Bölüm 11

531 39 1
                                    

ATEŞ= Kartal'ın yanına gidip yolculuğumuz boyunca neler olduğunu anlattım. Yola çıkarken hiçbir saldırıyla karşılaşmadığımızı ve bu saldırıların ara ara gelmesinin bizi yormak kayıplar verdirmek için olduğunu söyledim. En sonunda dayanamayıp isyan ettim "abi buna bir dur demeliyiz artık ölümler durmalı, Abay'dan yardım isteyip bitirelim bu işi" abim beni dinlemiş ama yine de kendi başımıza halledebileceğimizi mecbur kalmadıkça kimseden yardım istemeyeceğimizi söyledi. sonrada " bekliyoruz ama onlarında kayıpları oluyor onlarda yoruluyor en uygun zamanda saldıracağız Ateş sabret biraz" dedi. 

Sabret sabret nereye kadardı, benim kabullenmediğimi anlamış olacak ki " sen burada değilken plan yaptık bütün kurtlar haberdar, sadece birkaç  gün daha Ateş" dedi. Mecbur bekleyecektik alfa ne derse oydu. Sabırlı ve akıllı bir adamdı Kartal inşallah bir gün bende onun gibi olabilirdim. Zannetmiyordum gerçi, o anlayışlı, sabırlı, güler yüzlü biriydi. Ben mi abimin tam zıttı. Tabi birimiz anne ve babamızla büyümüş ,birimiz yalnız ,kişiliklerimiz ondan bu kadar farklıydı belki. Ben sevgi nedir bilmiyordum öğrenebilir miydim  o konuda da pek ümit yoktu. Değer verdiğim çok az şey vardı abim birkaç arkadaşım ve kuzenim Ezra.

Neyse köyü gezsem iyi olurdu, insanlar işlerinin başında uğraşıyordu ama bu bahar saldırılar yüzünden erken kış hazırlığı yapma planımız suya düşmüştü. Geçen kış odunlarımız  yetmemişti, onun için bu sefer erken hazırlığa başlayıp daha çok odun kesecektik. Yapacak bir şey yoktu bu sorunlar bitince başlardık artık. Bütün köyü gezip demircinin yanına uğradım, kendim için bir bıçak yapmasını istemiştim. Elimizde bulunan demir eşyalar çok azdı çünkü ahen bulmak zordu aheni işleyip demir haline getirip şekil vermek daha da zordu.

Klanlar birbirlerinde olmayan şeyleri takas eder birbirleriyle alışveriş yapmış olurlardı. Demir işlenen klan  en zengin sayılırdı. Demircinin yanından ayrılıp sınırları da gezdim. Dikkatli davranmakta fayda vardı. Yönümü şifahaneye çevirdim şifahanede bizim şifacılarımızın yanı sıra yaşlı büyücünün gönderdiği beş büyücümüzde vardı. Bu büyücüler hem şifacılara yardım ediyor hem de köyün ve ormanın etrafına tılsımlarla koruma sağlıyorlardı. Alışmıştık onlara doğrusu artık bizdendiler.

Şifahaneye vardığımda Ayzıt ve Ağça'yı Ezra ile ilgilenirken bulmuştum. Ezra nöbet sırasında saldırıya uğramış kolu boydan boya yarılmıştı, iyileşirdi tabi ama  kurdun kurda açtığı yaralar geç iyileşirdi. Diğer türler yaralamamış olsa şimdiye kadar geçerdi bile. Kızlar Ezra'nın yarasını temizleyip yaptıkları şifalı lapayı sürmeye çalışırken Ezra onları delirtiyordu bu kız hiç akıllanmayacaktı galiba. Onların yanından ayrılıp diğer büyücülerin yanına gittim. Tendü ve Kutan'a selam verip Umar'la muhabbete başladım. Umar'a yanından ayrılmadan önce yaşlı büyücüye yakında onu ziyarete gideceğimi bildirmesini istedim.

Atla habercide gönderebilirdim ama böylesi daha çabuk olurdu. Onlar aralarında nasıl olduğunu bilmediğim bir haberleşme yöntemi vardı ve madem buradaydılar bana da yardımları dokunsundu ne vardı. Gerçi önce abime şüphelerimden ve Tılsımlı Köye gideceğimden bahsetmem lazımdı bir ara konuşurdum. Buradaki işlerimi tamamlayıp kulübeme döndüm, dinlenmem lazımdı. Bu geceden sonraki nöbetlere gitmek için, gitmezsem içim rahat etmiyordu.

Taş Kaleden döneli bir hafta olmuştu, bu zaman içerisin de hiç saldırı olmamıştı. Bu kadar sessizlik hiç hayra alamet değildi. Kıyamet öncesi seslikti resmen, an meselesiydi ortalığın karışmasının. Kartal'ın dediği zaman gelip çatmıştı, ormanın içinde 200 kurt pusu kurmuş saldırmalarını bekliyorduk. Bir gündür buradaydık ama daha bir hareketlilik yoktu, artık kemiklerim uyuşmuştu hareketsiz beklemekten.

Uzun bir bekleyişin ardından karşı gölün yanındaki koruluktan ulumalar yükseldi. Ben bu çağrıyı biliyordum, bu Kara Öfkelerin alfası Kızıltan'dan başkası değildi. Kesin buradan geçerken düşman klanların pusu kurduğu yere denk gelmişlerdi. Bizim pusumuzda bu çağrıyla bozulmuştu ya neyse. Şimdi yapmamız gereken onlara yardıma gitmekti. Kartal sesi duyduğu gibi değişti ve ulumaya başladı, bu geliyoruz demekti. Bütün sürü dönüşüp koruluğa koştuk, beklediğimizden çok daha kalabalıklardı.

Kara öfkeler yirmi kişi falandı daha biz yetişene kadar kayıp vermişlerdi galiba. Üç yüz  kişilik bir guruba karşı iyi durumda bile sayılırdılar. Kurtlar birbirine giriyor, hırlamalar koruluğu inletiyordu. Etraf kopan kollar bacaklar ve kandan geçilmiyordu. Tam iki kurtla boğuşurken sırtıma dayanan sırtla ve aldığım kokuyla onun Kızıltan olduğunu anlamıştım .Bu kadar kalabalık bir savaşta genelde böyle savaşırdık, birbirimizi kollamak için. Ben tedbirsiz dalmıştım koruluğa. Yarım günlük bir zamanda bu kıyım devam etti, tam sonu geldi derken bizden bili uluyarak gelenler var daha mesajını verdi. Görüş mesafemin uzağından bir uluma geldi yönümü oraya çevirdim hemen Kızıltan'da takip ediyordu .İlerledikçe sonradan gelen gurubun kalabalık olduğunu fark ettik. 

Hem ilerliyor hem de önümüze çıkan kurtları temizliyorduk. Az ilerimde gördüklerimle bir an dondum, Bozkurt, Mir, Kadem ve Doruk Kartal'ın etrafını sarmış koruma çemberi oluşturmuşlardı. Kartal'ın başında nişanlısı Doğa vardı ve hırlamaları ulumaları birbirine karışıyordu. Sıktığımın pislikleri en değerlime zarar vermişlerdi . Ama şuan yanına gitmemin bir faydası yoktu, bu işi bitirmeliydim. uzun bir vakitten sonra her şey sona ermiş sonunda Kartal'ın yanına gittim. Durumu çok kötüydü biran önce köye gitmeliydik.

Hemen Kartal'ı kucakladım ve köye koştum. Köye vardığım gibi şifacı ve büyücülere Kartal'ı teslim olduğum yere çöktüm ve beklemeye başladım. Doğa feryatlarıyla Gümüş Köyü ayağa kaldırıyordu. Nasıl kaldırmasındı mührü canıyla cebelleşiyordu. Umar Kartal'ın başındaydı, diğer şifacı ve büyücüler diğer yaralılar için koşturuyorlardı. Yaralılarımız çok fazlaydı şifacılarda yetişemiyordu. Kara öfkelerin şifacısı Tanyeli bile kendi yaralarını boş vermiş yardım ediyordu. Onlarında kayıpları vardı bu bir nevi bizim yüzümüzden sayılırdı kurulan pusu bizeydi çünkü.

Kızıltan'ın yanına gittim, tüm vücudu kana bulanmıştı, teninin rengiyle saçlarının ki ayrılmıyordu. Oda yaralanmıştı ama çok daha ağar yaralılar olduğu için beklemeyi seçmişti. Elimi omzuna koydum, kızıl gözleri gözlerimi buldu kıpıştırdı hüzünle başını önüne eğdi. Başını tekrar kaldırdığın da kendini toparlamıştı bile kızıl kadın, neler olduğunu sordu. Ona olanların özetini geçip, onlarında neden burada olduklarını öğrendim. Sonrası durum tespiti yaptık, yola yirmi üç kişi çıkmış ama on kişi kalmışlardı. Bizimde yüze yakın kaybımız vardı, resmen kıyım olmuştu hem bizim hem de karşı taraf için.

Kızıltan' kendi kulübeme bıraktım hem temizlenir hem de dinlenirdi. Kara öfkeler savaşçı bir klandı ve bizi bu arbede de çok faydaları olmuştu. Tekrar şifahanenin olduğu alana döndüm, Umar'la konuşup Kartal'ın durumunun iyi olmadığını öğrendim. Umar sabahı görürse mucize olacağını düşünüyordu. Bozkurt'u bulup abimin bu hale nasıl geldiğini sordum. Sonradan gelen grup onların tarafından giriş yapmış ve ön safta Kartal olduğu için ilk saldırıyı o ve yanındakiler karşılamış on kurt bir anda saldırınca Kartal kurtulamamış. Bozkurt ve Mir'de ön saftaymış ama çok fazla oldukları için onlara saldıranlardan kurtulup yardıma gidememişler.

Hepsi yara almışlardı, içlerinden daha iyi olan birine  iyi durumda olan kurtları alıp ölülerimizi gömmelerini söyledim. Savaş acıydı, yıkımdı bazen de kimsesiz kalmaktı. Şimdi Kartal'ın başında beklemeliydim, Umar'a göre abim için son görevimdi bu ve yapacağım son şey. Abimin yanındaydım Doğa ve Umar'da benimleydi, kız resmen bitmişti. Onun yaşadığı acıyı hiçbirimiz tahmin edemezdik. Bütün gece başından ayrılmamıştık, Doğa'nın  mühür işaretinin yavaş yavaş silindiğine de şahit olmuştuk. Nedenini biliyor ama ne bilmek istiyor ne de düşünmek istiyorduk. Kartalın kalbi durduğu an Doğa etrafı dağıttı, parçaladı, sesi kalmayana boğazı yırtılana kadar haykırdı. Sonunda kendinden geçip yere yığıldı.

Acısı çok büyüktü ruhları bağlıydı onların, normalde biri ölürse eş de ölürdü ama Kartal daha mührü tamamlamadığı için Doğa yaşayacaktı. Tabi toparlaya bilirse, toparlayamazsa yaşamak yaşamak olmazı eziyet olurdu onun için. Benimde içimde volkanlar patlıyordu, önüme ne gelirse parçalamak istiyordum ama şimdi değildi, bu kadar yakılmış yıkılmış kayıplar vermişken değildi. Şimdi acımı içime gömmeli, yasımı sessizce tutmalı tüm bunlar geçince kendime izin vermeliydim bunun için. Şimdi sorumluluklarımı yüklenmeli kılanın alfası olarak ve bir kardeş olarak ona son görevimi yerine getirmeliydim.






Gecenin KızıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin