Güzel rüyasını birkaç damla su ve hafif bir tokatla bölen kişiyi kapalı olan gözlerinden göremese de sessiz küfürler ederek uyanmıştı Seonghwa.
"Hadi uyan uykucu, öğlen oldu"
Tam tepeden kendisine bakan Yeosang'ı gördüğünde kaşlarını çattı anlamsızca. Kendinden büyük birini tokatlamanın cezasını sonra kesecekti. Şimdi Rian'la olan güzel rüyasının sadece rüya olmasına üzülmekle meşguldü.
"Dün konuşma girişimin başarısız olmuş sanırım. Kevin seni odasından mutsuz çıkarken görmüş"
"O dallamanın adını bile söyleme bana"
Oflaya puflaya yattığı yerden kalktı, gözünün önündeki darmadağın saçlarını elleriyle düzeltmeye çalıştı.
"Neyse, neyse. Kasabaya geldik çoktan, beklediğimizden erken olmuş. Rian herkesi kahvaltıya bekliyor"
"Beni de mi?"
"Ne bileyim, herkesi dedi işte"
Ve yine ofladı sessizce.
"Hadi şu melankolik halinden çık da gel artık. Önümüzde daha onunla konuşabilmen için çok zaman var. Hem ben seni affettiysem Rian da affedecektir"
Son sözlerini sessiz, kapıya dönük söylese de Seonghwa onu duymuş, uykulu haliyle eğdiği başını kaldırıp arkadaşına bakmıştı. Hızlı adımlarla kalkıp, ilk başta biraz sendelese de, Yeosang'a doğru ilerlemiş ve önüne geçip sıkı sıkıya sarılmıştı. Tam odadan çıkmaya hazırlanan genç, bu ani hareketi kesinlikle beklemiyordu. Bir süre şaşkınlıkla donakalmış, ardından tek kolunu büyüğünün sırtına atıp pat pat vurmuştu geçiştirmek adına.
"Hyung? Tersinden mi kalktın?"
Delikanlı, başını iki yana salladı yavaşça
"Her şeyi boka batırdığımı biliyorum ama-"
"Saçmalama"
"Seninle hiç oturup doğru düzgün konuşamadık, daha doğrusu özür dileyemedim"
"Özür dilemene gerek yok, Rian anlatmıştı ya. İsteyerek yapmadın. Biliyorum"
Kollarını sonunda genç korsanın sıkıca sardığı bedeninden çekmişti. Çekingenlikle yüzüne baktı, tam konuşacağı sırada Yeosang azarlarcasına tekrar söze girdi.
"Şu mutsuz, hüzünlü halini de üzerinden at lütfen. Eski Park Seonghwa'yı özlemeye başladık"
~
Kahvaltı faslı hızlı, ama eğlenceli geçmişti. Rian ve diğerleri gülüşerek, bol bol da şakalaşarak sohbet etmişlerdi hep. Ancak masada devamlı sessiz kalan iki kişi vardı, birisi Seonghwa diğeri de Kevin'dı. Seonghwa'nın genel haliydi bu. Rian ortamdayken, en azından dün gecenin mutsuzluğunu üzerinden biraz atmadan, konuşmayı tercih etmemişti. Kevin ise tuhaf bir şekilde düşünceli görünüyordu. Önündeki tabağa konmuş kahvaltıyı bir süre çatalıyla eşelemiş, sonra da birkaç lokma alıp doyduğunu söyleyerek masadan kalkmıştı. Tabi kimse onu çok da umursamamıştı. Kahvaltıdan sonra herkes, burada meşhur olan bir barda toplandığında da ortalıkta görünmüyordu ama Seonghwa bu durumdan gayet memnundu.
Bulundukları ufak ada kasabası, ait olduğu krallığa hatırı sayılır şekilde yakındı. Bu yüzden Rian, her ne kadar sahibinin korunaklı olduğunu söylese de, barda oldukça dikkatli davranmaya çalışıyordu. Seonghwa'nın onunla uzun zaman sonra ilk karşılaştıkları an gibiydi her şey. Kendisini durduran o iki iri adam Rian'ın tam yanında yerlerini almış, genç kız da mürettebatına katılmak için sıraya giren onlarca kişiyi oturduğu masanın diğer tarafında ağırlıyordu. Bazılarını memnun bir gülümsemeyle mürettebatına alıyor, ellerini sıkıyor, bazılarını da kibarca yahut öfkeyle kovuyordu. Güzelliği herkesin aklını başından alacak şekildeydi. Özellikle de pis fahişelerin çoğunlukta olduğu bu kasabada insanların onun yanına her şekilde yaklaşabileceğini adı gibi biliyordu Seonghwa. Ama Rian bunun üstesinden çok kolay gelebiliyordu. Kendisini izleyen gözlere asla aldırış etmiyor, sözleriyle sarkıntılık yapanlara da her defasında gereken cevabı en ağır şekilde verebiliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pirate kings: ateez
Fanfiction"Anladığım kadarıyla şu an geçmişteyim" Yunho kısa bir süreliğine ona baksa da cevap vermemişti. "Hongjoong sana cevap vermemeni mi emretti?"