Güneş neredeyse batmak üzereydi. Rüzgarın uçuşturduğu minik su damlacıkları yüzüne çarparken belli belirsiz bir gülümseme oluştu Rian'ın yüzünde. Gerçekten huzurlu bir ortamdı. Mürettebatın adımlarının çıkardığı tahta sesleri, güneşin gök yüzünü ve bulutları boyadığı kızıllık, ve şu uçsuz bucaksız okyanusun melodisi...Her şey kusursuz ve huzurluydu. Ama içindeki korku bir türlü bitmiyordu. Bir gecede buraya gelmişti ve geminin kaptanı ona her zaman suçlu gözüyle bakıyordu. Bütün bu yabancıların arasında ortama uyum sağlamaya çalışıyordu. Ayrıca anladığı kadarıyla şu an çağdışıydı. Bu zamana ait değildi. Buna alışması fazlasıyla zor olacak gibi görünüyordu. Hiçbirini saymazsak bile bu korsanlar kendisine şimdilik iyi davranmış olabilirlerdi ama bir sabah ansızın onu bayrak direğine asıp eğlenecek de olabilirlerdi pekala.
Düşüncelerinden sıyrılmasını sağlayan şey kendisine doğru gelen adımların sesi oldu. Arkasını döndüğünde Yunho'yla göz göze geldi. Şu güler yüzlü çocuk... Hiçbir şey demeden gelip yanına oturdu ve tıpkı onun gibi bacaklarını güverteden aşağıya sallandırdı.
"Nasılsın?"
"Birden geçmişe gidip 8 korsanın gemisine düşen biri nasılsa, aynen öyleyim"
Yunho bu kızın söylediklerine gülmeden edemiyordu.
"Zor olmalı"
"Öyle..."
"Seonghwa'yla daha önceden tanışmanız...Bu cidden tuhaf. Bir o kadar da merak uyandırıcı"
"Evet, kendimi kötü hissetmeme sebep oluyor. Rahatsız edici"
Sanki tadı kötü bir şey yemiş gibi bir anlığına yüzünü ekşitti Rian.
"Neden öyle olsun ki?"
"Onun arkasından konuştuğumu hatırlıyorum çünkü. Aptal korsan demiştim hatta"
Bu dediğiyle derin sesiyle ufak çaplı bir kahkaha attı Yunho. Sonrasında onunkinden farklı bir ses daha duyuldu güvertede.
"Demek aptal korsan..."
Ses Seonghwa'ya aitti. İkilinin yanına yaklaştı ancak oturmadı. Elleri arkada gülümsüyordu sadece.
"Hongjoong kaba davrandığı için üzgün olduğunu söylememi istedi"
"Ne? Cidden mi?"
Yunho da en az Rian kadar şaşırmış, gözlerini kocaman açmıştı.
"Biraz şakadan anlarsın, değil mi?"
Yüzünde hafif bir gülümseme oluştu kızın da. Her ne kadar yeni tanışmış olsalar da Hongjoong denen çocuğun kendisinden özür dilemeyeceğinden adı kadar emindi. Seonghwa bir süre öylece durduktan sonra hafif eğilip elini bol erkek kıyafetlerinin içinde fazla tuhaf görünen kıza uzattı.
"Ama Yunho'ya seni herkesle tanıştırmasını söylememi istedi. Adım Seonghwa"
Rian da Seonghwa'nın elinin yanında minicik kalan elini uzatıp elini sıktı.
"Rian...Memnun oldum"
"Ben de öyle"
Seonghwa sıcak ve bir o kadar da güçlü görünen elini geri çektiğinde bakışları şimdi Yunho'ya çevrilmişti.
