Gecenin serinliği, güvertede yıldızları seyreden Seonghwa'nın yüzüne tatlı tatlı çarpıyordu. Esen rüzgar sert değildi, tam aksine ılıktı. Sanki güzel şeylerin habercisi gibiydi ama delikanlı, gelecekteki güzel günlere olan inancını neredeyse kaybetmişti.
Elleri pantolonunun cebinde ağır adımlarla ilerledi, ilerledi ve ilerleyen bu saatlerde kendisi gibi uyku tutmamış, kendini güverteye atmış Rian'ı gördüğünde durdu. Genç kız geminin tahta küpeştelerine yerleşmiş, elleriyle de sıkı sıkıya kavramıştı. Böyle, sanki her an atlayacakmış gibi duruyordu. Seonghwa ona doğru birkaç adım attı, biraz bekledi, ardından devam etti. Dün fedoralılarla konuştuklarını bugün sabaha kadar zihninden defalarca kez geçirmiş, defalarca kez sorgulamıştı. Hala kafası karışıktı, onlarca kez denemiş ama bir sonuç alamamıştı. Dünkü balodan sonra da tamamen vazgeçmeye hazırken fedoralı Seonghwa'nın kimse duymadan, gizlice kendisine "sen yine de tekrar dene" demesiyle fikrinden vazgeçmişti. Birkaç adım daha yaklaştı küpeştelere, Rian'ın bir tepki vermesini bekledi ama hareketsiz kalmıştı. Kendisini fark etmesi adına boğazını temizlediğinde de aynı şekilde hiçbir tepki vermemişti.
"Konuşabilir miyiz?"
Genç kız sessizdi.
"Daha doğrusu, konuşabilir miyim? Senin konuşacak bir şeyin olmayabilir ama benim var. Sadece dinle"
Ve yine sessizlik... Seonghwa en azından reddedilmediği için mutluydu. Birkaç saniye bekledi, ve ardından haftalardır kafasında tasarladığı binlerce cümlenin dudaklarından dökülmesine izin verdi.
"O gün, Wonderland'de olanlardan sonra, kendimizi her zaman ipuçlarını aldığımız o kasabada bulduk. San ve Wooyoung elbette şaşkındı, ama benim kadar değil. Cani bir şekilde nasıl hem seni, hem de en yakın arkadaşlarımdan birini öldürdüğüme inanamıyordum. Sen söyleyene kadar da zihinlerimizin ele geçirilmiş olduğunu bilmiyordum elbette, pişmanlıkla kendimi tüketiyordum içten içe. Ama bir yandan da sizi bulmam gerektiğini biliyordum. Wooyoung ve San bana güveniyordu, üzülmenin vakti değildi. Benim için çok zordu, ama tek tesellim bir gün seninle konuşabilecek ve kendimi açıklama fırsatı bulabilmekti. Sonra her şey eskisi gibi olacaktı, hatta eskisinden daha güzel... Seni sevdiğimi asla kabul etmemiştim, çünkü korkuyordum. Kendimi açamadım, ilk başta kimseye söylemek istemedim. Emin olduğumda ise her şey için çok geçti. Ama sana yemin ederim ki çok pişmandım Rian, sürekli seninle konuşmanın bir yolunu arayıp durdum. Kevin'la sevgili olduğunuzu zannettiğimde kahroldum, yalan olduğu ortaya çıktığında ise nasıl sevindiğimi anlatamam. Beni bulmaya geldiğinde, her şey benim için çok bulanık olsa bile sesini duyduğumda cennetteymiş gibi hissettim. Yaralandığımda, yalnızca iyi olup olmadığımı sorduğunda deli gibi heyecanlandım. Yunho söyledi fedoralılarla konuştuklarını, ama ona kızma. Ben ısrar ettim. Evet, baloya geldiğime sinirlendin. Başta benim de haberim yoktu, Yunho o prensle konuşup ismimi davetliler listesine yazdırmış. Ama belki de son kez olacağını bilerek seninle dans etmek güzeldi. Pişman değilim. Eğer istiyorsan bir daha karşına çıkmam. Zaten şu saatten sonra senden olumlu bir cevap beklediğim de yok. Ama içimde çok uzun süredir tuttuğum bu şeyleri söylemeden duramazdım, üzgünüm"
Sözlerini tek nefeste bitirdiğinde bir süre bekledi, derin nefes verdi, ardından gitmek için birkaç adım attı. Zaten Rian'dan hiçbir şey söylemesini beklememişti. Terslenmediği ve cümlelerini bitirebildiği için mutluydu bile. Ancak tam o anda, sessizliğin arasında bir hıçkırık sesi duyduğunda olduğu yerde donakaldı. Öne doğru eğilmiş, neredeyse düşecek gibi duran Rian'a doğru hızlı adımlar atarken yeniden durmak zorunda kaldı.
"Yaklaşma"
Genç kız elini kaldırdı hızlıca. Titreyen sesine hakim olmaya çalışıyordu bir yandan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pirate kings: ateez
Фанфик"Anladığım kadarıyla şu an geçmişteyim" Yunho kısa bir süreliğine ona baksa da cevap vermemişti. "Hongjoong sana cevap vermemeni mi emretti?"