"Rian! Hey! Ne istediğini söylemeyecek misin?"
Rian kendisine seslenildiğini saniyeler sonra ancak fark edebilmişti. Oysa ki Jongho ona defalarca kez ne istediğini sormuştu. Dalgın bakışlarını masada birleştirdiği ellerinden çekip yanlarına gelen garsona çevirdiğinde yalnızca "onunkinin aynısından" diyerek Jongho'yu işaret etmişti. Garson sonunda siparişleri alabildiğinde yanlarından ayrılırken Jongho da meraklı bakışlarla Rian'a döndü tekrardan.
"Senin neyin var?"
"Ben söyleyeyim, mükemmel dans partnerinin büyüsüne kapıldı"
Bu berbat tahminiyle San'a ters ters bakarken kısık sesle konuştu Rian. San ise kızın sinirli halinin bile sevimli olmasına gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıyordu.
"Hayır. Hayır hiçbir şeyim yok"
"Bak, az önce sana tam 4 kez seslendim. Ama asla buralı olmadın"
Dalgınken kimseyi duymazdı ve ilk defa bu özelliğinden nefret etmişti. Masadaki kendisine bakan onlarca göz olduğunu biliyordu ve öylece aklında Seonghwa'nın olduğunu söyleyemezdi.
"Şey, b-ben sadece..."
"Seonghwa'yla aranız bozuk, değil mi?"
"İyi ama onlar zaten başından beri anlaşamıyorlar"
"Ama konuşmuşlardı. Konuştunuz değil mi Rian?"
Boğazlamak istedikleri kişiler listesinde Jongho'nun yanında Wooyoung da yer alıyordu şimdi. Aferin dercesine gözlerine bakarken şimdi herkes Rian'ın diyeceklerini merak ediyordu. Ne konuştuklarını soracaklardı. Çabucak bir yalan uyduramazdı. Hem Wooyoung bu gidişle bir şeyleri daha ağzından kaçırabilirdi.
"Konuştuk... Aramız eskisi gibi kötü değil"
"Özür mü diledi yoksa? Dilemez, değil mi?"
"Ah şey, aslında diledi"
"Gerçekten mi? Başka neler dedi?"
Mingi'nin ardı arkası kesilmez soruları sayesinde Rian neredeyse her şeyi anlatacaktı. Aslında bunu hem istiyor, hem de istemiyordu. Konuşkan yapısı onu her daim her şeyi anlatmaya zorluyordu ama bu çocukların anlattığı şeyi nasıl karşılayacaklarını bilmiyordu. Seonghwa'ya söyleyebilirlerdi. Belki de onca dertlerinin arasında gelecekten gelip her şeyi mahveden kızın bir de arkadaşlarına abayı yaktığı gerçeği onları rahatsız edecekti.
Rian'ın bakışları kendini çoktan ele vermişti. Anlatmak istemediği, bir şeylerden çekindiği her halindan belliydi ve çoğu kişi bunu çok geçmeden fark etmişti."İyi ya da kötü, ona karşı hislerin var"
"Sen bunu nereden bi-"
"Eğer öyle olmasaydı neler konuştuğunuzu anlatırdın"
Tekrar sessizleşti Rian. San gerçekten zeki olmalıydı. Söylediği şeyler mantıklıydı. Boşu boşuna konuştuğu şeylerin gizli olmasını isteyecek değildi. Tam konuşmak için ağzını açacakken San minik bir kahkaha atıp söze girdi ondan önce.
"Bunu bilmiyordum. Sadece şansımı denemek istedim ve sen de bu minik oyunuma hemen inandın"
"San!"
"Tamam tamam kızma. Ee, anlatmayacak mısın?"
Ve yine o sinir bozucu sessizlik... Bir türlü konuşmak istemiyordu. Konuşursa asla susmayacağını çok iyi biliyordu çünkü. Sonunda garson elinde büyük bir tepsiyle siparişlerini getirdiğinde konu dağıldığı için şükrediyordu ama diğerleri bunu öyle kolay unutacak değildi. Önüne gelen kocaman bardaktaki elma birasından bir yudum alırken San da ona doğru yaklaşmış ve ciddi bir şekilde ellerini göğsünde birleştirmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pirate kings: ateez
Fanfiction"Anladığım kadarıyla şu an geçmişteyim" Yunho kısa bir süreliğine ona baksa da cevap vermemişti. "Hongjoong sana cevap vermemeni mi emretti?"