"Düzenimizi anlat ve onu diğerleriyle tanıştır. Yemeğe de geç kalmayın"
"Peki"
Tekrar ayağa kalkıp hızlı ve ritimli adımlarıyla güvertenin tahtalarını döverken Rian arkadan onun gidişini izlemişti. Yunho'ya göre daha özenli giyinmişti. Uzun krem rengi ceketi bileklerinin biraz üzerinde bitiyordu. İçinde koyu renk bir pantolon ve çizmeler, belinde ise çizmeleriyle uyumlu sıkı bir korse vardı.
"Gidelim mi?"
Rian başını tekrar Yunho'ya çevirdiğinde güler yüzlü çocuğun ayağa kalkmış, elini ona uzattığını fark etmişti. Başını onu onaylarcasına sallayıp elini tuttu ve destek alarak ayağa kalktı.
Geminin adını bilmediği farklı bir bölümündelerdi şimdi. Seonghwa ve Hongjoong dışında az önce harita odasında gördüğü herkes buradaydı. İkilinin gelmesiyle sohbetler yarıda kesilip bakışlar Rian'a çevrildiğinde Yunho sessizce boğazını temizledi.
"Hongjoong onu sizinle tanıştırmamı istemiş. Çocuklar, bu Rian. Rian, bunlar da Mingi, San, Wooyoung, Jongho, Yeosang"
Rian yüzünde içten bir gülümsemeyle tek tek hepsinin elini sıktı.
"Memnun oldum çocuklar"
Kısa sürede aralarındaki sohbet fazla samimi bir hal almıştı. Şimdi hepsi birbirlerini görecek şekilde yere oturmuş, bazen kahkahalar eşliğinde bazen ise ciddi bir şekilde konuşuyorlardı. Herkes değişik anılarını anlatıyordu şimdi. Diğerlerine göre en küçük ama biraz iri olan Jongho konuşurken Rian dikkatle onu dinliyordu. Dışarıdan her ne kadar ciddi biri gibi görünse de gülümsediğinde tüm ciddiyeti bozuluyordu.
"...Hatta bir keresinde deniz kızlarından birisi Mingi'ye kafayı takmıştı. Sürekli geminin yakınlarına gelip şarkılar söylerdi"
Mingi gözleri kısılana kadar gülümseyip Jongho'nun omzuna bir yumruk geçirdi.
"Şunu herkese anlatıp durm-"
"Onu tam manasıyla büyülemişti. Mingi'nin etrafta zombi gibi gezdiğini düşünsene"
Rian kendisine anlatılanları bir an için gözünün önünde canlandırdığında minik bir kahkaha patlattı. Böyle şeyleri hep çalıştığı kütüphanedeki çocuklara masal kitaplarında okurdu. Şimdi her şeyi gerçek olarak anlatmaları garip geliyordu.
"Sonra Hongjoong onu öldürmek zorunda kaldı. Artık durum ciddi bir hal almaya başlamıştı"
"Ah, yazık olmuş"
"Öyle...Bazen Mingi onu hala özlediğini söylüyor, değil mi hyung?"
"Hayır! Onu özlemiyorum!"
En küçükleri ve Mingi'nin arasında ufak bir kavga alevlenirken herkes onların bu haline gülüyordu. Bu samimi ortam Rian'ın korkularını bir nebze olsun dindiriyor, rahatlamasına sebep oluyordu. Burayı sevebilirdi. Hatta Hongjoong ve Seonghwa dışındakilerle samimi bir arkadaşlık kurabilirdi. Hongjoong ve Seonghwa ona fazlasıyla ciddi geliyordu. Buraya geldiğinden beri onlarla yakınlaşabileceği aklının ucundan bile geçmemişti.
Nasıl gidiyor? Ben yazarken gerçekten eğleniyorum~ Rian'ı zamanla biriyle çift yapmayı planlıyorum. Tahminleriniz var mı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pirate kings: ateez
Fanfiction"Anladığım kadarıyla şu an geçmişteyim" Yunho kısa bir süreliğine ona baksa da cevap vermemişti. "Hongjoong sana cevap vermemeni mi emretti?"