İkiliyi kapıda ilk karşılayan Yunho olmuştu. Gencin gerginliği yüz ifadesinden fazlasıyla belliydi. Rian yavaş adımlarla, salonundaki tekli koltukta oturan adamdan gözlerini ayırmadan girdi içeri. Tam yanında, ayaklarının ucunda duran fazlasıyla büyük kum saati de hemen gözüne çarpmıştı. "Umarım bizim için iyi haberler getirmiştir" diye düşünerek ardından gelen Yunho ve Lu'yla beraber bir yere geçip oturdu. Sonra bir süredir konuşmayan fedora şapkalı adam tekrardan girdi söze.
"Evet, herkes burada olduğuna göre artık başlayabiliriz sanırım"
Ses tonu oldukça tanıdıktı. Ama kulağa baloda karşılaştıkları zamankinden farklı geliyordu.
"Her ne zaman ölüm olsa, zaman başa sarardı. Hongjoong'a yeniden iki seçenek sunulur, onun kararına göre ya yeniden başlatılır, ya da her şeye kaldığı yerden devam edilirdi. Ama bu sefer ölüm tek kişiyle sınırlı kalmadı. Kum saatleri bu sebeple zamanı geri sarmadı. Herkes farklı yerlere dağıldı. Hongjoong ise... Beyaz devlerin elinde"
"NE?!"
Bir umutla güzel haberler bekleyen genç korsanlar duydukları son sözlerle sert bir tokat yemiş gibiydiler. Yunho anlık bağırmasına engel olamamış, Yeosang'ın ise çoktan gözleri dolmuştu. Her zaman kendilerine yol gösteren, korkusuz, cesur liderleri tek korktuğu şeyin bataklığına düşmüştü şimdi. Kimsenin bilmediklerini biliyordu beyaz devler hakkında. Bu yüzden kimsenin korkmadığı kadar korkuyordu onlardan.
"Ama... Oradan kurtulmayı başarabilir, değil mi?"
"Eğer yardım etmeyi kabul ederseniz evet, kurtulabilir"
"Bunu bize sorman hata. Kabul etmekten başka ne yapabiliriz ki? O bizim liderimiz"
Jongho'nun söylediklerini herkes onaylarcasına baş sallamıştı, Rian da dahil. Beklediği yardım ayağına kadar gelmişti, şimdi ise liderleri tehlikedeydi. Beklemeleri bile hataydı. Bir an önce ne yapılması gerekiyorsa yapmalıydılar, zira beyaz devler çok tehlikeli yaratıklardı. Günlükte bunun hakkında yarım yamalak bilgiler olsa bile okuduğu kadarından ne kadar zararlı oldukları anlaşılıyordu.
"Onu kurtarabilmeniz için ancak arzularınızı bir kenara bırakmanız gerekiyor. Hazine umudundan vazgeçin, geçmişten ders çıkarın ve yedi kişi beraber çalışın. Ancak bu şekilde başarabilirsiniz"
Kısa bir sessizlik, ardından ayağa kalktı siyahlara bürünmüş adam. Onunla beraber diğerlerinin de kalkması için işaret verdi. Sonrasında yanındaki dev kum saatini aldı eline.
"Düşmanlarınızı yenebilmeniz için önce onlar hakkında tüm bilgilere erişmelisiniz. Sizi geldiğim yere götüreceğim. Sonra ne yapacağınıza kendiniz karar vereceksiniz"
Tek elini çekti yavaşça kum saatinden, kendisine en yakın duran Rian'a uzattı. Yüzünde maske vardı lakin gözleri sanki kendisiyle konuşuyor, ona güvenmesi gerektiğini söylüyordu. Genç kız ürkek bir edayla tuttu onun elini. Daha sonra ise boşta olan elini Yunho'nunkine sardı. Mingi, Yeosang ve Jongho... En küçükleri şimdi kum saatinin diğer ucundan tutuyordu. Son kez Lu'ya baktı Rian. Arkadaşı sessizce izliyordu onları. Artık şaşırmıyordu hiçbir şeye. Aklında sadece Rian'ı tekrar ne zaman görebileceği vardı. Ve sanki Rian onun bakışlarından bunu sezmiş gibi kısık bir sesle konuştu.
"Geri geleceğim Lu. Söz veriyorum"
İşte çember oluştu bi sonraki bölüm de Selena'yı çağırıyorlar falan
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pirate kings: ateez
Fanfiction"Anladığım kadarıyla şu an geçmişteyim" Yunho kısa bir süreliğine ona baksa da cevap vermemişti. "Hongjoong sana cevap vermemeni mi emretti?"