Rian'ın kaçırılmasının ardından yaklaşık bir buçuk saat geçmişti. Onun yokluğunda herkesin sakin kalmasını sağlayan ve gemiyi idare etmeye çalışan Yunho, asla gözden kaybetmediği düşman gemisine doğru son sürat gitme emrini vermiş, alt kattaki kürekçileri toparlayıp onların da geminin hızlanmasını sağlamalarını istemişti. Diğerleriyle yaptığı kısa toplantıdan, çoktan geminin vurulma kararı çıkmıştı ama yine de herkeste olduğu gibi tereddütleri vardı. Ne de olsa Rian hala o gemideydi. Ama başka bir yolu da yoktu. Eğer düşman gemiye gereğinden fazla yaklaşırlarsa, zaten yarısı gitmiş mürettebatın diğer yarısını da kaybetmek zorunda kalırlardı.
Bir saatin sonunda Beyaz İnci, git gide düşman gemiye yaklaşırken Yunho hala geri saldırı almadıkları için şaşkındı. Mahzenden çıkarılan toplar çoktan ateşlenmeye hazırdı. Tek eksik gemiyle aralarındaki mesafenin biraz daha azalmasıydı. Beş topun beşinde de hazır bekleyen mürettebat, sadece Yunho'nun tek bir emrine bakıyorlardı. Ama tam o sırada olması gereken yerden beceriksiz Kevin'la beraber çıkan, koşa koşa güverteye gelen ve topları görünce delirmişçesine bağırmaya başlayan Seonghwa'yla herkesin dikkati o tarafa çevrilmişti.
"SEN DELİRDİN Mİ YUNHO?!"
Genç korsan, arkadaşının çıkagelmesiyle sabır dilercesine bir nefes verdi. Şimdi yardımcı olayım derken işleri daha da zorlaştıracaktı.
"Sana çıkmamanı söylemiştim Seonghwa"
"BU NE DEMEK OLUYOR ŞİMDİ?! RİAN'IN ORADA OLDUĞUNU BİLE BİLE ATEŞ Mİ AÇACAKSIN?!"
"Bana sesini yükseltme Seonghwa. Şu an mantıklı düşünemiyorsun. Benim kardeşim yerine koyduğum kişi orada, emin ol doğru olan neyse onu yapıyorum"
Seonghwa birkaç adımda ona yaklaştı. Ciddi bakışlarla, ancak titreyen gözlerle, sadece ikisinin duyabileceği bir tonda konuştu.
"Benim de uğruna canımı verebileceğim, sevdiğim kadın orada. Sen ne kadar mantıklı düşünebiliyorsan, ben de o kadar mantıklı düşünebiliyorum"
Ancak bu son sözlerinden bile Yunho'nun anladığı tek şey, arkadaşının gerçekten de iyi olmadığıydı. Seonghwa, Rian'ı kurtarmak için canını ortaya koymaya hazırdı. Ama Yunho, biraz riskli olsa da kimseye zarar gelmeyeceğinden emin olduğu yoldan gitmekte kararlıydı. Bakışları bir anlığına, bu kadar geç kalmalarında en büyük payı olan Kevin'a döndü, sonra nefes verip yeniden topların başındaki mürettebata doğru ilerledi.
"Hazır olun! Gemiye yaklaşıyoruz! Sadece karinaya yakın kısımlara ateş açın!"
"Hayır! Kimse ateş açmayacak!"
İki yerden de emir alan mürettebatın kafası karışmıştı. Aralarından homurtular yükselmeye başlıyordu.
"Karışma artık Seonghwa!"
"Rian'ı ölüme sürükleyemem!"
"Asıl daha fazla geç kalırsak onu ölüme kendi ellerinle götüreceksin!"
Ve ikilinin tartışması daha da hararetli bir hal alırken düşman gemide, gecenin karanlığını aydınlatan alevler yükselmeye başlayınca başka sesler de onların kavgasına eşlik etmişti.
"GEMİ YANIYOR!"
Artık zifiri karanlıkta zar zor seçebildikleri düşman gemi, apaçık görünüyordu. Herkes panik içinde birbirine bakarken Seonghwa da yine telaşla kendi kendine sayıklamaya başlamıştı.
"Bekleyin! Sakın topları ateşlemeyin!"
Mürettebatın başındaki Yunho, hemen cep dürbününü çıkardı. Düşman gemide neler olup bittiğini tahmin edebiliyordu, ve tahminlerinde haklıydı da. Nasıl olduğunu tam anlayamasa da geminin yelkenlerini ateşe veren Rian, şimdi küpeştelere çıkmış ve gemiden atlamaya hazırlanıyordu. Gururlu bir anne edasıyla gülümsedi genç korsan. Tek başına o kadar mürettebatı atlatıp gemi yakabilecek kişi Kızıl Kraliçe'den başkası olamazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pirate kings: ateez
Fanfiction"Anladığım kadarıyla şu an geçmişteyim" Yunho kısa bir süreliğine ona baksa da cevap vermemişti. "Hongjoong sana cevap vermemeni mi emretti?"