Mingi, Jongho ve Rian dükkandaki minik koltuğa zar zor sığmaya çalışırken Seonghwa ise kabindeydi. Öncelikle gidecekleri yeri ayakkabıcı olarak seçmişlerdi. Akşam olduğunda ise balo salonuna gideceklerdi. Seonghwa ipucunu onlara getirecek kişinin kalabalıkta ortaya çıkacağını düşünüyordu. Bu kişinin işleri zorlaştırmayı sevdiğini de söylemişti. Rian'ın kim olduğu hakkında en ufak bir fikri bile yoktu.
Tabi balo salonuna bu kıyafetlerle gitmeleri saçma olurdu. Rian dükkandaki loş havayla beraber içeriyi seyrederken tam yanında oturan Jongho, Seonghwa'nın kabine doğru gidişini fırsat bilerek ona döndü.
"Söylesene, Seonghwa hyung sana neden öyle dedi?"
"İnan hiçbir fikrim yok"
"Emin misin Rian? Yoksa bir şey mi gizliyorsun sen?"
Jongho şakayla karışık söylediği şeylerle kızın kolunu dürterken haritayı kapatıp bakışlarını onlara çeviren Mingi de katılmıştı konuşmalarına.
"Belki de Rian'a karşı bir şeyler hissediyordur gerçekten?"
"Saçmalama Mingi. Bu fazla olanaksız!"
"Öyle deme!"
"Yoksa sen bir şeyler mi biliyorsun?"
"Ne alakası var? Hatırlamıyor musun, sana o gece dolunayın çok güzel olduğunu söylemişti"
"Bahse varım anlamını bilmiyordu"
"Niye sürekli inkar ediyorsun Rian?"
"Çünkü boşu boşuna umutlanmak istemiyorum!"
Rian'ın sert bir ifadeyle söylediği sözlerle ikili sessiz kalırken Rian da bakışlarını mermer zemine çevirmişti. Artık bu konu hakkında tek bir şey bile konuşmak istemiyordu. Seonghwa'yı görmek, onu düşünmek, onun adını söylemek istemiyordu. Aşık olmak istemiyordu.
Geniş mağazanın iki yanındaki duvarlarda asılı onlarca kıyafet vardı ve ortalıkta sadece onları düzenleyen yaşlı dükkan sahibinin ayak sesleri dolanıyordu. Rian o kadar uzun süre bu sesi dinlemişti ki neredeyse ritmini ezberlemişti bile. Kısa süre sonra ayak sesleri durmuş, yaşlı kadının hayranlıkla çıkardığı tiz sesle beraber bakışlar kabinden çıkan Seonghwa'ya çevirmişti. Seonghwa, koltukta oturan Mingi, Jongho ve Rian'a yavaş adımlarla yaklaştıkça Rian'ın dudakları da hafifçe ve bir o kadar da utangaç bir tavırla yukarı kıvrılmıştı. Çünkü genç korsan fazlasıyla iyi görünüyordu.
Rian onu daha önce hiç siyahlar içinde görmemişti. Üzerindeki siyah gömleğinin düğmeleri itinayla iliklenmiş, yaka ve göğüs kısımları altın sarısı işlemelerle bezenmişti. Gömleğinin üzerine geçirdiği yine siyah olan ceketinin kollarında ve düğmelerinin hemen yanındaki bordolar ise kıyafetinin tüm parçalarına nazaran tek farklı renkti. Seonghwa bu kıyafetler içinde artık bir korsan değil, soylu bir lorda bürünüvermişti sanki. Ve kızın bakışları bu sefer de gelişigüzel düzeltilmiş saçlarına çıkarken bir kez daha onun ne kadar asil olduğunu düşünmüştü. Oldukça mükemmeldi, insanların zihnine kazınması gereken bir sanat eseri gibiydi. Sanki tanrı onu olabildiğince özenle yaratmış, sonra da bir lütuf bahşedercesine dünyaya göndermişti. Ve Seonghwa bütün mükemmelliğiyle karşısında dururken Rian'ın yüzündeki aptal sırıtış asla silinmiyordu.
~
Tek günlük kiraladıkları pansiyonun kendine ait odasında camdan dışarıya bakarken bir yandan da ellerine geçirdiği uzun, beyaz eldivenlerini huzursuzlukla çekiştiriyordu Rian. Yavaş yavaş kararmaya yüz tutan hava camdan Rian'a kendi yansımasını gösterirken genç kız iyiden iyiye odadan asla çıkmama fikrini kafasına yerleştirmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pirate kings: ateez
Fanfic"Anladığım kadarıyla şu an geçmişteyim" Yunho kısa bir süreliğine ona baksa da cevap vermemişti. "Hongjoong sana cevap vermemeni mi emretti?"