Madem zamansız bir ölüm,
Ruhumun yarısı olan seni aldı, götürdü.
Varlığımın diğer yarısından, en kutsal parçasından,
Ayrı olarak yaşamanın ne anlamı var?
O gün ben de seninle öldüm.
Horatius
Neden onu sevdiğimi soracak olursanız bunu ancak şöyle anlatabilirim. Çünkü o, o idi; ben de ben. Ruhlarımız birbirine o kadar yakın yürüdü, birbirini o kadar coşkun bir sevgiyle seyretti ve en gizli yanlarına kadar birbirlerine öyle açıldılar ki ben onun ruhunu kendiminki kadar tanımakla kalmıyor, ona kendimden daha çok güvenecek duruma geliyordum.
O, sadece bana dünyanın bambaşka bir yer olduğunu göstermekle kalmamış etrafımda olan her şeyi yeni gözlerle görmemi sağlamıştı. İyi ve kötü arasındaki farkı da, soylu- sıradan arasındaki farkı da, kader- hayat arasındaki ilişkiyi de bambaşka algılar olmuştum. O masallarda anlatılan sihirli dünyanın bir parçası haline onunla beraber gelmiştim.
Şimdi, o olmayınca yorgun ve bezgin hissediyordum kendimi: Tattığım zevkler bile beni avutacağı yerde ölüm acısını arttırıyor. Biz, bir bütünün iki yarısı gibiydik. Her şeyde onun diğer yarısı olmaya o kadar alışmıştım ki şuan kendimi yarım bir varlık gibi hissediyordum.
Çökmüş yüzüm ve ağlamaktan kurumuş gözlerimle önümde simsiyah örtülü, atların arkasına bağlı tabuta baktım. Orada yatıyordu. Soğuk, soluk ve kaskatı bedeniyle oradaydı. Ayrı değildik, ikimiz de buradaydık ama aramızda dünyalar kadar mesafe vardı. Bir adım tabuta yaklaştığımda dudağımın titrediğini hissettim.
Ne yapsam içimde eksikliğini hissediyorum. Eminim o da benim için aynı şeyleri hissederdi. Çünkü o, diğer her şeyde olduğu gibi sevgi duygusunda da benden çok daha üstün biriydi.
Etraftaki mırıldanmaları, bana karşı acıyan bakışları gözüm görmedi. Kim nerede, ne kadar insan var hiçbirini gözüm görmedi. Styles Malikanesi hala harabeydi, çiftlik evi yağmalanmıştı. Olabileceğimiz en iyi yer Rumple'ın yalnız kalesiydi. Ormanın derinliklerinde, ufak bir tepenin üstünde kocaman, yalnız, taş ve soğuk yapıyı kendime benzetmeye engel olamamıştım. Binlerce insan Harry ve Emma için gelmişti, onları savaşa götüren kahramanları uğurlamak için. Onları Şeytan'ın yönetiminden kurtaranlar için... Kimisi gerçekliği tüm çıplaklığıyla biliyor kimisi olanları sadece dünya gözüyle görüyordu ama hepsi tek bir şeyi destekliyordu; aydınlık tarafı. Harry, Emma ve daha niceleri aydınlık taraf kazansın diye feda edilmişti ama feda edilen kişiler sadece ölenler değildi, geride kalanlar da artık ölmüştü.
Tabuta dokunduğumda yaş kalmadığını sandığım gözlerimden tekrar yaşlar döküldü. Sessiz ağlayışıma karşın kimseden çıt çıkmıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VİCTORİA/h.s
Fanfiction* ''Bu kadar zarif bir hanımefendinin böyle davranışlarının olması ne büyük üzüntü.'' ''Ne varmış ki davranışlarımda ?'' ''Fazla cesur ve cana yakınsınız.Bu da saygısız olmanıza sebebiyet veriyor.''derken yeşilleri fazlasıyla kibirliydi . * Baz...