Bölüm 8

768 52 1
                                    

YAŞLI BÜYÜCÜ TANHA= Bu sıralar çok huzursuzdum. Rüyalarımda gördüğüm  imgeler hayra alamet değildi ama aralarındaki bağlantıyı daha çözmüş değildim. Bu akşam inzivaya çekilmeli ve alemler arası gezintiye çıkmalıydım. Bu alemde bir şey olmamıştı ,olsa hissederdim mutlaka. Ama imgelerde boşuna gelmezdi neyse çözerdim en kısa zamanda. 

Şimdi kalkıp köye inmeli ve inanlarımı kolaçan etmeliydim. Giderken yanıma çıraklarımdan biri olan Şevval'i de aldım. Onları eğitmeliydim ben öldükten sonra buranın bütün sorumluluğunu onlara bırakacaktım sonuçta. Bunlardan biride insanların sorunlarını dinleyip çözmeye çalışmak, onlarla her zaman iç içe olmaktı. Gözden ırak gönülden ırak derlerdi biz büyücüler hep beraber olmalıydık, beraber daha güçlüydük. 

Her büyücü cadı değildi ama her cadı çok iyi bir büyücüydü, işte o yüzden bir arada olmalıydık. Cadılar karanlık tarafla bağlantılıydı, büyücüler ise aydınlıkla bağlantılıydı. Tabi çok güçlü büyücülerde vardı asırları devirmiş olanlar ,sayıları çok azdı. Savaşlarda birçoğunu kaybetmiştik. Köyümüz ne çok büyük ne çok küçüktü bize yetecek kadardı. Köyümüzün bir tarafında Yeşil göl, bir tarafında ise Alaca orman vardı. Köyün çevresini boyumuzca kütüklerle çevirmiştik, koruyucu tılsımlarla da kuvvetlendirmiştik. Köyümüzün adı Tılsımlı Köy dü, biz büyücüler hiç bir şeyden korkmazdık doğa ana bizim  en büyük desteğimizdi. 

Köy meydanında bulunan halkla hem sohbet edip hem de onların eksik gedik neleri var öğrenmiştim. Burada herkesin bir işi vardı, savaşçı büyücüler nöbet tutup köyü korurdu. Kimisi ekim dikim yapar, kimisi kış için oduna gider, kimisi kilim dokur, kimisi şifalı otları ve büyü için gerekli otları tedarik ederdi. Bunlar gibi bir çok iş daha işte. Büyük bir çarklının dişleri gibi uyum içinde yaşıyorduk. Biraz daha burada oyalanıp köyün ortasında eğitim için yaptığımız kulübeye gittim. Burada küçük büyücülerime ders veriyordum, eğer Şevval'in işi yoksa o da bana yardım ediyordu.

Küçük büyücülerle keyifli bir zaman geçirip bugünkü öğrenecekleri yaraya yapılan lapa için kullanılan otları öğrendiklerinden emin olup dersi bitirdim. Şevval'le yapması için birkaç görev verip kulübeme döndüm. Bir kap yemek yiyip inzivaya çekildim.

NEFİLİM= Hira'yı evine bırakıp kaleme döndüm, zaman çok azalmıştı ama ben daha hiç bir hazırlık yapmamıştım. Ay kızıla boyandığında kapıyı açmak için kurban vermeliydim. Sonrada planımın devamı için Yaradılışın Kitabını bulmalıydım, kitap bu alemde olsa yakar yıkar bulurdum. Fakat kitabın Hira'nın dünyasında olduğunu düşünüyordum. Aramak için de sadece günün yarısı orda olabiliyordum. Belki yine de bu zamana kadar bulurdum ama kitap kendini gizliyordu. İnşallah kitip koruyucusunu bulmamış olsundu yoksa bütün planım çöp olurdu.

Temennim kitabın ilk saklandığı yerde olmasıydı, birde koruyucuyla uğraşmak istemiyordum doğrusu. Bulduysa da bir hal çare düşünürdüm o zaman gelince. Ben gecenin çocuğuydum, ben karanlığın hakimiydim kim engel olabilirdi bana. En azından bir sorun kendiliğinden çözülmüştü, o yaşlı büyücü kendiliğinden ölmüştü de beni uğraştırmamıştı. Zaten şimdiye kadar olan bir çok aksiliğin sebebi o kadındı, onun yüzünden kaç senedir Hira'dan uzaktım. Çok küçükken bulmuştum onu daha o zamanlar ruhum ruhuna tutulmuştu.

Hira benimdi bu saatten sonra kimse onu benden alamazdı. Şimdi bunları düşünmeyi bırakıp Kırmızı Pençe kılanına bir ziyarette bulunmalıydım bakalım onlara verdiğim görevi yerine getirmişler miydi? Bunlar planımdaki küçük ama etkili adımlardı. Hem onları oyalayıp hem de yavaş yavaş güçten düşürecektim onları. Özellikle de o yaşlı büyücüyü oyalamalıydım, birkaç asır önceki gibi yoluma taş koymasına izin vermeyecektim.

Çok kısa bir zamanda Lanetli Ormana varmıştım, biraz ilerledikten sonra derenin kenarında oturan Ammar'ı gördüm. O kadar sessiz yaklaşmıştım ki yerinden sıçradı, yüzünü buruşturdu sonra. Bir anlıkta olsa korkuyu kendine yakıştıramamıştı. En karanlık sesimle "anlat" dedim, "dediğin gibi yardım ediyoruz ediyoruz ama hala direniyorlar çok güçlü bir klan onlar daha azını beklemezdim . Yakın da son darbe için toplanacağız.

Güçlü bir klandı evet bunu biliyordum zaten bunların onları yenebileceğini de düşünmemiştim, amacım dağılmaları kayıplar vermeleriydi. Ammar'a dönüp "saldırmaya devam edin bakalım daha ne kadar dayanacaklar, birde unutma Ammar benden kimsenin haberi olmayacak olursa sonuçlarına sen katlanırsın" deyip kaleme geri döndüm. Karanlık şehrin zindanlarına da göz atmanın zamanı gelmişti, suçlular cezalarını çekmeliydi.

Kaleden dışarı çıktığımda baş komutanım Şihab beni selamladı, onunla zindanlara inerken Karanlık Şehrin etrafına yaptırdığım taş duvarların bir aya biteceğini söylemişti, bu iyiydi ne kadar çabuk o kadar iyi. Zindanlardaki suçluların cezalarını onayladım, ben hiçbir suça müsamaha göstermez, bölgemde hiçbir suçluyu barındırmazdım. İşte bu yüzden bölgemde büyük sorunlar yaşanmazdı.

İşlerimi halledip Hira'mın dünyasına geçtim, şu kitabı biran önce bulsam iyi olacaktı hem bugün şu kurbanı da bulmalıydım. İki yer kalmıştı biri Kapadokya mağaraları , diğeri  şuan bulunduğum Göbeklitepe. Girişler kapanmıştı burasının eski halini hatırlıyordum o yüzden kapıların yerlerini bulmam sorun olmadı. Dar ve karanlık bir tünelden aşağıya doğru indim birkaç kez dönüp aşağıya inmeye devam ettim, işte merkezi burasıydı. Her oyuğu her taşın altına baktım, baktım ama sonuç ellerim bomboştu. Şimdi tek bir yer kalmıştı ,onu da sonra hallederdim.

Kaleye dönüp odamdaki hazırladığım şeyi alıp Hira'nın yanına gittim.





Gecenin KızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin