Terk edilmiş, harp olmuş yemek salonu...Dört bir yanı yanmaya yüz tutmuş, kaosa ve kavgaya tanık olmuştu. Ve en sonunda da ölüme... Ölümlerin en canisini görmüş olmuş bu salonun, hala bıraktıkları gibi duran masanın tekrar gözlerinin önünde durmak içlerini acıtmıştı korsanların. Yeosang'ın düşen sandalyesinin tam yanına yuvarlanmıştı zehir dolu bardak da. Hırslarının içlerindeki sevgiyi öldürdüğünün manzarasıydı bu. Yeosang'la beraber yüreklerinde taşıdıkları nice güzel duygu da kül olup gitmişti bu masada.
"Tanıdık geldi, değil mi? Uzun zaman önce burada çıkan kaosun sebebiydiniz"
Sessizdiler. Ancak sessizlikleri fedora şapkalı adamı onaylayacak nitelikteydi.
"İlk yardım etmeye çalıştığımız evren onlarınkiydi. Hepsi sonsuz mutluluğu fazlasıyla arzuluyordu. Ve tıpkı sizin gibi, buraya kadar geldiler. Sonra yaşananlar birebir, Yeosang öldürüldü ancak zamanı geri sarmayı başaramadık. Belki de bizim hatamızdı, deneyimsizdik ve onları kurtaramadık. Yeosang'ı ortadan kaldırdığında Seonghwa kendisiyle gurur duyuyordu, artık liderliğini ilan edebilirdi. Herkesten ona biat etmesini istedi, karşı gelirse Hongjoong'u bile ezip geçebilirdi. Elbette ki onu umursamayanlar oldu. San, Wooyoung ve Mingi ilk karşı çıkanlardı. Ancak sonları Yeosang gibi oldu, kurtulamadılar. Arkadaşlarının ölümlerine teker teker şahit olan Jongho ve Yunho 'nun ise başka seçenekleri kalmamıştı, korkuyla Seonghwa'ya biat ettiler. Ancak Hongjoong'un aklında ise farklı şeyler vardı. Seonghwa'yı yeniden değiştirebilir, en azından geri kalanları kurtarabilirdi. Bu sebeple ona biat etti, yeniden ipleri elime alırım umuduyla. Ama işler hiç de beklediği gibi olmamıştı. Seonghwa gün geçtikçe daha çok güç topluyordu. Odd Eye'ın varlığından haberi olduğunda her şeyi feda edip uzun bir yolculuğa çıktı. Onu buldu, artık hırs ve kötülük temsili Odd Eye'ın güçlerine sahipti. Gün geçtikçe bu diğerlerine de tesir etti. Seonghwa'yı vazgeçirmeyi düşünen Hongjoong'un kalbi bile artık kötülük yuvasına dönüşmüştü.
Eskiden bizimle beraber hareket ederlerken şimdi bize düşmandılar. Kime yardım etmeye çalışsak engel oldular, kendi taraflarına çekmeye çalıştılar. Sıradaki hedefleri ise sizsiniz. Hongjoong'u yanlarına tesadüfen almadılar, zihnine girip sizi de peşlerinden sürüklemeyi planlıyorlar. Onu kurtarmak için geleceğinizi gördüler, Odd Eye'ın güçleri sayesinde. Ancak diğerleriyle beraber çalışırsanız Hongjoong'u kurtarabilirsiniz"
Anlatılanlar herkeste büyük bir şok etkisi yaratmıştı. Beyaz devlerin bir zamanlar kendileri olduklarını bilmek fazlasıyla ürkütücüydü. Hırs bazen kötülük doğurabilirdi, bunu bizzat deneyimlemişlerdi. Ancak şimdi duyduklarıyla bunu daha iyi anlamışlardı. Liderlerinin ise şimdi saf kötülüğün ellerinde olduğunu bilmek fazlasıyla korkutuyordu.
Kötü anılar barındıran onca yerden geçmişlerdi fedora şapkalı adamla. Rian için buralar fazlasıyla yabancıydı ama diğerleri çok iyi hatırlıyordu geçtikleri yerleri. Arzularının kendilerini yönettiği günleri hatırlamak dahi istemiyorlardı ama fedora şapkalı adam bunda ısrarcıydı. Hatalarını gösteriyordu genç korsanlara bir bir. Belki içlerindeki pişmanlığın altında ezilip un ufak olacaklardı ama aynı hataları tekrar yapmayacaklardı. Yeniden 7 oğlan bir araya geldiklerinde birbirlerine sıkı sıkıya bağlı bir şekilde çalışıp kurtaracaklardı gemilerinin kaptanı. Ya beraber çalışacaklar, ya da kötülükten başka kalplerinde hiçbir şey olmayan yaratıkların kurbanı olacaklardı.
~
Son uğrakları kimsenin daha önce gelmediği bir yerdi. Bu Wonderland denen yeri Rian hariç her biri karış karış gezmiş, yine de böyle bir yerle hiç karşılaşmamışlardı.
