Bölüm 1

3.6K 113 9
                                    

 ARKADAŞLAR MERHABA YORUM YAPIP BEĞENMEYİ UNUTMAYALIM  İYİ OKUMALAR  : ) 

Güneşin kendini dağların ardından anca öğleden sonra gösterdiği, kumsalının rengarenk taşlardan oluştuğu, o güzel tatil kasabasına annemlerle ikinci kez gelmiştik. Güneşin ısıttığı taştan kumsal ayaklarımın tabanını yakarken, güneş ışıklarının ısısı tenimi kavuruyordu. Gözlerimi kapatarak dalgaların kumsala vurduğunda çıkardığı  sesleri dinliyordum. Bu kadar huzura rağmen yine de buraya ait değil dibi hissetmem nankörlüktü sanırım.

Gözlerimi yavaşça açarak o sonsuz maviyi izlemeye başladığımda, her yerin bir anda zifiri karanlığa dönmesiyle göz kapaklarım  olabildiğince çok açıp kapanıyor ama bir adım önümü bile göremiyordum. Yine de ellerimi öne doğru uzatarak, ayaklarım yerde sürünecek şekilde küçücük adımlarla ilerlemeye çalışıyorum.

Aklıma gelen korku filmlerinin sahneleri ile zaten korkudan bir yay gibi gerilen bedenim daha da geriliyor. Artık bu düşüncelerim yüzünden mi bilmem ama sanki izleniyormuşum hissi bütün benliğimi sarıyor. Bu arada zifiri karanlığın içinde oluşan hafif ışık dalgalanmalarıyla başımı semaya kaldırıyorum. Ayın ışığı dalların arasından sızıyor, bu da  zifirinin  kendi alt katmanlarını dalgalandırmasını sağlıyor. Ağaçlar o kadar sık ve sonsuzluğa uzanıyordu ki ormanın zifiri karanlığına   tezat ayın  bembeyaz ışığı bile burayı aydınlatmaya yetmiyor.

Ellerim  körebede ebe seçilmiş ve gözleri sıkıca bağlanmış oyuncunun hiçbir şey görmeden ilerlemesi gibi önümde yürürken sert bir kabuklu yüzeyle buluşunca , hem korkudan tıkanan nefesimi hem de sesinin kulaklarımı uğuldattığı kalbimi az da olsa düzene girmesi için hemen ağaca sırtımı dayıyorum. Hiç bir şey göremeyeceğimi bildiğim halde gözlerim etrafı tarıyor, duyduğum çıtırtılarla beraber sığındığım ağacın üzerinde olan bir baykuşun ötmesiyle olduğum yerde sıçrıyorum.

Bunu takiben çıtırtılar çoğalarak artıyor, sesler bir devin yeri döven ayak seslerine dönüşüyor. Beynim işte tamda bu anda izlendiğim konusunda son ve net kararını veriyor. Şimdi ellerim önde zifirinin içinde koşabildiğim kadar hızlı koşup kaçmaya başlıyorum. Geceyi delen kulaklarımı sağır edecek ulumayı duymamla engellediğim göz yaşlarım yanaklarımdan ardı ardına süzülüyor. Ellerim o an kulaklarımı bulup duyduğum sesi engelleyebilirmiş gibi sıkıca kapatıyor. Ellerimin verdiği tepkiye tezat kalbim ise sanki bu sesi tanıyor.

Çok korkuyorum sanki kalbim boğazımda atıyor. Koşmak kaçmak istiyorum ama ayaklarım sanki beton dökülmüş gibi bir milim oynamıyor. Kan ter içinde nefes nefese gözlerimi açtığımda odamın tavanıyla karşılaşıyorum yine, ellerimle yüzümdeki teri silerken neden küçüklüğümden beri aynı kabusu gördüğümü yine anlamaya çalıyor ama her seferinde olduğu gibi yine beceremiyorum. 

İnsan gitmediği bir yeri nasıl bilebilir hala anlamış değilim, o tatil kasabasına ilk gittiğimde yaşadığım şaşkınlığı siz düşünün. Bunu anneme o gün söylediğimde " bu imkansız senin hayal gücün sadece" demişti. Yooo hiçte bana öyle gelmiyordu ama annem anlattıklarıma inanmadığı için ısrar etmemiştim bende.

Gördüğüm kabusun bir diğer parçası olan o korkunç orman ve uluyan kurdun sesinin beni hem korkutup hem de aitlik hissini bana yaşatması ise bir diğer anlayamadığım şeydi doğrusu. Sanki içinde yaşadığım hayatı tam olarak anlayabiliyormuşum gibi bir de kabuslarımı anlamaya çalışıyordum. Bana göre hayat koşturmacadan ibaret olan, yaşam mücadelesinden ibaretti ve bende o döngüdeki bir bireydim sadece.

Ben mi kimim? Ben Hira Aydın, 30 yaşındayım. Anne ve babasını yakın zamanda kaybetmiş, şu hayatta kardeşiyle bir başına kalmış, evlilikte de şansını bir kere denemiş ama her şeyde olduğu gibi bunda da başarısız olmuş biriyim. Bu nedenlerden olsa gerek hayata da küsmüştüm sanırım. Neyse   artık yattığım yerden odamın tavanını izlemeyi bırakıp, kalkıp kardeşim yani Toprak için kahvaltı hazırlamalıyım. Ama o kadar üşengecim ki yattığım yerden kalkasım  bile yok.

Gecenin KızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin