Bölüm 20

372 37 3
                                    

ATEŞ= Sabah daha hava aydınlanmadan hazırlanmış ve 20 kişilik bir savaşçı gurubunu yolculuk için toplamıştım. Atlar hazırlanırken demircinin yanına gidip daha önce benim için yapmasını istediğim bıçağımı aldım. Sonrasında meydana döndüm, herkes yavaş yavaş toplanıyordu. Elflerin askerleri, büyücülerin savaşçıları ve benim kurtlarım, gelmeyen sadece Abay, Aysa ve yaşlı büyücüyle yardımcısı kalmıştı. Toplanan büyücü savaşçılarının arasında bizimle kalan iki büyücü Kutan ve Tendü dikkatimi çekmişti, kesin yaşlı büyücünün kararıydı.

Duyduğum adım sesleriyle arkamı döndüm, eksik olan herkes geliyordu. Yanlarında lunam ile birlikte. Yaşlı büyücü yanıma yaklaşarak " hadi oğul biran önce çıkalım yola" dedi. Herkes köyün çıkışına yöneldiğinde, ben en arkada kaldım. O bana küsmüş olsa da gitmeden onu bir kez daha görmek ve veda etmek için. " Lunam Ezra zaten yanında, Alaz'da sizinle kalacak. Eğer bir şey olursa onlara söyle, kendine dikkat et hoşçakal" diyerek atıma atladım. Hala küslüğü devam ediyordu sanırım ne bir şey söylemiş ne de yüzüme bakmıştı.

HİRA= Ateş ve misafirlerimizi yolcu etmiştik, Ateş giderken benimle konuşmuş ama ben ona dün geceden kırgın olduğum için konuşmak içimden gelmemişti. Ne diyecektim ki? Beni kırdın, bende yanında olmak istiyorum mu?. Beni bu dünyaya böyle kapatarak, saklayarak mı alıştırmayı düşünüyordu. Bunu anlamak istemiyorsa, benimde ona söyleyecek sözüm yoktu. "Düşüncesiz" diyerek arkasından söylenirken Ezra'nın kıkırtısıyla çok iyi duyduklarını hep unuttuğumun farkına bir kez daha vardım. Ceysina üzgündü mühürlüsü Giray da giden savaşçı gurubundaydı. Ne ben ne Ezra onu anlayamazdık, o yüzden de hiç bir şey söylememiştik.

Ben dalgınca köyün içine doğru yürürken Ezra "şimdi bir on gün yoklar tabi yolda aksilik çıkarsa daha da fazla" dedi. " Ama çok fazla değil mi ?" derken buldum kendimi. Ezra " böyle görevlerin süresi belli olmaz Hira sağ gidip aynen öyle dönsünler yeter ki " diyerek koluma girdi. Tarlaların olduğu yere geldiğimizde kadınların canla başla çalıştığını gördüm. Mayıs ayına girmiştik meyve sebze ekimleri yapılıyordu, biz aralarına karışınca bizi gördüler ve selam verdiler. Yüzlerine baktığımda lunalarının onlarla ilgilenmelerinden mutlu olduklarını anlıyordum.

Evde boş oturup ta ne yapacaktım, ne bilgisayar vardı ne televizyon. Ancak duvarlarla bakışırdım, akşama kadar onlarla beraber tarlada çalıştık. Eve döndüğümüzde dışardaki toprak ocakta banyo suyu ısıtarak sırayla yıkandık. Karnımızı da doyurduktan sonra şimdi dinlenme zamanıydı. Ezra'ya ne kadar gerekli olmadığını söylesem de benimle kalacaktı, bahanesi de çok komikti "ben seninle kalayım kurtlara kuşlara yem olma" . Hiçbir sözümün onu caydıramayacağını anladığım zaman itirazlarımdan vazgeçmiştim.

Uykumun en derinlerinden kurt ulumalarıyla uyandım, Ezra benden önce uyanmış olmalı ki giyiniyordu bile. Yataktan çıktığım gibi onu kolundan yakalayıp neler olduğunu sordum. Başta söylememek için kıvransa da geri adım atmayacağımı anlayınca "ses ormandan geliyor, sınırımızı aşmışlar saldırı var" dedi. Ben üzerime ne bulduysam geçirip Ezra'nın peşine takıldım. Evden çıktığımız gibi ben yemekhane ye koşturup iki bıçak kaparak ne yaptığımı merakla izleyen Ezra'nın yanına döndüm. Bana bakarak kafasını onaylamazca salladı. "sadece  köyün girişinde bekleyeceğiz" diyerek beni uyarmayı da ihmal etmemişti.

Köyün giriş kapısından dışarı çıktığımız gibi Alaz'la karşılaştık. Alaz beni gördüğü gibi başıyla selamlamış ama kulübeme dönmem konusunda da bir sürü şey sıralamıştı. En sonunda dayanamayarak elimi kaldırarak susmasını belirttim ve " lunan olarak soruyorum neler oluyor beta anlat". Gayet ciddi ve sert bir şekilde söylediğim sözlerden sonra yapacak bir şeyi kalmamıştı lunası emir veriyordu, oda el mahküm uyacaktı.

Gecenin KızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin