Mingi üzerindeki yorganı oflaya puflaya ittirip yatakta oturur hale gelirken bir yandan da bu saatte kapısına kimin dayandığını çok merak ediyordu. Jongho bile dakikalardır susmak bilmeyen kapı sesiyle uyanmış ve söylenmeye başlamıştı bile. Yastığıyla kulaklarını kapattığı sırada Mingi yavaş adımlarla kapıya yürümüş ve tokmağı çevirdiğinde tahta kapı gıcırdayarak açılmıştı. Kapının ardındaki Seonghwa "sonunda" dercesine ona bakarken arkadaşını hızla kolundan çekmiş ve koridora çıkmasını sağladıktan sonra kapıyı kapatmıştı.
"Mingi! Acilen yardımın gerekiyor"
"İyi ama saat sabahın-"
"Kolye kayboldu!"
Seonghwa her ne kadar telaşıysa Mingi de bir o kadar umursamazdı. Gözlerini ovuşturup esnerken Seonghwa'ya boş bakışlarla bakıyordu.
"Çoktan Rian'a verdin sanıyordum"
"Hayır vermedim, Vermeyeceğim de. Ama tanrı aşkına onu bulmamız lazım Mingi!"
"Tamam. Önce kahvaltımızı yapalım sonra ararız"
"Olmaz! Hemen aramaya başlamalıyız"
Mingi uykulu haliyle ağlarcasına sesler çıkarıyordu sürekli. Daha saat sabahın 7siydi ve sıcacık yatağından ilgisini bile çekmeyen bir kolye yüzünden kaldırılmıştı. Bakışları fazlasıyla isteksizdi ve arkadaşı da bunu anlayabiliyordu.
"Mingi lütfen. Bana yardım edebilecek tek kişi sensin. Bunu başka kimse bilmiyor"
"Peki peki tamam. Ama en azından üzerimi değişip geleyim"
"Tamam. Burada bekliyorum"
Mingi başını onu onaylarcasına sallayıp tekrar önünde durduğu kapıdan içeri girerken Seonghwa'da omzunu duvara yaslamış, kolları göğsünde bağlı bir halde arkadaşını bekliyordu. Ve o sırada Mingi'ye ihtiyacı olmadan kolyeyi bulacağından haberi yoktu.
Hongjoong ile beraber küçük kafeden çıktıktan sonra genç korsan gemilerinin onarılma aşamasının ne durumda olduğunu kontrol etmek amacıyla Rian'ın yanından ayrılmıştı. Rian ise dünün yorgunluğuyla biraz daha dinlenmek için tekrar pansiyona gitmeye karar vermişti. Kendi odasının olduğu kata çıkarken koridorun başında görmeyi hiç beklemediği biri vardı, Seonghwa. Bir anlığına ellerini sallaya sallaya yürürken şimdi nereye koyması gerektiğini bile bilemiyor, yüzünde istemsizce oluşan gülümsemesini saklamaya çalışıyordu. Seonghwa ise genç kızı gördüğüne hem sevinmiş, hem de üzülmüştü. Kolye onun boynundaydı. En azından kaybolmamıştı. Ama az önceye kadar kolyeyi ona asla vermemeyi düşünürken şimdi kolyeyi ona gerçekten özel bir anda veremediği için içinde bir burukluk vardı. Her ne kadar o çocukla beraber olsa da -ki ne yaptıkları veya neler olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu- yine de ona kızamıyordu bir türlü. Dün Rian birden bayıldığında onun için gerçekten endişelenmişti. Onu kucağına aldığında tuhaf duygular oluşmuştu içinde. Ona asla kızamıyordu. Her ne olursa olsun Rian ile asla eskisi gibi kötü şeyler yaşamayacağına dair ufak bir umut vardı içinde. Belki de hiçbir şey yaşamazlardı. Sonuçta burada olmasının tek amacı geldiği yere geri dönmek için onlara yardım etmekti.
Duruşunu biraz dikleştirip boğazını temizledikten sonra karşısından gelen kıza içten bir gülümseme sundu genç korsan.
"Günaydın Rian"
"Günaydın. Kimi bekliyorsun böyle"
"Mingi'yi... Ufak bir işimiz vardı da. Sen nereden geliyorsun?"
"Ben...Hongjoong ile bir şeyler içmeye gitmiştik. Bana söyleyeceği birkaç şey varmış da. Konuştuk biraz. Öyle..."
Rian cümleleri neredeyse yarım yamalak kurduğu için kendisine kızarken Seonghwa onu dinleyememişti bile. Tüm dikkati kızın boynundaki kolyedeydi. Kolyeyi alacağı sırada onu Rian'ın boynunda hayal etmişti elbette ama bu kadar çok yakışacağını tahmin edememişti. Sanki onun o bembeyaz tenini ve zarif duruşunu gördükten sonra böyle bir kolye üretilmişti. Sadece onda bu kadar güzel durur gibi geliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pirate kings: ateez
Fanfic"Anladığım kadarıyla şu an geçmişteyim" Yunho kısa bir süreliğine ona baksa da cevap vermemişti. "Hongjoong sana cevap vermemeni mi emretti?"