Yatağın altından çıkardığı parşömen ve kalemi fazla bol pantolonunun cebine sokuşturduktan sonra bileğindeki tokayla saçlarını toparlayıp her zamanki topuzunu yaptı.
"Yine kahvaltıya geciktin"
İçeriye giren Yunho'ydu. Kapının tam yanında durmuş, odadaki küçük dolaba yaslanıp kollarını birbirine bağlamıştı. Rian arkasını dönüp ona sevimli bir gülümseme sunduktan sonra yanına doğru ilerledi.
"Ambardan birşeyler alırım"
Kapıyı açıp Yunho'nun omzuna pat pat vurduktan sonra seke seke odadan çıktı. Yunho kızın bu sevgi pıtırcığı gibi etrafa gülücükler saçan haline hiçbir anlam veremiyordu. Hoş, Rian'da bu haline bir anlam verememişti. Her zaman olduğundan daha mutlu hissediyordu kendini. Sanki içi içine sığmıyordu. Midesi sürekli kasılıyor, oradan oraya sevinçle zıplamak istiyordu. Bir de Seonghwa'yı görmek istiyordu.
Etrafa bakınıp kimsenin olmadığına emin olduktan sonra ambarın kapısını açıp içeriye girdi. Kahvaltıdan kalan şerbet sürahisini gördüğünde gördüğünde gözleri heyecanla parladı. Birkaç yeri karıştırıp bakır bir bardak bulduktan sonra şerbetten biraz doldurup güzelce içti. Dudaklarına bulaşan şerbeti gömleğinin koluna silerken kendini pasaklı bir çocuk gibi hissediyordu. Ama sonuçta burada kimse yoktu, değil mi?
Kapı gıcırtısını duyduğunda hemen kapıya doğru çevirdi bakışlarını. Hongjoong gelmişti. Yüzünde ise harika bir baskın yapmış gibi muzip bir gülümseme vardı.
"Kahvaltıya gelmedin, şimdi de yemek mi çalıyorsun?"
Rian yanında duran kasadan kırmızı bir elma aldıktan sonra yine seke seke kapıya yaklaştı.
"Şey, sonuçta ben bir korsanım, değil mi?"
~
Ana güvertede yere oturup bağdaş kurarken tek elindeki elmadan bir ısırık aldı. Sonra cebindeki parşömeni ve kalemi çıkardı, elmasını dişleyip dişlerinin arasına sıkıştırırken katlı parşömenin katlarını açıp kalemiyle birkaç çizik attı ön yüzüne. Güvertede gördüğü rastgele şeyleri çiziyordu. Tahta varilleri, kenara koyulan kılıçları... Güvertedeki hareketliliği fark etti sonra. Mürettebattan birkaç kişi ellerinde tüfeklerle güverteye gelmişlerdi. Sanki bir hazırlık vardı, birini bekliyorlardı. Dümene çıkan merdivenlerden inen Seonghwa'yı gördüğünde Rian'ın yüzünde aptal bir sırıtış oluşmuştu. İlk gördüğü günkü gibi krem rengi uzun ceketi ve korsesi vardı üzerinde. Askerlerde olanlardan daha görkemli tüfeğini de omzuna yaslamıştı.
Şimdi parşömende bir vücut taslağı vardı. Uzun bir ceket giydirmişti Rian ona. Siyah bir pantolon ve çizmeler, kısık ve cesur bakışlı gözler, bir de omzuna büyük bir tüfek...Ortalık biraz sessizleşmişti. Seonghwa omzunda tüfeğiyle mürettebatın arasına ilerledi, iki yanda sırayla dizilmiş askerlerin önünde durdu. Birkaç komut vermişti gür ve tok sesiyle. Askerler de onun komutuna göre bazı hareketler yapıyorlardı. Tüfekler havaya, sonra aşağı...Omuza yerleşti, tekrar aşağı indi, iki elle tutuldu. Birkaç adım geriye gidildi, düz sıra duruldu. Seonghwa en öndeydi hala. Tek elinde tuttuğu tüfeğini iki eliyle kavrayıp bir noktaya doğrulttu. Rian ancak o zaman dümenin hemen altındaki hedef tahtalarını fark edebilmişti.
"En fazla ikinci halkaya kadar çıkabilir! Hata istemiyorum! İkinci halkanın dışına çıkan bir sonraki talime de kalır!!"
Ve sonra üç kez patlama sesi duyuldu. Rian bir anda beklemediği tüfek sesiyle irkilmiş, dişlerinde tuttuğu elma kucağına düşerken iki eliyle kulaklarını kapatmıştı hızla. Sıraya dizilmiş askerlerin hepsi hedef tahtalarını görebilmek için yana doğru eğildi. Üç hedef de tam on ikiden vurulmuştu. Rian şimdi ona daha da hayranlıkla bakıyordu. Kucağından düşüp yere yuvarlanan elmasını da, avuçlarının arasında buruşmuş parşömeni de unutmuştu.
Mürettebatı izlerken bazı kişilere memnun bir gülümsemeyle, bazılarına ise hayal kırıklığıyla bakıyordu Seonghwa. Gözleri hiçbir şekilde Rian'a çevrilmemişti. Belki de orada olduğunu fark etmemişti. Ama Rian ısrarla ona bakmaya devam ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pirate kings: ateez
Fanfiction"Anladığım kadarıyla şu an geçmişteyim" Yunho kısa bir süreliğine ona baksa da cevap vermemişti. "Hongjoong sana cevap vermemeni mi emretti?"