Merhabalarrr... Bu bölüme hikayemin miladı diyebilirim. Umarım beğenirsiniz...
İyi okumalarrr... :)))
Sabah uyandığımda biraz heyecanlıydım. Sonuçta Özgür'le buluşacaktım. Hilal erkenden hazırlanmaya başladı. Ancak bir türlü çıkamadı. "Erken çıkmayacaksan niye erkenden hazırlandın ki?" diye sordum. "Belli mi olur canım, hazır olayım dedim. Hayrola bir işin var da beni göndermeye mi çalışıyorsun" diye sordu. "Yoo" dedim. Bu da her şeyi anlıyordu yaa... "Öylesine, hani geç filan kalma diye diyorum" dedim. Bana gözlerini kısarak baktı. "Sen de bir gariplik var" dedi. Bense hiç tepki vermedim. Başka bir şeylerle uğraşıyormuşum gibi yaptım. "Saatine bakıp ben çıkıyorum uslu dur" dedi. Hayret bir şey ya ne yapacaktım ki sanki. Pehh...
O çıkar çıkmaz ben hazırlanmaya başladım. Birden kapı açıldı. Hilal geri dönmüştü ve hazırlandığımı gördü. "Ahaa yakaladımm..." dedi. "Bütün gün odada kapalı mı kalayım. Ben de biraz dolaşacağım" dedim kendimi savunarak. " Hmm peki peki..." dedi gitmeden önce son bir bakış attı ve çıkıp kapıyı kapattı. Bu sefer gerçekten gitti. Yani galiba...
~~
Hemen hazırlanıp buluşacağımız kafeye gittim. Henüz Özgür gelmemişti. Garson geldi. "Ne alırsınız?" dedi. "Arkadaşım gelince sipariş versem?" dedim çekingen bir tavırla. Garson "Tabi" diyerek uzaklaştı. Restoran veya kafe tarzı yerlerden pek hoşlanmazdım. Birilerinin bana hizmet ediyor olması hoşuma gitmiyordu.
Çok geçmeden Özgür geldi. "Çok beklettim mi?" diye sordu. "Yok, bende yeni geldim" dedim. "İyi o zaman ne içiyoruz?" diye sordu gülümseyerek. " Mocha olabilir" dedim. "Vovv sosyetik takılıyoruz" dedi. Çok utanmıştım, ne vardı ki istediğimde? El işaretiyle garsonu çağırdı. "Bize iki mocha lütfen" dedi. Özgüven özgüven hadi... "Vovv sosyetik takılıyoruz" dedim onu taklit ederek. Benden böyle bir tepki beklemediği için şaşırmıştı ama güldü. "Aynen" dedi. Kahvelerimizi içip kafeden ayrıldık. Sonra çarşıda dolaşmaya başladık.
~~
Hediyelik eşya satan bir dükkâna girdik. Benim de Hilal'e hediye almam gerekiyordu. Tam bir şey bulamayacağımı düşünürken bir kolye dikkatimi çekti. Harry Potter'daki zaman döndürücü kolyeye benziyordu. Bence hoşuna giderdi. Fikrini almak için Özgür'e gösterdim. "Vay be cidden o kolyeye benziyor. Kesinlikle beğenir bunu" dedi. Seçimimden memnun bir şekilde ödemeye gittim.
Geri döndüğümde Özgür'e "Bir şey bulamadın mı?" diye sordum. "Esin şuna bir bak" dedi ve bana bir kar küresi gösterdi. İçinde bankın üstünde oturup kitap okuyan bir ayıcık vardı. Gülümseyerek "Çok tatlıymış" dedim. Kar kürelerini oldum olası severdim. " Aynı sana benziyor" dedi. Anlayamadım! "Ben ayıya mı benziyorum?" dedim kaşlarımı çatarak. " Hayır hayır..." dedi. Ben tam onu demek istemedim filan diyecek zannederken o "Bu bir ayıcık" dedi. Ona tek kaşımı kaldırarak baktım. O ise gülerek " Tamam tamam hani kitap okuyor filan ya o açıdan" dedi. Bende güldüm ve "Arada Sarp'a benziyorsun galiba" dedim. "Yapma bee" dedi buna karşılık. "O kadar fazla zaman geçirince demek ki..." diye açıklama yaptı. Konuyu daha fazla uzatmak istemediğim için "Hadi başka yerlere de bakalım" dedim. "Tamam, sen çıkadur ben hemen geliyorum" dedi. Çıkışa doğru yöneldim. Ne yapacaktı ki?
Dışarı çıktığında elinde bir hediye paketi vardı. "Bu senin" dedi. Ben ne olduğunu anlayamadan elime tutuşturdu. "Bu nedir?" diye sordum şaşkınlıkla. "Az önceki kar küresi... Benimle birlikte gelmeyi kabul ettiğin için" dedi. "Hiç gerek yoktu." Dedim buna karşılık. Omuz silkip "İçimden geldi." Dedi. "Baktıkça beni hatırlarsın." Diye devam etti.
Seni hatırlamamı gerçekten ister misin? Çünkü unutabileceğimi hiç sanmıyorum...
~~
Birkaç yere daha girip çıktık. Son girdiğimiz mağazada askeri desenli üstünde zımbalar olan bir çanta gördüm. Özgür'e seslenip "Bu güzel gibi" dedim. "Hmm olabilir" dedi. Önüne arkasına baktı. Sonra da "Sevdim, bunu alıyorum" dedi ve kasaya yöneldi.
Mağazadan çıktığımızda ikimiz de aldığımız hediyelerden memnunduk. Ancak konuşacak konu bitmiş oldu. Hadi bakalım bir konu aç Esin. Ne olabilir ne olabilir? Hah... "Kitapları sevdiğini duydum. Neden daha önce söylemedin?" dedim. Gerçekten merak ediyordum. Yüzüme şaşkınlıkla baktı. "Bilmem fırsat olmadı sanırım. Sana Hilal mi söyledi?" dedi. Gülümseyerek "Harun ihtiyacım olursa senin evden birkaç tane çarpabileceğimi söyledi." Dedim. Hafiften yüzü düştü sanki. "Tabi istersen alabilirsin" dedi. Sanki çekimser bir hali var gibiydi. "Harun'la aranızda bir şey var mı?" diye sordu. Kafamı sallayarak "Proje partneriyiz yani öyleydik. Sadece arkadaşım, eğer onu kastediyorsan" dedim.
Birden biri bana seslendi. "Esin, sen misin?" Onaylamak için kafamı salladım ancak ilk bakışta tanıyamamıştım. Bunu o da anlamış olacak ki "Ben liseden Burak" dedi. Biraz düşününce "Aaa hatırladım." Dedim isteksizce. Kızların peşinden koştuğu ancak onlara yüz vermeyen tiplerdendi. "Eğer zamanın varsa biraz oturup konuşalım. Böyle fırsatlar pek olmuyor" diye bir teklifte bulundu. Teklif etmesine şaşırmıştım aslında. Adamakıllı konuşmuşluğumuz yoktu. Ben nedenimin olduğunu göstermek için tam Özgür'e bakmıştım ki Özgür "Saat daha geç sayılmaz oturabiliriz" dedi. İnanmıyorum sana yaa. Ne konuşacağım şimdi ben Burak'la?
~~
Yakındaki bir kafeye gidip oturduk. İşte hal hatır sormalar, diğer arkadaşlarla konuşuyor musunlar filan pat diye konu bitti haliyle. Ancak o susmak bilmiyordu. Ben sıkıldıysam Özgür ne durumdaydı Allah bilir.
Durduk yere " Ya aslında ben seni hep güzel bulmuştum. Hatta daha da güzelleşmişsin" dedi. Ne diyor ya bu? Saçmalamaması için bir şeyler söylemeliydim. Tam ağzımı açmıştım ki Özgür'ün "Yeterr!" diye bağırdığını duydum. Bir şok dalgası daha...
Herkes bize bakıyordu. Özgür hızla ayağa kalkıp Burak'ı sandalyesinden kaldırdı. Yakasından tutuyordu. "Sen nasıl konuşuyorsun lann?" dedi sinirli bir şekilde. Niye bu kadar kızgındı? Burak buna karşılık "Yakın durmuyordunuz ben de aranızda bir şey olduğunu düşünmedim. Ayrıca rahatsız olsaydı Esin söylerdi." demesiyle bir yumruk yiyip yere yapıştı.
Donakalmıştım. Özgür kabanını alıp yanımdan geçip gitti. Bana bakmadı bile, kafeden çıktı. Ben de arkasından koştum. Seslendim ama durmadı. Önüne geçtim. "Ne yaptığını sanıyorsun? Sen her kızdığında ortalığı böyle yakıp yıkar mısın?" dedim titrek bir sesle. O anda anladım ağladığımı. Özgür "Ne o iltifatları hoşuna gitti herhalde?" dedi. Bunu bana nasıl söylerdi. "Sen... Sen beni hiç tanıyamamışsın" dedim hiddetle. "Sen birden patlamasaydın ben ağzının payını verecektim zaten" diyerek savundum kendimi. "Hem seni ne ilgilendirir?" dedim kırgın bir sesle. Bu söylediklerimle biraz yatışmıştı. "Neden böle bir şey yaptın?" dedim hayal kırıklığıyla. Sağ eliyle yüzünü sıvazlayıp bana baktı. Yüksek bir ses tonuyla
"Çünkü... Çünkü seni seviyorum ..." dedi.
Bunu söylemesiyle ağlamam daha da şiddetlendi. O bana bir gün böyle şeyle hisseder mi? Diye düşünmüştüm. Kaç gündür bana bunu söylemesinin hayalini kurmuştum. Ancak adı üstünde hayaldi ve gerçek can yakıcıydı. Sırf sinirlendi diye birine vurabilecek biri miydi yani? Oysa ben onu hep kibar biri olarak düşünmüştüm. Sonrasında benim için söyledikleri de beni çok incitmişti.
"Peki, ne zamandan beri? Neden şimdiye kadar söylemedin?" dedim ağlamamı bastırmaya çalışarak. "Şu anda önemli olan bu değil. Ben notları koyarken..." Pot kırmıştı. Aynı anda ne dediği kafama dank etmişti. "Esrarengiz çocuk... Sendinn." Dedim bir adım geri çekilerek. "Esin..." dedi. Onu dinlemeden arkama dönüp yürümeye başladım. "Nereye gidiyorsun?" dedi ardımdan. Kafamı omzuma doğru çevirerek "Yalnız kalmaya ihtiyacım var" dedim ve başka bir şey demesine fırsat vermeden hızlı adımlarla oradan ayrıldım.
Onu sevmekten vazgeçmeliydim. Bunun beni üzeceğini zaten biliyordum. Ancak kalbe sevme demenin ateşe yanma demekten hiçbir farkı yoktu...
Heyy nasıl buldunuz? Yorumlarınızı bekliyorum hayal kırıklığına mı uğradınız yoksa sevindiniz mi? Beğendiyseniz oylamadan geçmeyin lütfenn... Birazdan 16. bölüm gelecektir bilginizeee....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜTÜPHANE
Romanceİlk görüşte aşka inanır mısınız? Eğer cevabınız evetse bu hikayeyi okumayabilirsiniz.Çünkü bu hikaye zamanla aşık olmanın hikayesi... Bir tarafta dolabında esrarengiz hediye ve notlar bulan Esin diğer tarafta ona nasıl açılacağını bilmeyen esrarengi...