Mektup

75 9 1
                                    

Soğuk onu pek etkilemiyor gibi görünüyordu. Lakin çok uzun süredir dışarıdaydı. Hasta olacağından hiç şüphe yoktu. Yağan yağmur saçlarından ve sırılsıklam yaptığı kıyafetlerinden akıp giderken damlalar bir yandan da yanaklarından süzülen gözyaşlarını gizliyordu. Ağlamayı sevmezdi, bu yüzden ağlarken yağan yağmura şükürler yağdırıyordu. Soğuktan titreyen çenesini görmezden gelmeye çalışıyor, bir yandan da düşüncelerine daldığı derin bataklıktan kurtulmaya çalışıyordu. Kurtuluş elbette ki zordu. Hongjoong'un söyledikleri, Rian'a kısa sürede nasıl bu kadar bağlandığı... "Burada durmak isteyeceğini sanmıyorum, ne de olsa kendine ait bir hayatı var, bir düzeni var" demişti arkadaşı. Haklıydı da. Bu onu göreceği son gece olabilirdi.

Rian, harita odasından çıkarken kurumaya yüz tutmuş saçları yeniden sırılsıklam olmuştu. Birkaç adımda ana güverteye geldiğinde bir köşeye sinmiş, başı dizlerine yaslanmış ve yağmurda tamamen ıslanmış Seonghwa'yı gördü. Bu yağmurda dışarıda ne yapıyordu ki? Hızlı adımlarla genç korsanın yanına giderken o da duyduğu adım sesleriyle başını kaldırmıştı.

"Seonghwa! Burada ne işin var? Hasta olacaksın!"

"Ben-"

"İçeri gel!"

Birbirine bağladığı kollarını çözüp ellerinden tutarken hızla koşuyor, bir yandan da tuttuğu ellerinden Seonghwa'yı çekiştiriyordu. İkili zor bela içeriye girdikten sonra Rian onu kendi yatağına oturttu, önce yatağındaki battaniyeyi üzerine örttükten sonra askılığ asılmış pelerinini de omuzlarına bıraktı. Seonghwa hiç konuşmadan sadece gözlerini Rian'a kilitlemiş bir şekilde onu izliyor, Rian ise dolabından çıkardığı örtüleri onun üzerine örtmeye devam ediyordu.

Ağladığı her halinden belliydi. Bu yüzden soru sormaktan çekinmişti Rian. Elinden geldiğince kendisini iyi hissetmesini sağlamaya çalışıyordu. Hongjoong'un odasına girdikten sonra karşılaştığı yüz ifadesi geldi aklına. Sanki ölüm haberi almış gibiydi. Ne konuşmuş olabilirlerdi ki? Bunu ona sormak istiyor ama bir türlü cesaret edemiyordu. Sadece üzerindeki örtüleri biraz daha omuzlarına doğru çekiyor, adeta sarılırcasına kollarını omuzlarına yaslıyordu. Genç korsan yavaş yavaş sıcacık odaya karşı bedenindeki soğukluğu atmayı başarırken hafif uykulu hissediyordu. Yarı açık yarı kapalı gözlerle Rian'a bakarken çok kısık bir sesle konuşmuştu.

"Teşekkür ederim"

Fısıltılı sesi Rian'ın kulaklarına dolduğunda hafifçe gülümsemişti. Onu azarlayabilir miydi? Onu yağmurun altında sırılsıklam ağlarken gördüğünde nasıl da endişelenmişti! Kollarını bedenine dolamasından ve Seonghwa'nın hiçbir şey dememesinden destek alarak tek elini yavaşça ıslak saçlarında gezdiriyordu şimdi. Saçlarının o güzel kokusu eline sinerken kalbi neredeyse ağzında atıyordu. Bundan daha mutlu olabilir miydi?

"İyi misin?"

Olumlu anlamda başını sallamakla yetindi Seonghwa. Sevdiği kızdan gördüğü bu anne şefkati karşısında nasıl kötü olabilirdi ki?

"Söylesene, orda ne yapıyordun? Biraz daha kalsan fena üşütecektin belki?"

"Hiç..."

"Hiç mi?!"

Rian sinirli gözlerle Seonghwa'ya bakarken Seonghwa onun bu haline gülmeden edememişti. Göz göze geldikleri an sanki anın tüm büyüsü bozulmuş, kurtulduğunu sandığı utanç hissi yeniden belirmişti Rian'ın içinde. Kollarını panikle Seonghwa'nın bedeninden ayırırken utanarak boğazını temizlemiş, tam yanına oturmuştu. Ortamda yine sessizlik hüküm sürüyordu. Rian'ın içini kaplayan tek duygu endişeyken Seonghwa için korkuydu bu. Rian gidecekti. Hemen şu anda söylese ne olurdu? Yarın belki de onu göremeyecekti. Sessizce parmaklarıyla oynamaya devam ederken  göz ucuyla Rian'a bakıyordu.

pirate kings: ateezHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin