Tamam tamam hemen kızmayın.
Okumaya devamm...
Hızlı adımlarla prova odasına gidiyordum. Ne konuşacağımı planlamadım. İçimden ne gelirse onu söyleyecektim. Belki samimiyetime inanırdı böylelikle. Nefes nefese kalmıştım ama bu hızlı yürümekten değil daha çok heyecandandı.
Derin bir nefes alıp kapıyı açtım. İçeriye göz attığımda Berk ve Sarp’ı gördüm. İkisi de bana bakıyordu. Sarp “Ooo yenge yüzünü gören cennetlik” dedi. Berk bu sözüne karşılık kafasına geçirdi bir tane. Sarp “Ne vuruyon lan acıdı” dedi kafasını ovarak. Berk “Esin sen ona bakma” dedi. Kafamı sallayıp “Özgür hiç buraya geldi mi?” diye sordum. Berk söyleyeceği şeyin doğru olup olmayacağını düşünüyordu sanki “Aslına bakarsan 5 dk. önce buradaydı. Hala konuşmadınız mı?” diye sordu. “Hayır” dedim üzüntüyle. “Peki, niye veya nereye gitti, biliyor musunuz?” diye sordum. “Aslına bakarsan, mesaj geldi sanırım, sonra da bir şey demeden çıkıp gitti” diye cevapladı beni.
Mesajımı görünce gitmişti…
~~
Odadan hayal kırıklığıyla çıktım. Bir süre kendime gelebilmek için duvara yaslı durdum. Bitmiş miydi yani, bu kadar çabuk mu? Biz… Bitmiş miydik?
Bütün derslere ruh gibi girip çıktım. Kendimi pek iyi hissetmiyordum. Bu yüzden Hilal’i bekleyip eve pardon yurda birlikte gitmeyi düşündüm. Her zamanki gibi kütüphaneye gittim. Notlarımı temize çekip her ne kadar imkânsız da olsa kafamı boşaltmaya çalışacaktım.
~~
Kütüphaneye girince önce onun yerine gitmeyi düşündüm. Ama ya oradaysa? Artık onunla konuşmak istediğimden emin değildim. Bana inanmak isteseydi zaten kaçmazdı değil mi? Ona beni hatırlatacak bir yere gitmezdi sanırım bu yüzden yalnız kalabilmek için oraya yöneldim.
Aheste adımlarla masaya gittim. Kafamı kaldırıp baktığımda onu dirseklerini masaya yaslamış elleriyle yüzünü kapatmış vaziyette gördüm. Birkaç saniye donakaldıktan sonra o beni görmeden gitmeye karar verdim. Arkamı döner dönmez “Esin?” dedi. Onu dinlemeyip gitmeyi düşündüm ama sesini duyunca çakılıp kalmıştım sanki. Sandalyeden kalkıp yanıma geldiğini duyabiliyordum. “Biraz konuşalım mı?” diye sordu. Ona kaşlarımı kaldırarak baktım “Konuşalım? Ben seni defalarca ararken neden konuşmak istemiyordun?” diye sordum. Ona fırsat vermeden devam ettim “ Neden mesajımı alınca prova odasından çıktın?” “Ben… Ne demem gerektiğini bilmiyordum.” Dedi haklı bir açıklamaymış gibi. “Bak açık açık soruyorum o herifle ne alakan var? Nerden yüz bulup da senin dolabını açmaya çalışıyor?” dedi. Acıyla yutkundum. Gözlerime hücum eden gözyaşlarıma kalkan olması için birkaç saniyeliğine gözlerimi kapalı tutup açtım. “Açık açık cevap veriyorum. Onunla hiçbir alakam yok. Sen dolabıma notları koyarken nerden yüz bulduysan oradan yüz bulmuş” dedim biraz sertçe. Bu cevabı beklemiyordu ancak haklı olduğumu biliyordu. Kendisi de defalarca gizlice dolabımı açmıştı.
“Benn özür dilerim” dedi. İmayla güldüm “Neden özür diliyorsun ki? Zaten beni üzmeyeceğine dair söz veremeyeceğini söylemiştin, hiç değilse yalancı değilsin” dedim. Gitmeye yeltenince kolumu tutup bana engel oldu. “Esin böyle gidemezsin” dedi. Gitmeye çalışmamın sebebi daha fazla tutamayacağımı bildiğim gözyaşlarımdı. Anında süzülmeye başlamışlardı.
Aptal, sulu göz Esin!
Artık dayanamıyordum. “Tek istediğim beni anlayan biriyle birlikte olmaktı” dedim. “Birbirimizi dinlemeyeceksek, en küçük meselede çekip gideceksek ne anlamı var?” diye devam ettim kırgınlıkla. Dikkatli baktığımda onun da gözlerinin dolduğunu gördüm. “Haklısın, hiç alışkın değilim ailemden birinin beni dinlemesine ama seninle alışmaya çalışcam. Beni… Affedebilecek misin?” dedi içten olduğuna inandığım bir ses tonuyla.
Biraz düşündüm. Birbirimizi sevdiğimizi bile bile ayrılmamalıydık. Birlikte öğrenecektik bazı şeyleri. Hem bu ilk tartışmaydı…
Kafamı salladım hafifçe. Her insan affedilmeyi hak ederdi. Tabi hatasını tekrarlayıp durmazsa…
Sıkıca sarıldı bana, bende ona. Her ne kadar üzülmüş olsam da sanki benim için en güvenilir yerdeydim. Bir süre böyle kaldıktan sonra saçlarıma hafif bir öpücük kondurup biraz uzaklaştı. Yanaklarımdaki gözyaşlarını sildi. “Aa az kalsın unutuyordum” dedi ve masaya yöneldi. Elinde bir kitapla geri döndü ve onu bana verdi. Sen benim diğer yarımsın…
İçini açıp baktığımda bunun kütüphaneden almış olduğum kitap olduğunu gördüm. “Yani… Bunu… Sen mi?” dedim cümleyi toparlayamıyordum. “Notlarla buluşmak istediğimi söylediğim gün bunu sana verecektim. Seni Harun’la görünce önce çöpe atmak istedim ama sonra kütüphaneye hediye ettim” dedi.
Şaşırmıştım… Çok şaşırmıştım.
Elimle ağzımı kapatarak “İnanmıyorum” dedim. Açıklama yapmamı bekler gibi bakıyordu. “Bu kitabı ilk bulduğumda bu kitapla çıkma teklif edilen kızın çok şanslı olduğunu düşünmüştüm” dedim yüzüne bakarak. Bu yüzünde bir gülümseme oluşmasına sebep oldu. “Öyleyse… Diğer yarım olur musun?” diye sordu. Kafamı olumsuz anlamda iki yana salladım.
“ Ben zaten senin diğer yarınım”
Bölüm kısa olduğu için özür dilerim son zamanlarda yazmaya fırsat bulamıyorum.
Oy ve yorumlarınız beklenmektedir haberiniz olsunn!
Gelecek hafta görüşmek üzeree, takipte kalın ;)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜTÜPHANE
Romanceİlk görüşte aşka inanır mısınız? Eğer cevabınız evetse bu hikayeyi okumayabilirsiniz.Çünkü bu hikaye zamanla aşık olmanın hikayesi... Bir tarafta dolabında esrarengiz hediye ve notlar bulan Esin diğer tarafta ona nasıl açılacağını bilmeyen esrarengi...