Ufak çaplı konağın kapısını üç defa tıklattı, sonra şaşkın bakışlarını konağın dört bir yanında gezdiren diğerlerine çevirdi fedora şapkalı adam. Onların bu haline gülmeden edememişti. Sadece Rian sakin görünüyordu. Çok geçmeden konağın kapısı ardına kadar açılırken tıpkı kendilerini buraya getiren adam gibi giyinen başka biri karşılamıştı onları. Duruşundan kız olduğu anlaşılıyordu. Ayrıca maskesinin ve şapkasının kapatamadığı keskin gözleri ve beline kadar uzanan platin sarı saçları vardı. Adamın arkasından, tıpkı onunkine ayak uydurmak istercesine hızlı adımlarla içeriye girdiklerinde herkes etrafı incelemeye koyulmuştu, Rian hariç. Az önce kendilerini karşılayan kızdan bir türlü gözlerini alamıyordu. Onu bir yerlerde daha önce gördüğüne emindi.
Konağın ahşap zemininde yürüdükçe çıkan sesler tıpkı Destiny'yi andırıyordu. Uçsuz bucaksız denizlerde geçirdikleri günleri hepsi çok özlemişti. Buraya gelirken içlerini dolduran umut da tamamen bundan ibaretti, yeniden o güzel günlere dönebilmek...
Koridorun sonunda geldiklerinde önünde durdukları devasa kapıyı araladı sarışın kız. İçerisi koridordan daha aydınlıktı. İlk başta gözleri kamaşsa da hemen alışıp meraklı bir edayla içeriye göz gezdirdiler. Odanın dört bir yanını donatmış, duvarda asılı raflar kum saatleriyle doluydu. İrili ufaklı, farklı şekil ve renkte onlarca kum saati... Hiçbiri hayatında bu kadar çok kum saatini bir arada görmemişti. Yunho hayranlığını belli eden bir ses çıkardığı zaman sarışın kızın gülümsemesi kısılan gözlerinden belli olmuştu.
"Tekrar diğerleriyle buluşabilmeniz için size gerekli olan en önemli şey bir kum saati. Eskisini geri getiremem elbette, çünkü kırıldı. Artık onu kullanamazsınız"
Konuşmasının ardından geride duran diğerlerinin yanından ayrılıp raflardan birinin önünde doğru ilerledi. Kum saatlerini tek tek eline alıyor, altlarında yazılı yaldızlı yazıyı okuyor, sonrasında başını iki yana sallayıp başka birini alıyordu. Genç korsanların onu izlerkenki sessizlikleri bir süre devam etse de çok sürmedi. Sessizliği bozan şey ise dev kapının yeninden, bu sefer fazlaca gürültüyle açılmasıydı.
"Hey! Sanırım bir so- Ah... Misafirlerimiz olduğunu bilmiyordum"
Kapıdan giren ve kalın sesiyle tüm dikkatleri üzerine çeken yine diğer ikisi gibi yüzü kapalı, fedora çapkalı bir gençti. Onun bu tanıdık ses tonunu ilk fark eden, yeni gelen gencin en yakınında duran Mingi olmuştu.
"Sen... Kimsin?"
"Cidden mi? Tanımıyor olman şaşırtıcı"
"Adını söyle"
"Doğru olan, adımı söyle olacaktı"
"Ne?"
Ve daha liderinin onu durdurmasına bile fırsat vermeden yüzündeki maskeyi çıkardı. Mingi şimdi karşısında duran adama hem şaşkınlıkla, hem de kahkahalarla bakıyordu. Tıpkı aynada kendini izlemek gibi bir histi bu, oldukça tuhaftı.
"Ama sen... Sen bensin!"
"Evet, ben de Mingi. Memnun oldum dostum!"
"MİNGİ!"
Kendisine ölümcül gözlerle bakan liderinin bağırışını hepsi nerede olsa tanırdı. Üzerine alınan iki Mingi de ona bakarken birisi elbette ki yine yanlış bir şey yaptığının frkıdaydı.
"Üzgünüm Hongjoong, şey... Bunu yapmamam gerektiğini bilmiyor-"
"Hongjoong mu?!"
Ve liderleri de maskesini çıkardığı zaman karşılarında duran Hongjoong, sabır dilercesine bir nefes vermişti. Genç korsanlar olayın şokunu bir türlü atlatamamış, az önce maskesini açıp her şeyi gün yüzüne vuran Mingi ise Hongjoong'un kendisine çekeceği azar için çoktan kendini hazırlamaya başlamıştı.
"Rian, lütfen onları bahçeye çıkarır mısın? Mingi'yle özel olarak ilgileneceğim bu gün"
Sarışın kız başını sallayıp kapıya doğru ilerlerken diğerlerine de peşinden gelmeleri için işaret vermişti.
Benim ilham perileri kış uykusuna yattı sanırım. Mingi de yine Mingi'liğini yaptı bu arada
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pirate kings: ateez
Fanfic"Anladığım kadarıyla şu an geçmişteyim" Yunho kısa bir süreliğine ona baksa da cevap vermemişti. "Hongjoong sana cevap vermemeni mi emretti?"