HİRA= Ak Şehre gitmek için yola çıktığımızda Aysa dört günlük bir yolumuz olduğunu söylemişti. Ama Kamran, Ateş ve Yaşlı Büyücü Batık Ormanın içinden geçmek yerine etrafından dolanmamızın daha iyi olacağına, bu şekilde olabilecek saldırıları fark etmenin daha kolay olacağına karar vermişti. İşte bu yüzden yolumuz biraz uzamış ve Ak Şehre beşinci günün gecesi varabilmiştik.
Yolda sadece on, on beş kadar başı boş sivri dişle karşılaşmamızın dışında bir sorunla da karşılaşmamıştık. Ama bana sorarsanız, yani şahsi düşüncemdi bu. Daha adamakıllı dinlenemeden tekrar yola çıkmamız başlı başına bir sorundu zaten. Bütün kemiklerim birbirine geçmiş ağrıyordu. Bedenim artık isyan etmenin eşiğine gelmişti. Eminim ki bu, beş karış olan yüzümden de anlaşılıyordu.
Şehrin devasa kapıları açıldığında elf askerlerinin bizi selamlamalarıyla beraber içeri girdik. Şehir taştan yapılmış evlerden oluşuyordu ve saraya varana kadar yaklaşık otuz dakikalık bir mesafe kat etmiştik. Saraya vardığımızda atlarımızı elf askerlerine teslim ederek saray kapısından giriş yaptık. Sarayı görür görmez hayran kalmıştım. Burada yani bir sarayda olduğuma ve buradaki doğa üstü yaratıklarla birlikte olduğuma, bunca zaman geçmesine rağmen bazen yine de inanmakta zorluk çekiyordum.
Yanımızda Aysa' nın olmasından dolayı hiçbir asker bizi durdurmamıştı. Aysa sarayın içinde bize rehberlik ederken aynı benim gibi etrafını inceliyordu. Benimki meraktandı ama onunki özlediği içindi kesin. İnsan yaşayıp büyüdüğü yeri özlüyordu ve onu en iyi anlayabilecek kişi de bendim.
Sarayın duvarları bile muhteşemdi. Çünkü taştan duvarlar oyularak şekillendirilmişti. Sarayın merdivenlerinden üst kata çıkacağımız sırada, merdivenlerin başladığı ve bittiği kısımlarda ikişer sütuna hayran kaldım. Bu sütunlar kılıç şeklindeydi. Burada olmak bana dünyadaki müze gezilerinde olmakla aynı duyguyu yaşatıyordu.
Üst kata çıktığımızda iki kanattan oluşan kapısı olan bir odaya girdik. Oda kocamandı ve içinde sadece yirmi kişilik bir masa ve sandalyeleri vardı. Elfler kurtlar ve büyücülere kıyasla daha modern ve gelişmiş durumdaydılar. Aysa buranın toplantı odası olduğunu girdiğimiz gibi söyledi. Herkes birer sandalyeye oturmuştu ki elf prensi Abay odaya giriş yaptı.
Hepimize "hoş geldiniz" dedikten sonra kapıdaki askerlere hemen yemek getirilmesi emrini verdi. O sırada Aysa oturduğu yerden kalkarak abisinin yanına gitti ve iki kardeş birbirine sıkıca sarıldı. Bu görüntü benimde kardeşimi aklıma getirirken gözlerimden bir kaç damla yaşın da kaçmasına sebep olmuştu. Kardeş canının diğer yarısıydı. Koruyup kolladığın, kıyamadığındı.
Her daim gözleri üzerimde olan Ateş yaşadığım bu anıda gördü ve oturduğum sandalyeyi yanına iyice çekerek bana sıkıca sarıldı. Sessizce " onun yerini tutamam ama ben her zaman yanındayım lunam" dedi. Ateş kardeşimi çok özlediğimin farkındaydı ve bana destek olmak için elinden gelen her şeyi yapıyordu. İstese yapmazdı ve bunun için ona minnettardım.
Abay Aysa' dan ayrıldığında yanlarına giden Kamran' a da sarılarak birleşmelerini kutladı. Çok geçmeden gelen yemekleri afiyetle yedikten sonra Abay hepimize odalarımızı göstermeleri için kapıdaki askerlere emir vererek bize döndü. "Şimdi dinlenin dostlarım, yol yorgunusunuz, diğer her şey yarını bekleyebilir, iyi geceler" diyerek yanımızdan ayrıldı.
Diğerlerini bilmem ama ben gerçekten çok yorgundum ve hatta bu yüzden kim hangi odada kalıyor ona bile dikkat edememiştim. Yalan yok ben meraklı biriydim ve normalde olsa gözümden asla kaçmazdı bu ayrıntılar. Bize verilen odayı bile incelemeden odalarımıza bırakılan çantamı gördüğüm gibi geceliğimi alıp giydim. Giydiğim gibide kendimi yatağa attım. Başım yastıkla buluştuğu anda da gözlerim kapanmıştı bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gecenin Kızı
Fantasi"Ruhun ruhuma vurgun, bedenin bedenime mahkum, canın canımla bütün alfa. Söyle bu kadar aitlik olur mu ? " dedim. Alfanın cevabı gecikmedi. "Ömrün ömrüme bağlı, kaderin kaderime yazılı, bedenim bedenine muhtaç, ruhum ruhuna mühürlü lunam" dedi. Ama...