Bileğinde hissettiği keskin acıyla kaşlarını çattı, sonrasında ise zar zor da olsa gözlerini açabildi.
Odadaki loş ışık çoktan havanın karardığına işaretti. Başının altındaki yumuşacık yastıktan kalktıktan sonra bakışlarını hemen bileğine çevirdi. Temiz bir bezle sarılsa bile gömleğinin kolu çoktan kan lekeleriyle kaplanmıştı. Biraz hareket ettirmeyi denedi ancak o sızı tekrar geldiğinde bundan vazgeçti. Olmuyordu işte...zorlamaya gerek yoktu. Uzun bir süre bu sinir bozucu acıyla yaşamak zorundaydı. Ne çok değerliydi her biz uzvu insanın. Kaybetmeden değerini bilemiyordu.
Sol kolundan destek alarak önce yattığı yerde oturur hale geldi, sonra ayağa kalkıp birkaç adımda kapının önüne geldi.Karanlıkta ana güvertede dolaşanları zorlukla seçebiliyordu. Sabahki koşuşturmacalı halden eser yoktu. Uzun kürklü ceketiyle ona doğru gelen Hongjoong'u karanlık olsa bile tanıyabilmişti. Kıyafetleri onu oldukça havalı gösteriyordu.
"Çoktan kalmışsın bile! Kendini nasıl hissediyorsun?"
"Şey, iyiyim"
Bu koca bir yalandı. Bileğindeki kılıç yarası her daim canını acıtıyordu. Hongjoong memnun bir şekilde gülümserken gururlu bir edayla Rian'ın omzuna hafifçe vurdu.
"Sen gerçekten güçlü bir kızsın Rian. O adamın başını gövdesinden nasıl ayırdığını gördüm. Gerçek bir savaşçı gibiydin"
"Gerçekten mi? Ah, teşekkür ederim"
Utangaç bir gülümseme oluşmuştu yüzünde. Övgü almaya pek alışkın değildi.
"Sanki ilk geldiğinde karşımda sus pus oturan kızla bu kız çok farklı"
"Ama bana bağırıyordun, ne yapsaydım?"
Gülümsemekten gözleri kısılırken minik bir kahkaha attı Hongjoong.
"Seni korkutuyor muydum?"
"Evet. Fazlasıyla"
Bir kez daha hafifçe güldü. Güldüğünde o ciddi adam kayboluyor, sanki yerine apayrı biri geliyordu.
"O kadar çok insanla karşılaştım ki... Kime güvenip kime güvenemeyeceğimi hemen kestiremiyorum. Özellikle de içimizde bile hainler gezerken"
Rian sorarcasına ona bakarken Hongjoong başını iki yana salladı.
"Keşke sana her şeyi anlatabilsem lakin..."
"Bana henüz tam olarak güvenmiyorsun, değil mi?"
Başını belli belirsiz sallamıştı olumlu anlamda.
Konuşmalarını bölen şey mürettebattan genç birinin yanlarına gelmesi olmuştu. Hongjoong bakışlarını ona çevirirken çocuk önünde hafifçe eğilmişti.
"Kaptan, gemiden çaldıklarımızı odaya yerleştirdik"
"Güzel. Teşekkür ederim"
Genç asker tekrar eğilip birkaç adımda yanlarından uzaklaştı.
"Çalmak mı?"
Bu tuhaf sorusuyla Hongjoong'un bakışları Rian'a çevrilmişti.
"Evet, ne bekliyordun ki? Sonuçta biz korsanız"
"Evet ama...bu yine de biraz yanlış değil mi?"
"Bu sözleri sabah birinin kafasını uçuran kızın demesi oldukça ilginç"
"Ama o adam bana ağza alınmayacak laflar etmişti! Bu yüzden-"
"Bu yüzden en başından Seonghwa'yı dinlemeyip odadan çıktın"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pirate kings: ateez
Fanfic"Anladığım kadarıyla şu an geçmişteyim" Yunho kısa bir süreliğine ona baksa da cevap vermemişti. "Hongjoong sana cevap vermemeni mi emretti?"