki kendi istedi yardım etmeyi. Şöyle iyice bir araştırdı rafları, sonra elime bir kitap verdi. Tanrı daima tebdil-i kıyafet gezer. Konusuna baktım, ilgi çekici gibiydi. Adam yüzüme bakarak ne diyeceğimi bekliyordu. “Teşekkürler bunu alıyorum” dedim. Büyük ihtimalle içinden bir ohh çekti.

 Hilal’in yakınımda durduğunu fark etmemiştim. “Çok şükür” dedi. Sanırım aynı zamanda görevlinin de hislerini yansıtmıştı. “Sen ne aldın?” diye sordum. “Labirent: Ölümcül kaçış” dedi. “Aaa o kitap güzel bak. Ben e-kitaptan okumuştum” dedim heyecanla. Hilal bana “Esin kafana bir tane yiyeceksin bak, artistlik yapıp durma” dedi. Ellerimi kaldırıp “Sustum” dedim. Kitaplarımızın parasını ödeyip kitapçıdan çıktık. Birkaç mağazaya daha girip çıktık. En sonunda yurdun yolunu tuttuk. Bizim dönüp dolaşacağımız yerde yurttu işte ne yaparsın…

Siz bana pek cevap vermiyorsunuz ama ben yine de soruyorum, bölümü nasıl buldunuz?

Birkaç harfe basmaktan parmaklarınız yorulmaz ne dersiniz?

Acaba bir kişi esrarengiz çocuğun kim olduğunu biliyor olabilir mi? Bir sonraki bölümde karşınızda olacak. Peki sizin tahmininize göre esrarengiz kim?

Şimdilik iyi akşamlarrr :)

KÜTÜPHANEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin