Alıntı ve paylaşımlar için instagram sayfası: fasenix_series
Başım çatlayacak gibi ağrıyordu. Ne uyanmak ne de gerçeklere dönmek istiyordum ama ağrı dayanılacak gibi değildi. Buz gibi soğuk suyun altına girer girmez vücudumu önce hafif bir titreme sonra da rahatlama sarmıştı.
Soğuk su, kan akışımı hızlandırdıkça hafızam da yerine gelmeye başlamış, bir önceki güne dair olanlar tüm ayrıntılarıyla acımasızca zihnime hücum etmişti. Hatırladıkça, yaşananlar sıcağı sıcağına tekrarlanıyor, gözümün önüne gelen görüntüler beni rahat bırakmıyordu.
Ayaklarımın altından kayan yere direnmek akılsızcaydı bu yüzden el yordamıyla bir şekilde yere oturmayı denedim. Halkın sesi, suyun akışına karışıp kulaklarıma doldu. Kulağıma çalınan seslerini susturmak için suyu kapadım ama olmadı. Avuçlarımı kulaklarıma bastırdım. Gitmiyordu.
Yatışan baş ağrım tekrar patlak verirken kendimi zar zor lavaboya sürükledim. Aynaya yansıyan görüntümü ilk bakışta tanıyamamıştım ama gözlerimin dolmasına izin vermedim. Ağlamayacaktım. Şu an hissettiğim tek şey, öfkeydi. Bu sefer dedemi düşünmek bile beni yatıştırmıyordu. Başkalarının nasıl bir kız olmamı beklediği zerre kadar umurumda değildi.
Üzerime dolaptaki aptal tül elbiselerden birini geçirip hızlı adımlarla kapıya yöneldim. Geldiğimden beri dışarı çıkmaya çalışmamıştım bile ama bugün çıkmam gerekiyordu...
Kapıyı açmamla birlikte muhafızlar şaşırmış, hemen ardından da içlerinden biri,
-Odanıza dönün, diye emretmişti.
Bu cesareti gösterdiği için onu pişman etmek istiyordum ama şu an hiçbiriyle uğraşacak durumda değildim. Öfke, damarımdaki kana karıştırılmış jilet parçaları gibi canımı yakıyor ve beni daha güçlü olmaya, direnmeye mecbur ediyordu.
-Kapa çeneni.
Kelimeler hiç düşünmeden ağzımdan dökülürken etrafımda güçlü bir girdap oluşturup ortalığı birbirine kattım. Beni sarmalayan su kitlesini yoğunlaştırıp görüntülerini kısıtladıktan sonra olabildiğince uzağa koştum. Muhafızların içinde Adonuslar olsa da hâkimiyetimdeki suya söz geçiremeyeceklerini biliyordum; su her zaman benden yanaydı.
Nereye gittiğimi bilmeden koştum. Arkamda bıraktığım kargaşaya sorumsuzca sırtımı dönmüştüm. Tek istediğim kendimle ve doğayla baş başa kalabileceğim, nefes alabileceğim bir aralıktı... Kendimi sakinleştirmeli, olanlar konusunda suçum olmadığına kendimi inandırmalı, beni buraya getiren planıma geri dönebilmek için duygularımın şalterini kapatmalıydım.
İlk merdivenden kendimi aşağı attım. Kimsenin olmadığı köşeye gizlenip etrafımdaki girdabı yok ettim. Ortalığın sakinleşmesini beklerken gizlendiğim sütun ve duvarın arasından çıkmam zaman almıştı. Arka koridorlardan aşağı inmeye devam ettim ve beni karşılayan muhteşem manzaranın içine kendimi atmanın bir yolunu buldum.
Bu adanın farklı bir güzelliği vardı. El değmiş ama bâkir görünümü, zıtlıklarda gizlenen sanatı gözler önüne serer gibiydi. Hayatımda gördüğüm en tuhaf tezatın içindeydim. Yeşillikler ve rengârenk çiçekler özgürce uzayıp birbirine karışmıştı. Temkinli adımlarla harabelerin arasında ilerledim. Yıkıntıları saran sarmaşıklar, yer yer yoğunlaşıp yer yer seyrelerek onları âdeta giydirmişti.
Gözlerimi okşayan bu manzara, nihayet kalp atışlarımı düzene sokmaya başladı. Bütün bu güzel ama bir o kadar da ürkütücü karmaşanın içinde, çiçek ve sarmaşıkların istilâsına rağmen kendi yolunda akmaya çalışan ırmak beni kendine çekmişti. Suya yansıyan sarı, beyaz ve mor çiçeklerin görüntüsü, titreşimle birbirine karışıyor, bu renk oyununu izlemek beni tuhaf bir şeklide sakinleştiriyordu. Yüzümü eğip kendimi görmeye çalıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fasenix Serisi 2 - VANORA
FantasyBilinmezlik hep korkutur. Tüm canlılar gibi, insan da çevresindekilere hâkim olma arzusunu bir meşale gibi taşır içinde. Bilinmezlikten korkup, kendini bilmeden yaşayan varlıklarla dolu evrende, birbirinden kaçışa ''yaşam'' derler. Belki de bu yüzde...