39: Beast And Liar

59 4 0
                                    

*

İlk başlarda oldukça zorlayıcı olan yeni yaşam tarzımıza haftalar sonrasında alışmıştım. Lucifer'ın askerlerine yakalanmadan ama bir yandan da tek tek onları avlayarak batıya ilerlemek kolay değildi. Şehirden ve medeniyetten uzakta, ilkel, parasız, açıkta ve kirli bir hayat yaşamaya başlamıştık ama şimdi düşünüyorum da bu, bana bir çok şeyi öğretmişti.

Hayatım boyunca hiç daha özgür hissetmemiştim. Sanki tüm dünya benim evimdi, tüm dünya bizim içindi. Ara sıra grileşen ama daima mavi olan sonsuz gökyüzü,  bizi meraklı gözlerden saklayan yeşilin her tonuyla bezeli ağaçlar, usulca akan nehir...Hepsi bizim içindi. Doğanın içinde tüm doğallığımızla yaşıyorduk, tüm iç güdülerimizle. 

Harry en ufak bir seste, en ufak bir değişiklikte tetiğe geçiyordu. Birkaç kez bizi arayan Lucifer'ın askerlerine denk gelmiştik. Birden ateş, kan ve acı dolu anılara gitti zihnim. Birçoğunda onlarla iki kişi olarak çatışmıştık. Harry'nin hızı, öldürmedeki gücü... Onu ilk defa birinin canını alırken bizzat görmüştüm. Damarlarının siyahlaşması, aldığı hazzı gözlerinde görmek benim için üstesinden gelmesi zor bir andı. Ben birini öldürmekten ne kadar nefret ediyorsam o, o kadar zevk alıyordu. 

Kılıçlarımızın çıkardığı sesler kulağımda yankılanırken bileğimdeki acıyla kılıcımı yere düşürmüştüm. ''Seni öldüren asker olma şerefine erişmek ne güzel!'' diyen deli bakışlı, kırmızı üniformalı adam ufak bir bilek hareketiyle kılıcını döndürürken bakışlarım Harry'le kesişti. Etrafını saran 5 kişiye aynı anda karşılık vermeye çalışıyordu. O anda gözlerinin karardığını gördüm, gerçek anlamda. Elindeki kılıcı bana doğru fırlatmasıyla onu almak için yere doğru eğildim ve bu, beni ortadan ikiye ayırmak için gelen darbeden kaçınmamı sağladı. Karşımdaki asker afallayıp kendini toparlayınca ''Kolay lokma değilsin ha?'' dedi ama bakışlarındaki kararlılıktan asla vazgeçmeyeceğini anlamıştım. Onu öldürmem gerekiyordu ve kendimi geliştirebilmek için bunu kılıcımla yapmalıydım. ''Değilim.'' derken kılıcımla ona doğru hamlemi yaptım. Hamleme kolayca karşılık verdi ancak duraksamadan üstüne gitmeye devam ettim. Kılıçlarımız tam ortada kesişip araya kimin pes edip bırakacağı inadı girince, onun daha güçlü olma avantajından dolayı üstüme doğru iyice çöküşünü fark ettim ve bu ağırlığı kendi yararıma kullanmaya karar verdim. Aniden kılıcımı ayırınca oluşan orantısız güçten dolayı öne doğru yığılır gibi olunca bir adımla arkasına geçip kılıcımı kaburgalarının arasından kalbine doğru sapladım. Yüz üstü yere yıkılan bedeninin çıkardığı çarpma sesi kulaklarımda yankılandı. Bir bağırtı duyduğumda üstüme doğru gelen bir başka askeri fark ettim. Kılıcımla ona döndüm ama gerek kalmamıştı. Asker önümde yıkılıp düşünce, arkasındaki Harry'i gözler önüne serdi. Elinde tuttuğu kanlı kalbi yere, yatan diğer bedenlerin yanına fırlattığında dünyadaki en güçlü varlık gibi hissettiğine emindim.

O kadar ölüm gördükten sonra sadece yolumuza devam ettiğimiz zamanlarda bunu düşünmeden edemiyordum. Her an ölümle burun burunaydık. Evet özgür hissediyordum, güçlü hissediyordum ama güvende olmadığımızı da biliyordum. Harry, bana cesaret vermeye çalışıyor ve tüm bunları bitireceğimizi kendimize güvenli bir gelecek inşa edeceğimizi söylüyordu ama  tüm bunları atlatsak bile, sonunda ölüm olduğunu düşünmeden edemiyordum. Bizim kaderimizde ölüm vardı. Benim kaderimde... Ben ölümlüydüm. Öyle ya da böyle bir gün bu dünyada hiçliğe karışacaktım. ''Ben yaşlanacağım ve öleceğim.'' dediğimi hatırlıyorum ona.

''Öyleyse ben de seninle ölürüm.'' dediğinde ona ters ters baktım. ''Hiç komik değil, Harry.'' dedim çatık kaşlarımı önüme sabitleyip oturduğum yerden elimdeki çubukla toprağa bir şeyler çizerken ''Böyle bir şey olursa senin yaşamaya devam etmeni isterim. Hayata küsmeden, benim yerime de yaşamanı.'' dedim '' Sonuçta, böyle yaratıldık. Sen seçilmiş olarak uzun bir hayata sahipsin ben ise ölümlüyüm.''

VİCTORİA/h.sHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin